8 Mayıs 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
Bu metin Süleyman Çelebi Hazretlerinin meşhûr eseri "Vesîletü'n Necât"ın eski yazma nüshalarından izler taşımakla berâber aslında uzun zaman içinde birçok başka kaynakdan toplanan beyitlerin bir araya gelmesi ile ve mevlidhânların tercihleri ile teşekkül etmişdir. Bugün yayınlanan "Mevlid" nüshalarında ve meclislerde okunan "Mevlid"lerde bu metinden beyitler okunmaktadır. Süleyman Çelebi'ye ait olan eski metin ise, Faruk K. Timurtaş ve Necla Pekolcay hocalarımız tarafından araştırılmış ve yayınlanmıştır. Ehemmiyyetine binâen o metni biz de şurada yayınladık.
Gel beri ey aşk oduna yanıcı
Kendisi ma’şûka âşık sanıcı
Dinle gel mi’râcın ol şâhın ayân
Âşık isen aşk oduna durma yân
Bir düşenbih gecesi tahkîk haber
Leyle-i Kadr idi ol gece meğer
Ol hümâyûn-baht u ol kadri yüce
Ümmü Hânî hânesindeydi gece
Ânda iken nâgehân ol yazı ak
Cennete var dedi Cebrâil’e Hak
Bir murassa tâc al hulle kemer
Hem dahî al bir Burâk-ı mu’teber
Ol habîbime ilet binsin anı
Arşımı seyreylesin görsün beni
Cebrâil çün cennete vardı revân
Gördü kim bî-had burâk otlar hemân
İçlerinde bir burâk ağlar katı
Yimez içmez kalmamış hiç tâkatı
Gözlerinden yaşı Ceyhûn eylemiş
Ciğerini derd ile hûn eylemiş
Dedi Cebrâil nedir ağladığın
Hüzn ile cân ü ciğer dağladığın
Bâkî yoldaşın yiyip içip gezer
Sen inilersin de cânın ne sezer
Dedi kırk bin yıl-durur kim yâ Emîn
Aşkıdır bana yemek içmek hemîn
Nâgehân bir ün işitdi kulağım
Gitdi aklım bilmezem solum sağım
Yâ Muhammed diyerek çağırdılar
Bir sadâ birle ki yürekler deler
Ol zamandan bihnezem kim n’olmışam
Ol adın ıssına âşık olmışam
Yüreğim içinde eridi yağım
Âşık oldu görmeden bu kulağım
Cenneti başıma aşkı dar eder
Gece gündüz işim âh ü zâr eder
Gerçi zâhir Cennet içre dururam
Ma’nâda hasret azâbın görürem
Ger iremezsem visaline ânın
İdiserim terkini cân ü tenin
Cebrâil dedi Burâk’a ey Burâk
Verdi Hak maksûdunu kılma firâk
Kimde kim aşkın nişânı var-durur
Âkıbet ma’şûka ânı irgürür
Gel berü ma’şûkuna irgüreyim
Yüreğin zahmına merhem süreyim
Aldı Cebrâil Burâk’ı ol zemân
Tâ Cenâb-ı Ahmed’e geldi hemân
Hak selâm etdi sana yâ Mustafâ
Kim mübârek hatırın bulsun safâ
Dedi kim gelsin konuklaram anı
Arşımı seyreylesin görsün beni
Dâim ister hazretimden her melek
Arş ü Kürsî Sidre çarh-i nüh-felek
Cümlesi ânın yüzün görmek diler
Ayağına yüzlerin sürmek diler
İşbu gece bir gecedir ey Emîn
Olusar ayn-el-yakîn hakk-el-yakîn
Bu gece zâhir olur esrâr-ı Hak
Gösteriserdür sana dîdâr-ı Hak
Zemzemeyle doldu kevn ile mekân
Arş’a vardı dediler Fahr-i cihan
Hem sekiz Cennet kapısın açdılar
Yolun üstüne cevâhir saçdılar
Gel gidelim Hazret'e yâ Mustafâ
Muntazırdır anda ashâb-ı safâ
Sana cennetden getirdim bir Burâk
