19 Temmuz 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Şimdi, rûh-i hayvânî rüyâ görür, şu tesîrdedir bu. Meselâ harâretli bir adamın rüyâda su, dere görmesi, nehirler görmesi gibidir. İkincisi hâceti olan bir kimsenin yüznumara görmesi yâhud kırlar, vîrânelikler görmesidir, su dökmek için, abdest bozmak için. Bunun da manâsı vardır ama herkesin bileceği, içinden çıkacağı iş değildir.
Hattâ Kur`ân-ı Kerîm'de Sûre-i Yûsuf'da Yûsuf Peygamber'in devrindeki pâdişah bir rüyâ görmüş, yedi tâne zayıf öküz, yedi tâne şişman öküzü yemiş, yedi tâne de sarı başak, yedi yeşil başağın üzerine yatmışdır. Hükümdar bu rüyâyı soruyor, bütün muabbirler, rüyâ tabir edenler diyorlar ki, "قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍۚ وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ kâlû edgâsü ahlâm vemâ nahnu bi te'vîli'l-ahlâmi bi âlemîn". "Bu acâib bir rüyâdır, biz bunu tevil edemeyiz, tabir edemeyiz" diyorlar.
Yani rûh-i hayvânînin gördüğü rüyâların da ma'nâsı vardır ana herkes, her muabbir bunu tabir edemez. Yani o devrin, Hazret-i Yûsuf aleyhisselâmın zamânındaki pâdişahın muabbirleri, bu rüyâyı tabîr edemediler, dediler ki, "وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ vemâ nahnü bi te'vîli'l-ahlâmi bi 'âlimîn", yani "biz bu rüyâyı bilmiyoruz, içinden çıkamayız". Ama peygamber olan Yûsuf, bu rûh-i hayvânînin görmüş olduğu rüyâyı tabir ederek pâdişaha dedi ki, "Yedi sene bolluk olacak, yedi seneden sonra kıtlık olacak. Siz buğdayları alınız, buğdayları başaklarıyla beraber muhafaza ediniz" dedi. Rüyâ aynen de öyle çıkdı. Yani rûh-i hayvânînin gördüğü rüyâyı da peygamber tabir edince aynen öyle çıkmışdır. Demek ki rüyâyı tabîr edenin işin ehli olması lâzımdır.
Ez cümle Yûsuf Peygamber zamanındaki pâdişah kâfir idi, rüyâsında yedi öküz çıkdı Nil'den, zayıf öküz şişman öküzü yedi. Sonra sultan, bunun tabiri için muabbirlere müracaat etdi, muabbirler bunun altından kalkamadılar. Yûsuf Peygamber dedi ki, "Yedi sene bolluk olacak, yedi sene kıtlık olacak. Bolluk zamanında toplayınız ki kıtlık zamanında aç kalmayasınız" dedi. Hakîkaten de dediği gibi çıkdı. Bu rüyâ kâfir rüyâsı idi. Sonra yedi yeşil başağın üzerini yedi sarı başak kapladı. Bu da şuna işâretdi. Eğer buğdaylar başakdan sökülüp saklanırsa, çürürdü ve bozulurdu. Başağıyla bırakılması emredildi. Kâfirin rüyâsı böyle çıkarsa, Peygamber'in gördüğü âyet olmaz mı?
Dikkat ederseniz bu işde büyük hikmet var. Rüyâyı gören pâdişâh mü'min değil, muvahhid değil, buna rağmen Allah ona böyle bir rüyâ gösteriyor. Acaba neden? Bu rüyâyı sıradan bir insan görmüş olsaydı, bir faydası olmayacakdı. Çünkü o kimse ne rüyâyı tabir edebilecek, ne bir muabbir bulabilecekdi. Farazâ rüyâyı Yûsuf Peygamber görmüş olsaydı yâhud onun gibi tabîr ilmine vâkıf bir kimse görmüş olsaydı da bir faydası olmayacakdı. Çünkü rüyâ ile bildirilen kıtlık için bir tedbir alma imkânları olmayacakdı. Pâdişah ise güç ve kuvvet sâhibi olduğundan, rüyânın tabîrine göre hareket etme imkânı vardı. Rüyâyı tabîr edecek muabbiri yani Yûsuf'u bulma meselesine gelince. Burada da nice hikmetler var. Birincisi Cenâb-ı Hakk'ın engin merhametini görüyoruz burada. Kullarına acıyor, kemâl-i merhametinden onları kıtlıkdan, açlıkdan kurtarıyor. İkincisi, sâdık kulu olan Yûsuf'un kıymetini bildiriyor, bu vesîle ile onu azîz kılıyor, yüceltiyor.