Molla Sinân Paşa

6 Mart 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Fatih Sultan Mehmed Han

Fâtih devrinin en önemli ilim ve devlet adamlarındandır. Asıl adı Yûsuf'dur. Babası İstanbul'un ilk kadısı Hızır Bey Çelebi'dir. İlim dağarcığı diye anılan bu zât da, çok büyük bir âlimdir. Sinân Paşa'nın annesi de Molla Yegân nâmındaki büyük âlimin kızıdır. Hızır Bey Çelebi, Molla Yegân'ın talebelerinden olup, sonradan kendisine dâmad olmuşdur.

Sinân Paşa, keskin bir zekâya ve son derece meraklı bir tabîata sâhib olduğundan ilimde süratle ilerlemiş ve yalnız tefsîr, hadîs, fıkıh gibi dînî ilimlerde değil felsefe, astronomi, matematik gibi tabîi ilimlerde de söz sâhibi olmuşdur. Dedesinin meclislerinde büyük âlimlerle görüşen Sinân Paşa, Mollâ Gürânî, Mollâ Kırımî, Mollâ Hüsrev, Hocazâde ve Kestelî gibi devrin ileri gelen âlimlerinden istifâde etme imkânını bulmuşdur. Sinan Paşa öyle büyük bir istidâda sâhibdir ki, daha yedi yaşında bir çocukken minbere çıkıp halka vaaz u nasîhatda bulunmuşdur. 

Babasının vefâtından sonra önce müderrislik makâmına, çok geçmeden de pâdişah hocalığına getirilmişdir. Yani o günkü tabirle Hâce-i Sultânî olmuşdur. Aynı zamanda Sahn-ı Semân müderrisliğine de tayin olunan Sinan Paşa, pâdişâhın kendisi için ayağa kalkdığı nâdir insanlardan biri olmuşdur. Sonradan kendisine vezâret de verilmiş ve o tarihden sonra Hoca Paşa yâhud Sinan Paşa diye anılmışdır. Çok kısa müddetle vezîriazamlık da yapmış olan Sinan Paşa bir takım hasedçilerin tezvîrâtı sebebiyle pâdişahın gözünden düşmüş, vezirlikden azledilerek hapse atılmışdır. Onun başına gelenleri haber alan âlimler, pâdişaha müracaat ederek, affedilmesini ve hapisden çıkarılmasını istemişler. Üstelik böyle yapmazsa şimdiye kadar yazdıkları eserleri imhâ edeceklerini ve İstanbul'u terk edeceklerini söylemişler, yani Fâtih Sultan Mehmed gibi azametli pâdişahı açık açık tehdid etmişlerdir. Bu tehdid işe yaramış ve pâdişah Sinan Paşa'yı âzâd etmiş, fakat kendisini Sivrihisar'a tayin ederek, pâyitahtdan yani İstanbul'dan uzaklaşdırmışdır. Fâtih'in vefâtına kadar âdetâ sürgünde kalan Sinan Paşa, Sultan Bayezid'in tahta geçmesiyle, İstanbul'a dönmüş, yeniden vezirliğe getirilmiş, bir nevi itibârı iâde edilmişdir. 

Gençlik yıllarında felsefeyle çok meşgûl olan Sinan Paşa, bir ara şübheci filozofların tesirinde kalmış ve şübhe hastalığına yakalanmış, bir müddet bu illetden kurtulamamış, âilesini bile bîzâr etmişdir. Bu illet sebebiyle, babasını bile çileden çıkardığı, hattâ bir gün sofrada münâzara ederlerken, Hızır Bey'in sinirlenip, kafasına bakır sahanla vurduğu hep anlatılmışdır.

Zamânın büyük mürşidi Şeyh Ebü'l-Vefâ Hazretlerinden feyz alan Sina Paşa kemâle geldikden sonra nefis eserler kaleme almışdır. Bunların başında Tazarrunâme gelir. Diğer bir eseri de Mâarifnâme'dir. Üçüncü eseri de Ferîdüddîn Attar Hazretlerinin Tezkiretü'l-Evliyâ'sının tercümesidir. Bu eserlerin üçü de edebî kıymeti hâizdir. Bâhusûs Tazarrunâme bir edebiyat hârikasıdır, bir Türkçe şâheseridir. Sinan Paşa bu eserinde hem nesir hem nazım dilini fevkâlâde güzel kullanmış, üç lisâna da hâkimiyetini göstermişdir. 

Sinân Paşa'nın, gençlik döneminde yazdığı ve çoğu hâşiye şeklinde ilmî eserleri de vardır. Bunların hepsi Arapçadır. Bunları da şöyle sıralayabiliriz :

Fazla söze ne hâcet, eserleri, O'nun ilminin ve irfânının delîlleridir.

Zihî kudret zihî 'ilm ü ma'ârif
Ki söz silkinde cem' itdi o kâmil
Dilersen rütbe-i 'ilme irişmek
Olagör haml-i 'ilmi sende hâmil
Listeye geri dön