7 Kasım 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Îmânın bir alâmeti de rahmet, şefkat ve merhametdir. İyi dinle! Merhametsiz kalbde îmân yokdur. Taş, Hakk korkusu ile çatlar, içinden su çıkar, şefkatsiz ve merhametsiz bir kimsenin gözünden bir damla yaş bile çıkmaz. Allahu Teâlâ, Resûlüne Kitâb-ı Kerîminde yani Kur`ân'da i'lân ettiği gibi Tevrat'da, Zebûr'da ve İncil'de aynen böyle hitâb etmişdir :
Resûl-i Ekrem, Hakk Teâlâ'nın Rahmân ve Rahîm sıfatlarının kâinâta tecelliyâtıdır. Dünyâya değil, kâinâta. Bu âlemden başka yüz bin dünyâ var. Sayısını Allah biliyor. Peygamberimiz hepsine rahmetdir. Resûl-i Ekrem, rahmet-i tâmmdır. Her hangi bir kimse "Lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-Resûlullah" dedi ise, o kalbde îmân bulunur. Îmân bulunan kalbde de merhamet ve şefkat bulunur.
Îmânlı kalbi nasıl bileceğiz? Şefkati ile merhameti ile bileceğiz. Merhametsiz kalb, îmânlı olamaz. Hattâ bir kimsenin îmânı olmasa ama şefkat ve merhameti varsa, bil ki o kimsede îmân vardır ama bu gizli bir îmânıdır. Bir zaman gelir, o îmân meydana çıkabilir çünkü kalbinde şefkat ve merhamet var.
Cüneyd-i Bağdâdî diyor ki,
Karlı bir havaydı. etrâfı kar kaplamışdı, bir mecûsî yani bir ateşperest kuşlara yem atıyordu. Ben irşâd etmek maksadıyla ona laf attım, "Allah kendisine şirk koşanların yaptığı hayırları kabûl etmez" dedim. O da gülümseyerek bana döndü ve dedi ki "Ey Cüneyd! Belki Allah benim yaptığım bu hayrı kabûl etmez ama Allah yaptığımı bu iyiliği görmüyor mu?". "Elbette görüyor" dedim. O da "O bana kâfî" dedi. Bir zaman sonra, ben vazîfe-i haccı ifâ etmek üzere Ka`be'ye gitmişdim, bir de bakdım, bu mecûsî Ka`be'yi tavâf ediyor. O tavâfını bitirinceye kadar bekledim. Tavâfı bitirince yakaladım ve "Sen burada ne arıyorsun" diye sordum. "Yâ Cüneyd! Hakk Teâlâ o iyiliği gördü bana îmân nasîb eyledi" dedi.
Merhametli bir kalbde îmân mündemicdir, bir kalbde ki merhamet yokdur, o kalbde îmân olmaz.