11 Ocak 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Büyük âlimlerimizden Molla Fenârî'nin bu nâdîde eserinin yazılış hikâyesini, Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin beyânıyla, "Somuncu Baba'nın Fâtiha Tefsîri" başlıklı yazımızda dile getirmişdim. Şimdi de bu kıymetli eserin muhtevâsından biraz bahsetmek istiyorum. Ki böylece hem bu eseri merâk edip de bize soru soranlara topluca bir cevâb vermiş olalım, hem de eserin müellifini rahmetle yâd edelim.
En başda şunu söylemekde fayda var. Bu eser, sıradan bir tefsîr kitabı değildir ve halk için yazılmamışdır. Peki kimin için yazılmışdır? Tefsîr ilmini tahsîl edenler, âlimler ve müfessirler için yazılmışdır. Zâten eserin büyük bir kısmı, usûl-i tefsîr denilen tefsîr metoduna ayrılmış ve usûl-i tefsîr ilminin en önemli mes'eleleri olan, "Tefsîr nedir?", "Tefsîrden maksad nedir?", "Kur`ân-ı Kerîm'in tefsîri nasıl yapılmalıdır?" gibi suâllere cevâblar verilmişdir. Bu itibarla bu eser, bir tefsîr kitâbı olmakdan öte, çok kıymetli bir usûl kitâbıdır. Molla Fenârî, rahimehullah, bu eseriyle tefsîr yazmak isteyenlere âdetâ bir rehber hazırlamışdır.
Eserin tefsîr kısmına gelince. 'Aynü'l-A'yân, bu bakımdan da çok kıymetlidir. Zîrâ müellif, kendisinden önceki büyük müfessirlerden bol bol istifâde etdiği gibi, kendi kanâatlerini de zikretmiş, böylece okuyucuya çok geniş bir ufuk açmışdır. Eserin diğer bir husûsiyyeti de şudur ki, âyetler tefsîr edilirken, hem ulûm-i âliyye dediğimiz âlet ilimleri, hem de 'ulûm-i 'âliyye dediğimiz yüksek ilimler dikkate alınmışdır. Âlet ilimleri, lisân ile alâkalı olup, sarf, nahiv, lugat, kırâat, bedî', beyân, belâgat gibi ilimlerdir. Yüksek ilimler ise, tefsîr, hadîs, akâid, ahkâm ve tasavvuf gibi ilimlerdir. Her bir âyeti tek tek bu ilimlere göre tefsîr etmek hakîkaten büyük bir işdir ve bunu ancak Molla Fenârî gibi allâmeler yapabilir.
Bu kıymetli eser, Arapça olarak yazılmışdır. Üstelik de sıradan bir Arapçayla değil, gâyet fasîh ve belîğ bir Arapça ile yazılmışdır. Müellifin, Kur`ân-ı Kerîm'in fesâhat ve belâgatinden feyz ve ilhâm aldığı açıkça anlaşılmakdadır. Zâten böyle bir allâmeye de bu yakışır.
Eser, belli bir zümreye hitâb etdiği için, asırlarca hep yazma nüshalar hâlinde çoğaltılmış, basılmamışdır. Nitekim kütübhânelerimizde bir çok yazma nüshaları vardır. Eserin ilk ve son baskısı, hicrî 1325 târihinde yapılmışdır ki bu, milâdî 1907 senesine tekâbül eder. Yukarıda gördüğünüz kapak resmi, bu baskıya âiddir. Türkçeye tam bir tercümesi hâlâ yapılmamış olan bu büyük eser, bir vakitler, özetlenerek tercüme edilmiş ve yayınlanmış fakat o kitabı tedârik edemediğim için muhtevâsı hakkında bir şey söyleyemiyorum.
Eser hakkında akademik düzeyde bazı çalışmalar yapılmış, görebildiğim kadarıyla bir iki tez ve bazı makâleler yayınlanmış. Bunlardan biri Zülfikar Durmuş'un 1992 senesinde Erciyes Üniversitesinde hazırladığı yüksek lisans tezidir. Bu tezde hem müellifin hayâtı ve eserleri hakkında geniş bilgi verilmiş hem de eserin geniş bir tahlîli yapılmış. Diğer bir tez, 2007 yılında Taha Boyalık tarafından hazırlanan yüksek lisans tezidir. Bu tezde ise, eserin yalnız mukaddimesi tahlîl edilmişdir. Her iki teze de YÖK'ün şu sitesinden erişebilir ve dilerseniz PDF olarak indirebilirsiniz. Eseri aslından okumak isteyenler, matbu nüshasını archive.org'dan indirebilirler. Yazma nüshalar için www.yazmalar.gov.tr'ye bakmak gerekir.
Ümîd ederiz ki, bir ehl-i himmet zuhûr eder ve bu nâdîde eseri Türkçemize kazandırır da böylelikle Arapça bilmeyen ama Kur`ân'ın ma'nâsına âşinâ olmak isteyenlere büyük bir hizmetde bulunmuş olur. Bunu yapacak olan zât, aynı zamanda müellifin de rûhunu şâd etmiş olacakdır. Zîrâ müellifin bu eseri kaleme almakdan maksadı da zâten budur. Nitekim daha eserinin başında, okuyuculara şöyle hitâb etmekdedir : Yakîne tâlib olanlar bilsinler ki...