Milk-i Bekâdan Gelmişem Fânî Cihânı Neylerem

24 Kasım 2015 tarihinde yayınlanmıştır.

Vahdet

NUTK-İ ŞERÎF

Milk-i bekâdan gelmişem fânî cihânı neylerem
Ben dost cemâlin görmüşem hûr ü cinânı neylerem

Vahdet meyinin cür'asın ma'şûk elinden içmişem 
Ben dost kokusun almışam müşk-i Hutan'ı neylerem 

İbrâhim'em Cebrâil'e hiç ihtiyâcım kalmadı
Muhammed'im dosta gidem ben tercümânı neylerem

İsmâil'em Hakk yoluna cânımı kurbân eylerem
Çünkü bu cân kurban olur ben koç kurbânı neylerem

Îsâ gibi yeri koyup gökleri seyrân eylerem
Mûsâ-yı dîdâr olmuşam ben "len terânî" neylerem

Eyyûb'leyin şol ma'şûkun cevrin tehammül eylerem
Cercis’leyin Hakk yoluna çıkmayan cânı neylerem

Dervîş Yûnus ma'şûkuna vuslat bulunca mest olur
Ben şîşeyi çaldım taşa nâmûs u ârı neylerem

Yûnus Emre
Kuddise Sırruh

ÎZÂH

Bu nutk-i şerîf, öyle derin ma'nâlarla doludur ki, şerh etmek için sayfalar dolusu yazı yazmak gerekir. Biz şimdilik bu zahmetli işe girmeyip, yalnızca bazı remzlere ve mecazlara işâret etmekle yetineceğiz.

Birinci beytdeki "hûr u cinânı neylerem" ifâdesi zâhir ûlemâsı tarafından çok tenkid edilmişdir. Tenkidin özünde Yûnus'un cenneti ve cennet nimetlerini küçümsemesi meselesi vardır. Halbuki sôfiyye hazerâtına göre cennet üç tabakadır. Cennet-i ef'âl, cennet-i sıfat, cennet-i zât. Hakk'a vuslat bulanlar cennet-i zât ehli olduklarından cennet-i ef'âl ve onun nimetleri ile ilgilenmezler. Hûri ve benzeri cennet ni'metleri cennet-i ef'âl ehli içindir.

Üçüncü beytde, İbrâhîm aleyhisselâmın, Nemrud'un ateşine atılacağı vakit, Cebrâil'in gelip kendisine "bir isteğin var mı" diye sorması üzerine "Allah'dan başka kimseden bir talebim yokdur" demesine ve Cenâb-ı Peygamber'in Mi'râc esnâsında hiçbir aracı olmadan Cenâb-ı Hakk ile sohbet etmesine işâret vardır.

Dördüncü beytde, kurbân ibâdetindeki sır vehikmet, "İsmâil'em Hakk yoluna cânımı kurbân eylerem" ifâdesi ile beyân edilmişdir.

Beşinci beytde, Mûsâ aleyhisselâmın Cenâb-ı Hakk'ı görmek istemesi üzerine, "len terânî/sen beni göremezsin" cevâbı ile bu talebinin reddedilmesine atfen, "Mûsâ-yı dîdâr olmuşam ben len terânî neylerem" buyrulmuşdur. Sôfiyye hazerâtına göre rü'yetullah, bizden önceki ümmetler için değilse bile, Ümmet-i Muhammed için câizdir.

Son beyitdeki nâmus ve âr, bugün kullandığımız anlamda değildir, mecâzîdir. "Şişeyi taşa çalmak", "Âr ve nâmûsu terketmek" gibi tabirler, seyr-i sülûk ehlinin benlikden geçerek Hakk'da fânî olmasına işâret eder. Zîrâ Hakk'da yok olan kimsede, nefsânî sıfatlar tamâmen silinmişdir, benlikden eser kalmamışdır.
NAĞME-İ AŞK

Muzaffer Efendi · Milk-i Bekâdan Gelmişem - Hicaz ilahi
Listeye geri dön