28 Şubat 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Mi'râc nasıl olmuş? Bir mikdar, deryâlardan bir katre, şemsden bir zerre. Şimdi burada size bir şey söyleyeceğim, mi'râc nedir, bir defa bunu tarîf edeceğim. Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme gelen Kur`ân-ı Kerîm, Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme ilme'l-yakîn idi. Yani ilimle bildirilmişdi. Neresi? Arş, kürsî, levh, kalem, sidretü'l-müntehâ, cennet, cennetin derecâtı, cennetin nimetleri, cehennemin derekâtı ve onda bulunan azâblar, ilmen bildirilmiş idi. Allah Resûlünü mi'râca aldı ki bu ilme'l-yakîn olan bu bilgisini gözüyle görsün, ayne'l-yakîn ve tatsın, hakka'l-yakîne mazhar olsun diye. Eğer mi'râc olmasaydı, yevm-i kıyâmetde, kıyâmetin şiddet ve dehşetinde ve cehennemin küffâr-ı hâkisâr üzerine hücûm etdiği vakitde, Resûl evvlenden cehennemi görmeseydi, orada bir korku geçirecekdi. Mi'râc bir tecrübe olmuşdu Peygamber'e.
Mûsâ Peygamber'e de Tûr'da öyle olmamış mıydı? Allah sordu Mûsâ Peygamber'e "Elindeki nedir?" diye. Esteîzübillah, "وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى vemâ tilke bi yemînike yâ Mûsâ", "sağ elindeki nedir?" dedi Allah, Mûsâ Peygamber'e. Allah görmüyor muydu, bilmiyor muydu? Hem görüyordu, hem biliyordu. Niye sordu? Mûsâ Nebî'nin nutku tutulmuşdu, kudretullah karşısında. Onu konuşturmak için elindekini sordu. Ve bize de olan hâdisâtı ve âyât-ı kübrâyı göstermek için. Hazret-i Mûsâ dedi ki, "قَالَ هِيَ عَصَايَۚ kâle hiye asâye", "asâmdır yâ Rabbi" dedi ve altını getirdi, "اَتَوَكَّؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى etevekkeü aleyhâ ehüşşü bihâ alâ ganemî veliye fîhâ meâribü uhrâ", "Ben bu asâya dayanırım ve bununla hayvanlarıma yaprak dökerim, başka işlerimde kullanırım" dedi.
Meselâ ne gibi? Bir karanlık gecede, korkunç bir sahrâda, birisi sana isminle seslense, zıplayacaksın yerinden, korkacaksın. Mûsâ Peygamber de, âilesi dünyâya çocuk getirecekdi, ateş almaya gitmişdi, ateş görmüşdü, Cenâb-ı Hakk kendisine ateşden zâhir olmuş ve tecelliyât oraya vukû' bulmuş, demişdi ki, "innî enallahu lâ ilâhe illâ hû". Allah her yerden tecellî eder, tecelliyât-ı ilâhiyye. Kimisine ateşden kimisine karıncadan, kimine beygirden, kimine taşdan, kimine toprakdan, kimine bi zâtihî. Söylediğimiz sözleri herkesin hafsalası kabûl edemeyeceği için, herkesin insaf terâzisi çekemeyeceği için, fazla konuşmuyorum. Zîrâ bunları dinlemek için, anlamak için âşinâ gönül lâzımdır, âşinâ gönül lâzımdır, yani ârif olmak lâzımdır.
Sonra Allah dedi ki Mûsâ Peygamber'e, dikkat buyurunuz, "قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى kâle elkıhâ yâ Mûsâ", "at!" dedi "at yere elindeki asâyı!". Atınca, "فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetün tes'â", asâ yılan oldu. Hazret-i Mûsâ onu görünce, korkdu ve kaçdı. Elindeki asâ yılan oldu. Allah dedi ki, "خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠ huzhâ velâ tehaf", "korkma, tut elinle". Eğer böyle bir imtihandan Mûsâ'yı geçirip, böyle bir öğretme olmasaydı, Firavun'un huzûrunda asâyı atdığı vakitde, asâ yılan olunca, Firavun bir tarafa kaçacak, Hazret-i Mûsâ bir tarafa kaçacakdı ki yakışmazdı.
Bunu size niçin anlatdım? Kıyâmetin şiddet ve dehşetini, cehennemin derekâtını Resûlullah'a Allah göstermek istedi ki yarın kıyâmet gününde cümle enbiyâ görmediği için, cehennemin gayzını görünce, bütün enbiyânın diz bağları çözülecek, hepsi çökecek yere, "nefsî, nefsî" diyecekler, Resûlullah hâdisâtı bildiği için, "Yâ Rab, Hasanım Hüseynim Fâtımem Rukiyyem fedâ, ille ümmetim" diyecekdir. Mi,'râcda o tecrübeyi gösterdi Allah habîbi Muhammedine. Ve Kur`ân-ı Kerîm'in, ilme'l-yakîn olan Kur`ân-ı Kerîm'i, ayne'l-yakîn göz ile görmek ve hakka'l-yakîn tatmak için götürüldü mi'râca.
Bunun içerisinde büyük iltifât-ı rabbâniyye de mazhar oldu. Beş vakit namaz farz olundu. Ve Ümmet-i Muhammed, Hazret-i Muhammed aleyhisselâma, Resûl-i Ekrem'e, peygamberler peygamberine bağışlandı, cennet bize nikah oldu. Büyük esrâr-ı ilâhiyye var. Anlatmakla tükenmez, bitmez. Denizden bir katre, şemsden, güneşden bir zerre olarak konuşacağız bu şekilde sizle. Bir mikdar böyle, çünkü imkânı yok.