19 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.
NAKŞÎ-İ BAHÂÎ ve HALVETÎ-İ HÜSÂMÎ TARÎKLARINDA MESLEK-İ SÂMÎ RİSÂLESİDİR
Hamd ü senâ Vâcib Te'âlâ Hazretlerine olsun ki dîn ile şerî'ati âşikar eyledi. Nur-ı tarîkat, sırr-ı hakîkatdir. Ma'rifetle yakîni izhar eyledi. Salat-ı bî-intihâ Seyyidü'l-Verâ, Habîb-i Hudâ Hâtemü'l-Enbiyâ Muhammed Mustafâ Hazretlerine, müteşerri'în, mutetarrikîn olan âl u ashâbına ve mukarrabîn melâike-i güzînine ihdâ etdikden sonra, işbu miskîn Manisalı Eş-Şeyh Abdurrahman Sâmî, tarîkatde ve makâmat-ı rûhânî-i hakîkatde seyr u sülûk ehli nâdir ve taklîdi vâfir olduğu cihetle sâlikîn-i 'âşıkîn içün şu risâleyi tahrîr edüp meşâyih-i vâsılînîn ve erbâb-ı hakâik ve isrinin sülûkleri üzere takrîr ederek harita-i 'âlem, vücûd-i insân olmak üzere sülük-u mestûra destûr ederimm. Ve minallahi'l- imdâd ve'l-istimdâd ve'l irşâd
Ma'lûm ola ki, ey tâlib-i râh-i hakîkat! Sülûk-i seyr-i rûhânînin merâtibi, ‘âlem, âfâkın zübdesi olmak üzere, 'âlem-i enfüs dahi on sekiz mertebedir.
Salike lâzım olan evvelâ edeb şerî'atle müeddeb olmakdır. Sâniyen etvâr-ı tarîkatle kalbi mühezzeb, sâlisen envâr-ı hakîkat ve ma'rifetle rûhu mukarreb eylemekdir. Zîrâ ey mükellef, sen kendini yalnız zâhirle mükellef bâtınla gayr-ı mükellef zanneyleme. Zîrâ, esteîzübillah "يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ * اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ yevme lâ yenfe'u mâlun velâ benûn illâ men etallahi bi kalbin selîm" kavl-i şerîfi kalbini selîm eylemekle mükellef olduğunu bildiriyor. Bu da nûr-ı mâye-i tarîkatle hâsıl olur. Kezâlik diğer âyet-i kerimede esteîzübillah "وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْۜ velâkin yüâhizüküm bimâ kesebet kulûbüküm" âyet-i kerîmesi de meksûbât-ı kalbiyyenin medâr-ı muâheze olduğunu bildiriyor. Meksûbât-ı kalbiyyenin terbiyesi dâire-i tarîkatle hâsıl olur. Kezâlik "Lâ salâte illâ bi'l huzûr" hadîs-i şerîfi namazın huzûr-ı kalbsiz kabûl olmadığını tasrih buyrulmakdadır. Halbuki huzûr-ı kalb, kalbde nûr-ı basîret hâsıl oldukdan sonra mümkün olur. Bu nûr-ı basîret de envâr-ı tarikat, merâtib-i hakikatle vücûd bulur. Kalbin tashîhine ve maraz-ı nefsin de tedâvi edilmesine mahsûs olana da tarîkat denilmişdir. Bazı câhillerin "Kur'ân yeter" diyerek tarîkatı Kur'ân'dan hâriç zannetmeleri bu gibi âyetlerden bî-haber olmaklarından neş'et eder. Bâtınla mükellef olunmamış olsa, îmân da tasdîk-i kalbînin rükn olmaması lâzım gelir. Tasdîk-i kalbî ise mükellefât-ı kalbiyenin mebde'idir. İkrâr-ı lisân, mükellefât-ı cismâniyenin mebde'i olduğu gibi.
