ÎZÂH
Bu nutk-i şerîf, öyle derin ma'nâlarla doludur ki, şerh etmek için sayfalar dolusu yazı yazmak gerekir. Biz şimdilik bu zahmetli işe girmeyip, yalnızca bazı remzlere ve mecazlara işâret etmekle yetineceğiz.
Birinci beytdeki "hûr u cinânı neylerem" ifâdesi zâhir ûlemâsı tarafından çok tenkid edilmişdir. Tenkidin özünde Yûnus'un cenneti ve cennet nimetlerini küçümsemesi meselesi vardır. Halbuki sôfiyye hazerâtına göre cennet üç tabakadır. Cennet-i ef'âl, cennet-i sıfat, cennet-i zât. Hakk'a vuslat bulanlar cennet-i zât ehli olduklarından cennet-i ef'âl ve onun nimetleri ile ilgilenmezler. Hûri ve benzeri cennet ni'metleri cennet-i ef'âl ehli içindir.
Üçüncü beytde, İbrâhîm aleyhisselâmın, Nemrud'un ateşine atılacağı vakit, Cebrâil'in gelip kendisine "bir isteğin var mı" diye sorması üzerine "Allah'dan başka kimseden bir talebim yokdur" demesine ve Cenâb-ı Peygamber'in Mi'râc esnâsında hiçbir aracı olmadan Cenâb-ı Hakk ile sohbet etmesine işâret vardır.
Dördüncü beytde, kurbân ibâdetindeki sır vehikmet, "İsmâil'em Hakk yoluna cânımı kurbân eylerem" ifâdesi ile beyân edilmişdir.
Beşinci beytde, Mûsâ aleyhisselâmın Cenâb-ı Hakk'ı görmek istemesi üzerine, "len terânî/sen beni göremezsin" cevâbı ile bu talebinin reddedilmesine atfen, "Mûsâ-yı dîdâr olmuşam ben len terânî neylerem" buyrulmuşdur. Sôfiyye hazerâtına göre rü'yetullah, bizden önceki ümmetler için değilse bile, Ümmet-i Muhammed için câizdir.
Son beyitdeki nâmus ve âr, bugün kullandığımız anlamda değildir, mecâzîdir. "Şişeyi taşa çalmak", "Âr ve nâmûsu terketmek" gibi tabirler, seyr-i sülûk ehlinin benlikden geçerek Hakk'da fânî olmasına işâret eder. Zîrâ Hakk'da yok olan kimsede, nefsânî sıfatlar tamâmen silinmişdir, benlikden eser kalmamışdır.