Melâmiyye Tâifesi

24 Aralık 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Ehlullah

Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri buyuruyorlar ki : 

Melâmiyye dedikleri tâife, bir kavimdir ki, bâtınlarında olan hâlin eseri zâhirlerinde aslâ zâhir olmamışdır. Bunlar hıfz-ı esrâr ve zabt-ı ahvâl eyleyüp ehl-i sırr olmuşlardır. Anın içün bunlar evliyânın sâdât ve eimmesidir. Ve Seyyidü'l-âlem, tâife-i mezkûre muamelesi üzere cârî idi. Anın içün ekser-i umûrda rumuzla iktifâ eyledi ve zarûret-i kaviyye olmadıkçizhâr-ı mu'cize kılmadı ve vâkı' olan ibtilâları ma'nâ-yı mezkûre dâir idi. 

Pes tâife-i melâmiyye mechûletü'l-akdârdır ki, anları ol makâma tahsîs eden seyyidlerinden gayrı kimse bilmez. Ve bunların hakkında gelir, "Evliyâî tahte kubâbî lâ ya'rifuhum gayrî". Zîrâ burada evliyâdan murâd evliyâ-i kümmelîndir ki anları Hakk'dan gayrı yani Hakk'a ağyâr olanlar bilmezler. Belki şevb-i gayriyyetden hâlis olanlar bilir. "Lâ ya'rifuhû illallah" sırrı burdan zâhir olur. 

Ve Fütûhât-ı Mekkiye'de gelir ki, bu tâife Ebûbekr-i Sıddîk kademi üzerinedir ki, onlardan kerâmât-ı kevniyye zâhir olmaz. Ve onlar salât-ı hamse üzerine ziyâde kılmazlar. Ve halkdan bir hâlet-i zâide ile temeyyüz bulup anınla ma'rûf olmazlar. Esvâkda gezerler ve nâsla kelâm-ı âmme söylerler ki kalbleri Allah ve bedenleri ubûdiyyete meşgûldür. Ve anlarda ta'am ve zevk-i riyâset yokdur. Zîrâ kalbleri üzerine rubûbiyyet müstevlî olmuşdur. 'Ubûdiyyet ile riyâset bir yerde müctemi' olmaz. Pes bu makâm, aksâ-yı derecât-ı velâyetdir ki, anın fevkinde ancak derece-i nübüvvet vardır.
Ve onların Kur`ân'daki âyetleri budur : "حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِۚ". Zîrâ bunda nisâ-i cennet ve hâl-i hûrîler, nüfûs-i ricâlullah ve ahvâl-i havâss üzerine tenbîh vardır. Zîrâ Allahu Teâlâ hûrileri dürr ve cevherden haymeler içinde ebsâr-ı cennetden setr etdiği gibi, nüfûs-i ricâli dahi 'âdât ve 'ibâdât haymeleri içinde 'ayn-ı ehl-i dünyâdan hıfz etmişdir. Ve bu haymelere gayret-i ilâhiyye derle rki, zevâyâ-yı kevnde kurulmuşdur. Bu cihetden onlarda hârık-ı 'âdât olmaz ki halkın onlara tazîmine sebeb ola. Ve salâh-ı zâide ile müşâr olmazlar.

Melâmiyye şol tâifedir ki halk onlara melâmet ederler ve kendileri gibi kıyâs ederler. Zîrâ onlar her âlemde bi hasebi'l-mevâtın zuhûr eylerler. Bu sebeden hâlleri mestûr olur. Maahâza onlar bu tarîkatin ricâlidir ve onları inkâr etmek hâllerini inkâra râci'dir. Ve hâlleri budur ki Allahu Teâlâ onların kulûbuna tecellî eyleyüp, heyemân ve hayrete düşürür. Bu cihetden şedâîde tahammül etmek onlara âsân gelir. Zîrâ mahbûbun muamelesiyle mütelezziz olurlar ve isminin zikr ile ve istima' ile hoşluk bulurlar. Ve hâllerini ketm edüp erbâb-ı inkâr yanında keşf-i râz etmedikleri ırz-ı mahbûbu muhâfazalarındandır. Zîrâ belki ol münkirlerin ağızlarından Cenâb-ı Mahbûb'un tazîmini muhâl nesne sudûr edüp ol meclis gadab-ı ilâhî hulûlüne sezâ-vâr ola.
Ma'lûm ola ki, melâmiyye zümre-i evliyâdan şol tâife-i 'aliyyedir ki, hayırlarını izhâr ve şerlerini izmâr etmezler. Nitekim Şeyh Sühreverdî Hazretleri Avârif'de onların ta'rîfinde böyle buyururlar ki, hadîs-i şerîf mazmûnu üzere dînde ve dünyâda müşârün-ileyh olmakdan ve zühd ve salâhla nâs içre şöhret bulmakdan firâr edüp kimi külhan ocaklarında, kimi dahi meyhâne bucaklarında karâr eylemişlerdir.
Tâlib-i gülzâr olan âzâr-ı hâra bakmadı
Râgıb-ı Deyyâr olan dâr u diyâra bakmadı
Listeye geri dön