Mescid-i Nebî'de Cuma Namazı Nasıl Kılınırdı?
30 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Şikârîzâde Ahmed Efendi Medîne-i Münevvere'de gördüklerini kaydetdiği Tayyibetü'l-Ezkâr nâmındaki risâlesinde Mescid-i Nebî'de Cuma Namazının nasıl kılındığını şöyle anlatıyor :
Ma'lûm ola ki, Cuma günü ezâna bir sâat kala müezzinler minârelerde salât ü selâma başlarlar. Ehl-i belde cümlesi fevc fevc mescide hâzır olup huzûra karşı kimi salâ ve kimi tilâvet ve kimi zikr ü tesbîh u tehlîl ile meşgûl olurlar. Ve mahfelde devr-han makâmında nöbetle birer birer kâimen
huzura karşı bülend-âvâz ile “Essalâtu vesselâmu aleyke yâ Seyyidenâ yâ Resûlallah” deyü feryâd ederler. Çâk-ı ezân tekarrüb edince vakta ki vakt duhul eder. Cümle minârelerden Ezân-ı Muhammediyye’ye başladıkları gibi cümle cemaat sünnete şurû ederler. Ezânlar tamam olunca herkes sünneti kılıp, tamam edip hâzır olurlar. Ezân bittiği gibi hatib efendi huzûr-ı Saâdet’te Efendimizden destur alıp üç âyet-i kerime ve “İnnellâhe ve melâiketehu yusallûne ala’nNebiyy...” (56/ Ahzâb Sûresi 33.) âyetini kıraat ederken, Minber-i Şerif’e tayin olan ağalardan birisi Kemâl-i âdâb ve ta’zimle gelip Minber-i Şerif’in perdesini ref’ edip kapısını açar. Yemin ve yesârında
olan alemleri küşâd edip, muntazır iken mahfelden müezzinler salât ü selâma başlarlar. Bir de o vakit hatib efendi Huzur-ı Saâdetten Minber-i Şerif’e teveccühte önünde bir eli asâlı Çorbacı ve bir de müezzin minber ta’bir olunur bir zat elinde kılıç ve boynunda ridâ, ba’dehu, hatib başını şal ile pûşide etmiş ağır ağır vakar-ı âdâb ile gelip, minber kapısından girip, bir kaç kademe fevkinde kuûd eder. Ba’dehu mahfelde hazır olan müezzinler cümlesi kıyam edip, dururlar. Hatib
Efendi’nin önünde gelen müezzin minber kapısında Hatip Efendi’ye
dönüp, minber kapısı önünde bir kerre (Allâhu Ekber Allâhu Ekber)
diye ezâna başladığı gibi, mahfelde hâzır olan müezzinler cümlesi bir
ağızdan (Allâhu Ekber Allâhu Ekber) diye bir ezâna da onlar başlar.
Bir aşağı dan ve bir yukarıdan bu uslup üzere tamam ederler.
Badehû baş müezzin Lagv hakkında olan hadis-i şerifi kıraat edip,
sukûteder: “Hâzâ hadîsun şerîfun an Ebî Hureyrete radiyallahu Teâlâ anhu ennehu
kâle ani’n-Nebiyyi sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem: “İzâ kulte lisâhibike
yevme’l-cumuati ‘Unsut!’ ve’l-imaâmu yahtubu, fekad lagavte.”
“Unsutû! Rahimekumullâh.”