Da’vet-i Rahmân'dır ey nûr-ı Hak
İşidip ânı Resûl oldu ferah
Şâdlık geldi kamu gitdi terah
Durdu yerinden hemân-dem Mustafâ
Koydu tâcı başına ol pür-safâ
Çekdi ol demde Burak’ı Cebrâil
Önüne düşdü âna oldu delîl
Hoş süvâr oldu âna Şâh-ı cihân
Açdı perrini Burâk uçdu hemân
Tarfet-ül-ayn içre Sultân-ı ümem
Geldi Kuds’e erdi ve basdı kadem
Enbiyâ ervâhı karşı geldiler
Mustafâ’ya cümle ikrâm kıldılar
Erdi ol dem Hak'dan ervâha nidâ
Kim kılalar Mustafâ’ya iktidâ
Pes geçüp mihrâba ol Hayr-ül-enâm
Enbiyâ ervâhına oldu imâm
İki rek’at kıldı Aksâ’da namâz
Öyle emr etmiş idi ol bî-niyâz
Gördüler nûrdan kurulmuş nerdübân
Nedübândan oldular göğe revân
Erdiler evvel göğe bil-ihtirâm
Kapı açıldı ve girdi ol hümâm
Gördü gök ehli ibâdetde kamu
Her biri bir dürlü tâ'atde kamu
Kimi tesbîh ü kimi tahmîd okur
Kimi tehlîl ü kimi temcîd okur
Kim kıyâm içre kimi kılmış rükû’
Kimi Hakk'a secde etmiş bâ-huşû'
Kimisini aşk-ı Hak almış-durur
Vâlih ü hayrân ü mest kalmış-durur
Hep gök ehli cümle karşı geldiler
Mustafâ’ya izzet ikrâm kıldılar
Merhaben bik yâ Muhammed dediler
Ey şefâ'at kânı Ahmed dediler
Her biri kutluladı mi’râcını
Dediler giydin se’âdet tâcını
Bu kerâmetler ki Hak verdi sana
Vermedi hiç kimseye önden sona
Ermedi evvel gelen bu devlete
Kimse lâyık olmadı bu rif’ate
Her ne hâcet dilesen makbûldür,
Cümle maksûdun senin mahsûldür
Ol gece durmadı cevlân eyledi
Öyle kim eflâki seyrân eyledi
Her birinde türlü hikmet gördü ol
Tâki vardı Sidre’ye erişdi yol
Cebrâil’in durağıdır ol makâm
Nüh-felek tâ kim tutalıdan nizâm
Kaldı Cebrâil makâmında hemîn
Dedi âna Rahmeten-lil-âlemin
Bilmezem bu yolları ben nideyim
Kim garîbem bunda kande gideyim
Cebrâil dedi Resûl'e ey Habîb
Sanma ki bu yerde sen seni garîb
Senin için yaradıldı nüh-felek
İns ü cinn ü hûr ü cennet hem melek
Bunda hatm oldu benim cevlân-gehim
Mâverâsından dahî yok âgehim
Bana böyle emr etmiştir Zü’l-celâl
Açmayam ben bundan öte perr ü bâl
Ger gecem bir zerre kadar ileru
Yanarım başdan ayağa ey ulu
Dedi Cebrâil’e ol Fahr-i cihân
Pes makâmında dur imdi sen hemân
Çün ezelden bana aşk oldu delîl
Yanar isem yanayım ben ey halîl
Lî ma’allah vakti benimdir hemân
Tâ ki kurbân eyleyem bâş ile cân
Râh-ı aşkda kim sakınır cânını
Ol kaçan görse gerek cânânını
Râh-ı aşkı sanma gâfil serseri
Belki kemter nesnedir vermek seri
REFREF'İN BELİRMESİ
Söylenirken Cebrâil ile kelâm
Geldi Refref önüne verdi selâm
Aldı ol Şâh-ı cihânı ol zamân
Sidre’den götürdü ve gitti hemân
Bir fezâ oldu o demde rû-nümâ
Ne mekân var ânda ne arz üu semâ
Kim ne hâlîdir ne mâlî ol mahal
Akl u fikr etmez o hâli fehm ü hall
Ref’ olup ol Şâh'a yetmiş bin hicâb
Nûr-i tevhîd açdı vechinden nikâb
Her birisinden geçerken ileru
Emr olurdu yâ Muhammed gel beru
Çün kamusunu görüp geçdi öte