Tevbe şerîatde zâhirin isyândan Hakk'a rücû'udur. İnâbe, tarîkatde kalbin muhâlefât ve âfâtdan Hakk'a rücu’udur. Evbe, hakîkatde rûhun hicâbat ve zülumâtdan Hakk'a rücû'una derler. Bunlar hakkkında Cenâb-ı Allah yine Kur'ân-ı Kerim'de "تُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ tûbû ilallah", "وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ ve enîbû ilâ rabbiküm", "اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ innehû evvâb" diyerek beyan buyurmuşdur.
Ashâb-ı Kirâm hazerâtı huzûr-ı Muhammediyye'de, sallahu aleyhi ve sellem, "dellenâ 'alâ ekrabi't-tarik Yâ Resûlallah” yani “bizi yolların en yakını olan tarîka delâlet et Yâ Resulallah” diye taleb-i hakikatde bulundukları vakitde, bâ fermân-ı ilâhi taraf-ı ilâhiyeden telkin-i tarîkate başlayıp tevhid-i şerîfi ta'lîm buyurdular. Ahmed Şemseddin Yiğitbaşı Hazretleri'nin risâlesinde beyân buyurulduğu gibi “Tarîkat, Allahu Zü'l- Celâl'den geldiği için farzdır, Cebrâil getirdiği için vâcibdir, sallahu 'aleyhi ve sellem Efendimiz telkin buyurduğu için sünnetdir, ashâb yekdiğerine teblîğ buyurduğu için müstehabır”. Allahu Zü'l-Celâl Kelâm-ı Kadîmi'nde, este'îzubillah, “ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ vemâ âtâkümü'r-resûlü fe huzûhu" buyurduğu erkân-ı tarîkat vâcibu'l-emsâl olduğunu tefhîm ve ta'lîm eylemişdir.
MERTEBE-İ TAVR-I EVVEL NEFS-İ EMMÂRE BEYÂNINDADIR
Nefs-i Emmâre şurûra mâil, fücûra mübtelâ, Hakk'dan gafil, isyân tuğyân menşeidir. Ahlâkı, ahlâk-ı zemîmedir. Ahvâli, tabî'ıyye-i zulmaniyye-i süfliyyedir. Bu mertebeden halâsın miftâhı ve vesile-i 'urûc ve hurûcu "Lâilâheillallah" kelime-i tayyibe-i münciyesidir.Sâlik, telkîn-i mürşidle Kelime-i Tevhîd'i ahz ve telkin edüp gece gündüz vird-i zebân ederek nûrunu, sırrını, hâlini ve necâtını müşâhede edinceye kadar sa'y eder. Ba'de mürşid mâ-fevkıni telkîn eder.
MERTEBE-İ TAVR-I SÂNÎ NEFS-İ LEVVÂME BEYÂNINDADIR
Kâllahu Teâlâ, "لَٓا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ* وَلَٓا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ Lâ uksimu bi yevmi'l-kıyâme. Velâ uksimu bi'n-nefsi'l-levvâme". Nefs-i levvâmenin iki yüzü vardır. Biri emmâreye nazar olduğu cihetle şerre meyleder. Mülhimeye nazar olduğu cihetle hayra meyledip şurûra hâl-i meylinden nedâmet ederek nefsini levm eder. Bu makâmın miftâhı "Yâ Allah" ism-i şerîfidir. Sâlik, bu makâmda levvâmenin sıfatlarından tathîr ve nûrunu müşâhede edinceye kadar devam edüp ba'de't tekmîl mâ-fevkini tahsîl için mürşid, tavrını tebdîl eder.
MERTEBE-İ TAVR-I SÂLİS NEFS-İ MÜLHİME BEYÂNINDADIR
Kallahu Te'âlâ, “فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَاۙۖ * قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙۖ fe elhemehâ fücuraha ve takvâhâ, kad eflaha men zekkâhâ". Nefs-i mülhime, hayır ve şerre kâbil, vesâvis, evhâm, mertebe-i ilhâma müsta'id iki vechesi bulunup bir vechi levvâmeye dâir, bir vechi mutmainneye nâzırdır. Bu makâmın miftâhı ve refref-i seyyârı "Yâ Hû" ism-i şerîfidir. Sâlik, bu mertebede nefs-i mülhimenin sıfatlarını ve nûrunu ve hâlini ve makamını ve tecelliyâtını müşahede etdiği sûretde mürşid dersini tebdîl, mâ-fevkıni telkîn eder.
