Mekke'deki Kesret Neye İşâret Eder?

22 Ağustos 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Vahdet
Mekke-i Mükerreme, beytullahın orada olması sebebiyle, öyle bir tecelliyât-ı ilâhîye mazhar olmuşdur ki, binlerce senedir muhtelif sebeblere dünyânın dört bir tarafından insanlar oraya akmış ve yetmiş iki millet orada toplanmışdır. Bunun hikmetini kısmen Mekke Mucizesi başlıklı yazımızda îzâh etmeye çalışmışdık. 

Bugün de devâm etmekde olan bu akın, dışarıdan gelip oraya yerleşenlerin, Mekke'nin yerli halkından kat kat fazla olmasına sebeb olduğu gibi insana hayret veren bir çeşitliliğe de yol açmışdır. Orada kimler yokdur ki! Yemenliler, Hadramevtliler, Hicazlılar, Necidliler gibi Arabistan kıtasının muhtelif yerlerinden gelenler olduğu gibi Hindliler, Cavalılar, Buhâralılar, Afganlar, Mağribliler gibi çok uzaklardan gelenler de, İranlılar, Şamlılar, Türkler, Mısırlılar, Sudanlılar gibi nisbeten daha yakın yerlerden gelenler de vardır. Bunlardan başka daha nice İslâm milletlerinden insanlar, kimi iş bulmak, kimi ticâret yapmak, kimi ilim tahsîl etmek, kimi hizmet etmek, kimi ibâdet etmek, kimileri de başka sebeblerle Mekke-i Mükerreme'de toplanmış ve orayı vatan edinmişlerdir. 

Muhammed Lebib el-Bettânûnî, dünyânın dört bir tarafından gelip Mekke'yi vatan tutan milletlerden bahsederken şöyle diyor :
Bu milletlerin birbirinden kız alıp vererek veya dostluklar kurarak ihtilât etmesi, Mekke ahâlisinin büyük bir kısmını şekil ve karakter bakımından da özel bir karışım hâline getirmişdir. Mekke halkının tabîatında, Anadolu insanının yumuşak huyluluğunu, Türklerin azametini, Cavalıların sükûnetini, İranlıların büyüklenmesini, Mısırlıların halim selimliğini, Çerkeslerin sağlamlığını, Çinlilerin sessizliğini, Mağriblilerin hiddetini, Hindlilerin sâdeliğini, Yemenlilerin hîleciliğini, Sûriyelilerin hareketliliğini, Zencîlerin tembelliğini, Habeşistanlıların renkliğini birarada görmek mümkündür. Hatta bu halk, medeniyyetin nezâketi ile bedeviyyein sefâletini bile birleştirmişdir. Bir bakarsın son derece yumuşak ve nâzik konuşurlarken bir de bakarsın vahşîleşip son derece sert ve ağır konuşurlar. Sanki bir anda bedeviyyet tabîatları depreşir ve medeniyyet tabiatlarına gâlib gelir. Bu karışım Mekke halkının kıyâfetlerine de sirâyet etmişdir. Öyle ki Mekkelilerin kıyâfetleri sanki bütün İslâm beldelerinin kıyâfetlerinin biraraya getirilmiş hâlidir. Hindlinin sarığı, Mısırlının kaftanı, Şamlının cübbesi, içindeki hançeri ile birlikte Türk'ün kuşağı, hep bir arada görülür. Özellikle de ileri gelenlerin kemerlerinde çok güzel bir şekilde gümüşle ve altınla kaplanmış ve ekseriyâ kıymetli taşlarla süslenmiş hançerler görülür. Bazen fakîr bir san'atkâr üstüne bir gömlek giymiş, boynuna da rengârenk ipekli bir kumaş takmış şekilde görülür. Pantalonunun bir paçasında rukameye benzer bir nişan vardır ama yalınayakdır. Bir de yabancılardan pek etkilenmemiş, sonradan gelen halklara mağlûb olmamış, bir eşraf tabakası vardır ki onlarda bu saydıklarımıza rastlayamazsın. Onların ahlâkı dedelerinden mîrâs kalan, hâlis Arap ahlâkıdır.
Mekke-i Mükerreme'de lisanlar da çeşit çeşittir. Dışarıdan gelenlerin lisanları ayrı ayrı olduğu gibi Arapların da şîveleri ve lehçeleri farklı farklıdır. Her Arap kabîlesinin, her Arap topluluğunun ayrı bir lehçesi vardır. Meselâ kimisi "kaf" harfini "ze"ye çevirir, kırba diyeceği yerde "zırba" der, kimisi "cim" harfini "gayın" olarak okur, "Cafer" diyecek yerde "Gafer" der. Kimi "kef"i "sin" okur, "kevâkib " diyeceğine, "sevâsib" der.

Mekke-i Mükerreme, ot bitmez, ekin yetişmez kurak ve sıcak bir yerdir ama dünyânın dört bir tarafından çeşit çeşit meyveler, türlü türlü gıdalar, yiyecekler ve içecekler oraya âdetâ nehirler gibi akar, yağmurlar gibi yağar. Bir Hindli de, bir Türk de, bir Endonezyalı da, bir Magribli de sanki kendi memleketindeymiş gibi alıştığı bütün gıdaları orada rahatlıkla bulabildiği gibi daha önce hiç görmediği hattâ adını bile bilmediği çeşit çeşit gıdaları da orada bulur. 

İşte Mekke'de müşâhede edilen bütün bu kesretde bir vahdet sırrı vardır. Nitekim Ka'be de, zât-ı ehadiyyet-i ilâhînin remzidir.


Allah birdir iki cihân vahdet üzredir
İbret gözüyle bak hele bir kerre yek ten ol
Terk eyle mâsivâyı gözet sırr-ı vahdeti
Benlik hayâlin eyleme zinhâr sen sen ol
Listeye geri dön