2 Mart 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Hani bir müftü vardı Beyoğlunda, Peygamber'in mi'râcına inanmıyordu, rü'yâ iledir diyordu. Eğer rü'yâ ile olsa, ben de bir rü'yâ görürüm, meselâ bu gece rü'yâmda buradan kalkar Amerika'ya giderim, Amerika'dan Asya'ya geçerim, rü'yâ bu ya! Ondan sonra çıkar ayın üstünde otururum, orada karpuz yerim. Sabahleyin kalkarım, bu gece ben böyle bir rü'yâ gördüm derim. Hiç kimse de bana sen bu rü'yâyı göremezsin diyemez. Altı üstü rü'yâdır çünkü. Halbuki Peygamber Efendimiz sabahleyin mi'râcı anlatdığı vakitde, birçok mü'minler kâfir oldular. Îmânları nâkıs olanlar, kâfir oldular. Hattâ Hazret-i Ali'nin kızkardeşi Ümmühânî diyor ki, "Aman Yâ Resûlallah! Sen bunu söyleme. Bu hakdır ve gerçekdir, biz inanıyoruz fakat bu milletin kafası bunu kaldırmaz ve dînden çıkarlar bunlar" diyor. Peygamberimiz "Hayır, nasıl gördümse öyle anlatacağım" diyor ve gördüğü gibi anlatıyor ve birçokları dînden dışarı çıkdılar.
O bana Sûre-i İsrâ'daki "وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ vemâ ce'alne'r-rü'yetelletî eraynâke illâ fitnete'l-lin-nâs" âyetini okuyor. Halbuki bu âyet-i kerîme mi'râc hakkında değildir, Mekke'nin fethi hakkındadır. Peygamberimiz rü'yâ gördü, rüyâ bir sene tehîr olundu. O ma'nâya, mi'râc değil o.
Mi'râcın bedenî olmadığını söyleyen iki kişi var. Birisi Şam Vâlisi Muaviye, biri Hazret-i Âişe. Hazret-i Âişe, küçükdü, çocukdu o vakit. Şam Vâlisi de henüz îmân etmemişdi. Nerden bilecek?
Peygamber'in bir mi'râcı yokdur, otuz dört mi'râcı vardır. Diğer bir rivâyete göre, yüz dört mi'râcı vardır. Peygamberimiz maa'l-beden ve'r-rûh mi'râc ettiği vakit, bir makâm-ı ulyâya ki, "fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ" makâmıdır, o makâma vardığı vakitde, bir daha dünyâya dönmek istemedi Peygamberimiz. "Yâ Rabbi ben artık burada kalayım" deyince, Cenâb-ı Hakk buyurdu ki, "Senin nübüvvet vazîfen daha bitmedi, git kullarımı bana davet et" dedi. Fakat "Bundan sonra senin her ânın bu ândır. Bu makâmdan aşağıya düşmeyeceksin. Beğenmiş olduğun bu makâm var ya, artık hep bu makâmda bulunacaksın. Hem halkı irşâd edeceksin, hem onları îmâna davet edeceksin, hem de bu makâmda bulunacaksın" buyurdu.
Herif müftüyüm diye, bir tutturmuş hep mi'râc rü'yâ iledir diyor. Kim ne dese kabûl etmiyor. Onu bir türlü iknâ edemeyenler bir ara bana dönüp, "Efendi, sen de bir şey söylesene" deyince ben, "Müftü Efendi haklı, ben kendisinden istifâde ediyorum" dedim. Ben böyle söyleyince, müftünün koltukları kabardı, çok hoşuna gitdi. Sonra dedim ki, "Hiç Allah'da o kudret var mıdır ki Hazret-i Peygamber'i Mekke'den alsın, Kudüs'e götürsün, oradan semâya çıkarsın, Allah bunu yapamaz, müftü efendi doğru söylüyor, bravo!". Müftü, onun tarafını tutuyorum zannederken, birdenbire neye uğradığını şaşırdı ve "Elbette kâdirdir" demek mecbûriyetinde kaldı. "Mâdem öyle niye inkâr ediyorsun, Allah cezânı versin senin".
"Abdihî" kelimesi var yâhu, "abd" kelimesi var. "سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ sübhânellezî esrâ bi abdihî". Abd neye derler? Rûhla cesedin birleşmesine abd denir. Rûh çıkdı mı cesed kalır, meyyitdir o.
Dikkat etdiniz mi bilmem, vaktiyle din adamları arasında bu gibi kimselere tek tük rastlanırken, şimdilerde pek sık karşılaşıyoruz. Her şeyi akılla îzâh etme hastalığına tutulmuş olan bu zavallılar kendi itikadlarını ifsâd etdikleri gibi halkın itikâdını da bozuyor ve ağır bir vebâli yükleniyorlar.