MERTEBE-İ TAVR-I RÂBİ' NEFSİ MUTMAİNNE BEYÂNINDADIR
Kâlallahu Teâlâ, “يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ * اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ yâ eyyetühe'n-nefsü'l-mutmainne, irci'î ilâ rabbiki râdiyete'n-merdiyye". Nefs-i mutmainne, nûr-ı rûhaniyetle münevver, ahlâk-ı zemîmeden mutahhar, evsâf-ı 'ulvî ile mu'ammerdir. Miftâhı "Yâ Hakk" ism-i şerifdir. Sâlik, nûrunu, seyrini, makâmını, hâlini, evsâfını, etvârını dâire-i mutmainne tecelliyâtını hakkıyla ve tamâmıyla müşâhede etdikde mürşid, dersini tebdîl eder ve mâ-fevkıni telkîn eder.
BEŞİNCİ MERTEBE
Nefs-i râdiyye tavrıdır. Nefs-i râdiyyede sâlik, zühd, takvâ, 'aşk, şevk, evsâf ve ahlâk-ı ilâhiyye ile oldukça mütehallik olup, hicâb-ı rûhanîden halâs eden bir makâm-ı 'ulvi, tavr-ı rûhânîdir. Miftâhı "Yâ Hayy" ism-i şerifidir. Sâlik, bu esmânın nûrunu ve tecellîsini ve sıfatını ve ahvâlini ve makâmâtını hakkıyla müşahede etdikde mürşid, dersini tebdîl eder ve mâ-fevkıni telkîn eder.
ALTINCI MERTEBE
Nefs-i mardiyye tavırdır. Bu mertebe, hicâbât-ı sırriyyenin izâlesi ve kemâlât, hâlât, tecelliyât menşeidir. Miftâhı "Yâ Kayyûm" ism-i şerîfidir. Bu ism-i şerifin nûrunu, sırrını, hâlini, vasfını 'âlem-i murâkabede tahkîk ve tekmîl eden sâlike mürşid mâ-fevkini telkin eder.
YEDİNCİ MERTEBE
Nefsi sâfiyye tavrıdır. Bu makâm, hicâb-ı beşeriyye, âfât ve kudûrât-ı letâif-i ma'neviyenin tamâmıyla izâlesine mahsûs olan sırr-ı ıstıfâ makâmıdır. Kemâlât-ı âdemiyyenin menşeidir. Miftâhı "Yâ Kahhâr" ism-i şerîfidir. Bu ism-i şerîfin nûrunu, sırrını, tecellîsini, hâlini, makâmını salik müşahede etdiği vakit mürşid dersini tebdîl, mâ-fevkini telkîn eder.
Bu yedi makâmat, tezkiye-i nefs, tasfiye-i kalb, tahliye-i rûh, tahliye-i sırr, ifnâ-i hafî, ibkâ-i ahfâ makâmıdır.
SEKİZİNCİ MAKÂM
Tevhid-i ef'âl makâmıdır. Sâlik, 'âlem-i ekdârın zübde-i enfüsîsi olan makâmât-ı zulmaniyye, hucub ve âfâtından tasfiye oldukdan sonra makâmât-ı 'âlem-i envârla hâmil-i kemâlât vâsıl-ı tecelliyat-ı ef'âl, sıfât, zât için bu tavırda sâlikin miftâhı "Yâ Fettâh" ism-i şerîfidir. Ef'âl-i ibâdın, kudret-i Fa'âl-i Mutlak'da mahvını murâkabede müşâhede ve 'âlem-i misâlde tecelliyâtını, fi'l-i hâdisin fi'l-i kadîmde imhâ ile cihet-i tevhîdini ve hâdise nisbetle cihet-i temyîz-i cüzîsini şâibe-i haberden keşfen ve yakînen biri müşâhede edince mürşidi mâ-fevkini telkin eder.
