16 Şubat 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
TAHMÎS-İ NUTK-İ REŞÎD-İ BAĞDÂDÎ
ve
ÎZÂHI
Mest-i 'aşkın reh-i sahrâya düşer döne döne
Bî-fütûr cezbe-i şem'inle yanar döne döne
Âsiyâb-ı gam-ı şevkinle döner döne döne
Dûd-i âhım ufk-i çerha çıkar döne döne
Yağdırır 'âlem-i 'ulvîde şerer döne döne
Aşk-ı ilâhî ile mest olan, dünyânın bütün zevklerini unutur, dünyâdan ve ehl-i dünyâdan uzaklaşır, tenhâlara kaçar. Hakk'ın cezbesine kapılan âşık, yandıkça yanar, üstelik yanmakdan da usanmaz. Âşık, hiç durmadan dönen bir değirmene benzer, değirmeni döndüren sudur, âşıkı döndüren ise aşkullahın şevkidir. Aşk, âşıkı öyle bir yakar ki, büyük bir yangının dumanı nasıl göklere yükselir ve ufku tutarsa, âşıkın âh u zârı da her tarafa yayılır. Nasıl ki, büyük bir yangından çıkan kıvılıcımlar etrafa sıçrar, etrafa saçılırsa, aşk ateşinden çıkan şerâreler de ulvî âlemde öyle yayılır.
Buldu cân zevkini temkîn ile zevkinde senin
Hâksâr eyleyerek varlığı şevkinde senin
Meze edüp hûn-i ciğer 'aşk ile hakkında senin
Seyl olup eşk-i terim vâdî-i 'aşkında senin
Dembedem hâk-i der-i kûyin öper döne döne
Âşıkın rûhu, zevki Hakk'a vuslatda bulur. Aşk ile yanarak nefsini kül eden âşık, varlığı Hakk'ın varlığında bulur. Âşık, bu mertebeye erebilmek için çok âh edip, çok zahmetler çeker, çok gözyaşı döker, dergâh-ı ilâhîde çok tazarru' kılar, çok ibâdet eder.
Hecre ilkâ edemez sâbık-ı 'aşkım hasmım
Müstenid kuvve-i kudsiyyeye kavs ü sehmim
O kadar bezle müheyyâ ki isimle resmim
Mahv olursam ben eğer kûyine hâk-i cismim
Girdibâd-ı reh-i 'aşkınla girer döne döne
Âşık, ma'şûkundan ayrı kalmaya tahammül edemez, ayrılığı ölümden beter kabûl eder. Âşık, ma'şûku için her şeyini fedâya hazırdır. Hattâ cânını bile ma'şûku için fedâ eder. Zâten Hakk'a vuslatın çâresi de aşk ile yanıp Hakk'da yok olmakdır.
Cân dirîğ eyler isen menkıbe-i vaslı unut
Âşikâr gâret-i 'aşk hâlât-i vuslat meskût
Bu halâvetle bu hâlâta kim olmaz mebhût
Sana kim verse gönül derd ile âhir ey büt
Dar ağacında verir cân ile ser döne döne
Cânını fedâ edemeyenler vuslata nâil olamazlar. Gerçek âşıklar, ma'şûkları için cânlarını fedâ etmekden çekinmek şöyle dursun, vuslat için cân fedâ etmeye koşa koşa giderler.
Bezm-i zulmetkeş-i ağyâre girüp görme gönül
Çâre-i vaslı rakîb-huşk olana sorma gönül
Vuslatından hele bir başka emel kurma gönül
Hizmet-i sâkî içün şevke gelüp durma gönül
Mahfel-i mey-gedede bağla kemer döne döne
Aşkdan anlamayan, aşkdan nasîbi olmayan kimseler, âşıkın hâlinden anlamaz. Aşkdan bîgâne olan, aşkdan bîhaber olan kimseler vuslatın yolunu bilmez. Halbuki âşıkın tek arzusu vuslat arzusudur. Âşık âşıklarla hemhâl olur zîrâ âşıkın hâlinden âşıklar anlar.
Pertev-i hüsnünü takdîr içün zülf-i kat kat
Düşürür vâdî-i hayrâne beni meh-tal'at
Bildiğim vuslata bâdî sıfat-ı mahviyyet
Tâk-ı ebrûlarına secde edüp Ka`be-sıfat
Kıble oldu sana eflâk ile yer döne döne
Âşık, her neye baksa hep Hakk'ın tecelliyâtını görür. Âşık, hangi hâlde bulunursa bulunsun, bu hâl O'nun aşkını arttırır. Bazen kabz hâlindedir, gamlıdır, mahzûndur bu hâl O'na vuslat şevki verir. Bazen bast hâlindedir, neşelidir, keyiflidir bu hâl O'nu mest ü hayrân eder. Her tecellî âşıkın aşkını ziyâde eder.
Âh ettikçe mukâbil dili bir âhen olur
Gam-güzâr hâletimin 'aksi ferahla şen olur
Şiddet-i sadme-i 'aşk bârika-âsâ çün olur
Bırakır vâdî-i kûyinde bir âteş-gûn olur
Dûd-i âhım eder elbette güzer döne döne
Âşık, âh ettikçe kalbi kuvvetlenir. Âşık çok gam çeker ama eninde sonunda o gam feraha dönüşdür, kabz hâli, bast ile netîcelenir, sıkıntısı biter, yerine neşe gelir. Âşıkın aşk yüzünden çektiği derdler ona dermân olur. Âşık, yana yana yok olur, yanacak bir şey kalmayınca, nûr olur.
Gerçi pervâne-i 'aşkım cânı kılmaz imhâ
Gerçi devrâne-i 'aşkım rahne-i bî-ser ü pâ
Gerçi vîrâne-i 'aşkım yine etmem şekvâ
Gerçi dîvâne-i 'aşkım beni koymaz tenhâ
Tâir-i 'aklım açar başıma per döne döne
Âşık, pervâne gibi cânını aşk ateşine atar, âdetâ yanıp yok olmak ister, hiç gocunmaz. Âşık, aşk yüzünden perîşândır ama yine aşkından vazgeçmez. Âşıkın aşk elinden çekmediği derd kalmaz ama yine de şikâyet etmez. Âşık, aşk yüzünden aklını da fedâ etmeye râzıdır. Zîrâ aşk vâdîsinde akıl ayak bağı, aşk ise vuslata götüren kanatdır.
Vuslata çekmiş iken nâz u gınâ sedd-i sedîd
Nev-hayât bahş olsa da tesliye-i va'd-i medîd
Usanıp Sâmî'ye cevr etmeden ol şâh-ı ferîd
Geldi şeb külbe-i ahzânıma ol mâh-ı Reşîd
Pâyine dökdü yaş merdüm-i ter döne döne
Ma'şûkun âdeti âşıka nâzdır. Vuslat kolay ele geçmez. Vuslata nâil olmak isteyen âşık, ma'şûkun her türlü nazını çekmekle mükellefdir. Zîrâ ma'şûk, âşıkdan müstağnîdir ama âşık ma'şûkdan müstağnî olamaz. Hattâ tam tersi, âşık, ma'şûksuz yaşayamaz. Âşıkın ömrü vuslata yetmese de Allah ona yeni bir hayât bahşetse, âşık o hayâtı da vuslat yolunda harcar. Vuslat yolunda maksadına erişen âşık, mahzûniyyetden kurtulur ama yine de gözyaşı döker. Fakat artık bu gözyaşları, sevinç ve sürûr gözyaşlarıdır.
Şeyh Abdurrahmân Sâmî Saruhânî
Kaddesalahu Sırrahu'l-Âlî