Vardı erişdi ol ulu Hazret'e
Şeş cihetden ol münezzeh Zü’l-Celâl
Bî-kem u keyf âna gösterdi cemâl
Zâten ol Sultân-ı mâ-zâgal-basar
Eylemişdi Hakk'a tahsîs-i nazar
Âşikâre gördü Rabb-ül-izzeti
Âhıretde öyle görür ümmeti
Bî-hurûf u lafz u savt ol pâdişâh
Mustafâ’ya söyledi bî-iştibâh
Dedi kim matlûb u maksûdun benem
Sevdiğin cân ile ma’bûdun benem
Gece gündüz durmayıp istediğin
N’ola kim görsem cemâlin dediğin
Gel habîbim sana âşık olmuşam
Cümle halkı sana bende kılmışam
Ne murâdın var ise edem revâ
Eyleyem bir derde bin türlü devâ
Mustafâ dedi Eyâ Rabb-i rahîm
Ey hatâ-pûş u atâsı çok kerîm
Ol zaîf ümmetlerim hâli n’ola
Hazretine nice anlar yol bula
Gece gündüz işleri isyân kamu
Korkarım ki yerleri ola tamu
Yâ İlâhî hazretinden hâcetim
Bu-durur kim ola makbûl ümmetim
Hak teâlâdan erişdi bir nidâ
Yâ Muhammed ben sana kıldım atâ
Ümmetini sana verdim ey Habîb
Cennetimi onlara kıldım nasîb
Yâ Habîbim nedir ol kim diledin
Bir avuç toprağa minnet eyledin
Ben sana âşık olunca ey şerîf
Senin olmaz mı dü âlem ey latîf
Zâtıma mir’ât edindim zâtını
Bile yazdım adım ile adını
Hem dedi kim yâ Muhammed ben seni
Bilirim görmeğe doymazsın beni
Lîk dîn emri tamâm olmak içün
Ümmetin de bana yol bulmak içün
Avdet edip da’vet et kullarımı
Tâ gelüben göreler didârımı
Sen ki mi’râc eyleyip etdin niyâz
Ümmetin mi’râcını kıldım namâz
Her kaçan kim bu namâzı kılalar
Cümle gök ehli sevâbın bulalar
Çünki her türlü ibâdet bundadır
Hakk'a kurbiyetle vuslat bundadır
Sıdk ile beş vakt olundukça edâ
Elli vaktin ecrin eyler Hak atâ
Mâhasal ol anda doksan bin kelâm
Sebk edip buldukda encâm u hitâm
Tarfet-ül-ayn içre ol Fahr-i cihan
Ümmü Hânî evine geldi hemân
Her ne vâki’ oldu ise serteser
Cümlesin ashâbına verdi haber
Dediler ey kıble-i islâm ü dîn
Kutlu olsun sana mi’râc-ı güzîn
Biz kamumuz kullarız sen şâhsın
Gönlümüz içinde rûşen mâhsın
Ümmetin olduğumuz devlet yeter
Hizmetin kıldığımız izzet yeter
DUÂ
Yâ ilâhî ol Muhammed hakkıçün
Ol şefâ'at kânı Ahmed hakkıçün
Sidre vü Arş-ı muallâ hakkıçün
Ol sülûk u seyr-i a'lâ hakkıçün
Ol gece söyleşilen söz hakkıçün
Ol gece Hakk’ı gören göz hakkıçün
Sırr-ı Furkân nûr-i a’zam hakkıçün
Kuds ü Ka’be Merve Zemzem hakkıçün
Gözü yaşı hakkıçün âşıkların
Bağrı başı hakkıçün sâdıkların
Aşk odundan ciğeri büryân içün
Derd ile kan ağlayan giryân içün
Sıdk ile yolunda kâim kul içün
Hazretine doğru varan yol içün
Şol zaman kim müddet-i ömr ü hayât
Âhir ola ire hengâm-ı memât
Biz günâhkâr âsî mücrim kulları
Yarlığayub kıl günâhlardan berî
Sana lâyık kullar ile hem dem et
Ehl-i derdin sohbetine mahrem et
Hem Süleymân fakîre rahmet et
Yoldaşın îmân makâmın cennet et
Afv edüp isyânımız kıl rahmeti
Ol habîbin yüzü suyu hürmeti
Yâ ilâhi kılma bizi dâllîn
Bu duâya cümle deyin âmîn