DOKUZUNCU MAKÂM
Tevhîd-i sıfat makâmıdır. Sâlik, rü'yet-i hicâb-ı ef'âlden hurûc edip, sıfât-ı hâdis hicâb-ı zulmânîsinden necât, vâsıl-ı tevhid-i sıfat için miftâhı "Yâ Vâhid" ism-i şerîfidir. Sıfât-ı hâdisenin sıfât-ı kadîmede mahv ve ifnâsını ve sıfât-ı hâdise zıll-ı imkânîsinin fark ve ibkâsını müşâhede eden, sıfât-ı hâdise ile kadîme beynindeki muhâtara-i teşbihden nûr-ı tenzîhe vâsıl ve tevhîd-i sıfât bilâ hulûl ve'l-ittihâd, murâkebede ve sûret-i misâliyyede ve tecellîde zevka'l-yakîn müşâhede olundukda mürşidi mâ-fevkini telkîn eder.
ONUNCU MERTEBE
Tevhîd-i zât makâmıdır. Sâlik, bu makâmda ef'âl, sıfât hicâbından, esmâ, ahvâl nikâbından kurtulup, "كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ * وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ küllü men aleyhâ fân ve yebkâ vechü rabbike zü'l-celâli ve'l-ikrâm" sırrını müşâhede edip, zılâl-i vücûdât-i imkânın, vücûd-i aslî-i vücûbiyyede makhûr îcâd u ibkâya muhtâc olduğunu müşâhede etmek için miftâhı "Yâ Ehad" ism-i şerîfidir. İstiğrâk-ı tâmm ile tahkîk-i makâm edip, 'âlem-i keşf ve müşâhede ve muâyenede tecellî-i enfüs ve âfak ve misâliyyesini isbât etdikden sonra mürşid, makâm-ı velâyet-i kübrâya tebdîl-i ders eder.
ONBİRİNCİ MAKAM
Makâm-ı cem'u'l-cem' ve makâm-ı verâset-i mutlakadır. "Men 'arefe nefsehû fe kad ‘arefe rabbehû" mısdâkınca nefsin merâtib-i hicâbîsinden hurûcu bilenler, ma'rifet-i Hudâ'ya 'urûc ederler. İşbu makâmât ve merâtib-i rûhâniyyeyi hakkıyla tahsîl edüp makâm-ı velâyet-i kübrâyı tekmîl eden, makâm-ı tevhîd-i ef'âlde kurbiyyet, makâm-ı tevhîd-i sıfatda akrabiyyet, makâm-ı tevhîd-i zâtda ma'iyyet esrârına mazhar olup "yesme'u bî, yebsıru bî, yebtışu bî" sırrına vâsıl olmak için mürşid, "Yâ Samed" ism-i şerîfini telkîn eyler. Tevfîk-i inâyet-i Hakk'la, tahkîk-i hidâyet-i mutlak zuhûr itdikde, sâlike sıfât-ı kemâliyenin Hakk'a râci' olduğu 'abd-i mahza, fakr-ı tâmm, 'acz-i müdâm mahv-ı makâm, elzem-i ihtimâm bulunduğunu gösterip altı mertebe-i makâmât-ı verâsete irşâd eyler.
ONİKİNCİ MAKAM
Makâm-ı verâset-i Âdemiyye ve miftâhı "Yâ Allah Yâ Câmi' Yâ Evvel" isimleridir. 'Âlem-i murâkabede sırr-ı Âdemiyyeyi görünce mürşid, dersini mâ-fevkine tebdîl eder.
ONÜÇÜNCÜ MAKAM
Verâset-i Nûhiyye makâmıdır. Miftâhı, "Yâ Allah Yâ Kuddûs Yâ Selâm" isimleridir. Sâlik, sırr-ı verâset-i Nûhiyyeyi görünceye kadar devâm eder. 'Âlem-i tecelliyâtda tahkîk-i meşhûda vâsıl oldukda mürşidi mâ-fevkini telkîn eder.