Badehû, hutbe-i şerifi kıraate başlar. Müezzinler tardiyye- tasliyye alurlar. Ba’dehu cumhûr ile ikâmet ve cumhûr ile tekbir alırlar. Yâ Rabbi’ğfir alırlar. Ayete’l-Kürsi ve tesbihât ve âmin cümle cehriledir. Hatta kable’d-duâ “ Yâ Latîfu Yâ Kâfî ” okurlar. Amma cum’aya
mahsustur. Sair evkâtta tekbirden mâ-adâsı hafidir. Lâkin bu meclis
bir meclistir ki, herkes kendüden geçer bir zevk-i ruhânîdir ki kâle
gelmez. Ru’yete muhtaçtır. Hatta ehl-i belde beyninde öyle meşhurdur ki Aleyh’s-Salâtu ve’s-Selâm Efrendimiz bilâ teklif hazzan evkât-ı
hamsede cemaâte hazır olurlar,deyü ulemâsı ittafak ediyorlar. Zira bizim imânımız Efendimiz Aleyhi’s-Salâtu ve’s-Selâm “hayyun fî
kabrihi”dir diye itikâd etmektir derler. Öyle olduğu gibi, bir kerre tefekkür eyle bu âleme geldin. Bunca sene ömür ifnâ ettin. Fikr ü maâş,
tûl-i emel ile imrâr-ı vakt ettin. Seninle gitmeyecek ve seni terk edecek şeylerin muhabbetiyle bir işte oldun ki devlet-i sermedeyn, mal
ü evladın sana nef’ vermediği vakit ki vakt-i halet-i nez’dir. Kimse halinden bilmez. Ve kimse sana meded-res olamaz. İşte o vakitte
dest-gîrimiz olan Resûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimizin
(s.a.s) ziyâret-i şerifte bir tarikiyle muvaffak olmama kişiye gayet büyük elem ve bundan eşedd bir gam olur mu ?
Nice bir gaflet, nice bir gayret-i muhabbet “ Fidâke ebî ve ummî ve mâlî ve evlâdî ve rûhî- Babam ve anam ve malım ve evladım ve ruhum yoluna feda olsun!” değil midir? Sen hemen gir yola “ Allahu veliyyu’ttevfîk- Muvaffakiyet Allah’tandır ” mazmûnu üzere sa’y et. Bir gün evvel ol makâma yüz sürüp, ol cemaate hâzır ola gör. Bir cemaat ki, saffın başında on sekiz bin âlemin fahri Muhammed-i Mustafa (Salla’llâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz ola. Ve bir yere secde edeceksin ki, “ Ravdatun min riyâdi’l-cenneti- Cennet bahçelerinden bir bahçe” ola. O kimsenin dünya ve âhireti mamur olmaz da kimin olur? Hatta ulemâ-i Medine bir müjdeyi azime dahi haber veriyorlar ki “ Men zâre kabrî vecebet lehu şefâatî- Kabrimi zyaret edene şefaatim mutlaka erişir.” hadisindeki “ Vecebet lehu- mutlaka erişir”de müjde-i azime vardır. Efendimizin şefaati ehl-i imâna vâcibtir. Öyle olunca, “Benim kabr-i şerifimi ziyâret eden ümmetim elbette imanla gider.” demek olur. Muhbir-i
sâdık’tır, Sâdiku’l-va’dtir. Sû-i hatimeden emin olmak müjdeyi azime değil midir? Vallahi’l-Azim her kim niyyet-i hâlisa ile teveccüh
ederse fakir ise ganî olur. Medyûn ise halâs olur. Mariz ise şifâ bulur.
Mücrim ise mağfûr olur. Güç işleri âsân olur. Zelil ise azîz olur. Her
murâdı hâsıl olur.
Hemen Cenâb-ı Mevlâ bu Risâle’yi aşk ile kıraat eden karındaşlarıma Aşk-ı Muhammedî’yi ihsan edip, kereminden her birini o saâdette
mazhar eyleye. Âmin. Bu biçâreyi dâhi hayr ile yâd idenlere ru’yet-i
cemâliyle ikrâm eyleye. Âmin.
Bu fakirin muradı ancak din karındaşlarımı teşvik ile edâ-yı fariza edip; edâ etmiyenlerin hakkında olan hadis-i şeriflerin tehdidinden olan halas bulup ehl-i saâdet zümresine idhâl olmaları niyazında
bu Risâle’yi tahrire şurû ettim. Cenâb-ı Mevlâ tesirini halk edip cümle ümmet-i Muhammed ile bu bîçâreyi dahi iki cihanda mesrur ve niyetimle me’cûr eyleye. Âmin. Bi- hürmeti Seyyidi’l-mürselin.
Listeye geri dön