ONDÖRDÜNCÜ MAKAM
Verâset-i İbrâhimiyye makâmıdır. Miftâhı, "Yâ Allah Yâ 'Aziz Yâ Hakîm" isimleridir. Esrâr-ı Halîliyye tecellî-i misâlini 'âlem-i murakâbe-i şuhûdda görünce mürşid dersini tebdîl eder.
ONBEŞİNCİ MAKÂM
Verâset-i Yusûfiyye'dir. Miftâhı, "Yâ Allah Yâ Nûr Yâ Cemîl" isimleridir. Eser-i verâset, 'âlem-i murâkabede meşhûd oldukda mürşidi tebdîl-i ders yapar.
ON ALTINCI MAKAM
Verâset-i Mûseviyye'dir. Miftâhı, "Yâ Allah Yâ Celîl Yâ Kaviyy" isimleridir. Eser-i verâset zuhûr edince mürşidi dersini tebdîl eder.ON YEDİNCİ MAKAM
Verâset-i 'İseviyye makâmıdır. Miftâhı, "Yâ Allah Ya Muhyî Yâ Kuddûs" isimleridir. Eser-i verâseti keşf ve murâkabede görüldükde mürşidi dersini tebdîl eder.
ON SEKİZİNCİ MAKAM
Verâset-i Muhammediyye makâmıdır. Miftâhı "Yâ Allah Yâ Vedûd Yâ Hû Yâ Ganiyy" isimleridir. Âsâr-ı verâset-i gayr-ı mütenâhiyyeden biri tecellî edince mürşid, sâliki vazîfe-i irşâda ta'yîn eder, seccâde-i meşîhata oturtur. Kisve-i mahsûsa ve hırkâ-i muayyeneyi ilbâs eder. Şerî'at, tarikat, hakîkat câmi'i 'ârif-i vâsıl, cemî' turuk-ı 'aliyye fuyûzunu hâmil 'ârif-i billah olmuş olur.
TENBİH
Ey tarîk-ı Hakk'a âşık u sâdık! Hüsn-i niyyet ve selâmet ve sıhhat ve samîmiyyet ve hüsn-i zanna mâlik isen işbu esmâ-i mürettebeye Şeyh Abdurrahman Sâmî Manisalı, tâlib u râgıb olanlara Evrâdu'l-Mukarrebîn gibi izin vermişdir. Hüsn-i zann ile sa'y eyle, rûhâniyyet-i silsile-i Sıddîkiyye ve 'Aleviyye sana yetişir. Her ismin tecellîsi haber verilirse mâ-fevkini tekmîline kadar sa'y eyle. Ve hîn-i zikirde halaka-i zikrin sadrında sallallahu 'aleyhi ve sellem ve sağında Sıddîk-ı A'zam, sol tarafında Aliyye'l-Mürtezâ dâirede her iki silsile iki cânibde, sende o halkada zikirde bulunur gibi tahayyül eyle ki kalb, vesâvis-i hevâcisden kalb selâmet bulup vesîle-i kurbet olsun. Dâimâ abdeste devâm et, zikre ihtimâm et. Zikirden evvel istiğfârı, salavâtı yüzer vird eyle. Muhabbet-i Nebî, isr-i Mustafâ'ya tâbi ol. İ'tikâden ve amelen şer'-i şerîfe muhâlefetden hazer eyle. Ve akîb-i zikirde pîrâna ve 'umûm müminîn ü mü'minâta ve millet-i islâmiyyenin selâmet ve sa'âdetine ve dîn ü devletin 'izz u nusretine hediyye olmak üzere üç İhlâs bir Fâtiha-i Şerîfe okuyup irsâl et. Cenâb-ı Allah cümlemizi refik-i a'lâya ilhâk eyleye. Âmîn. Bi hürmeti habîbihi'l-kerîm ve ismühü'l-'azîm. Yâ 'Azîm Yâ Allah. Sübhâne rabbike rabbi'l-izzeti 'ammâ yasifûn, ve selâmün 'ale'l-mürselîn, ve'l-hamdülillahi rabbi'l-'âlemîn.
MÜRÎDÂNA VASİYYET