Kandil kelimesinin aslı Latince mum, lamba anlamındaki "candela"dır. Latinceden Arapçaya kındîl olarak, oradan da Türkçe’ye kandil olarak geçmişdir. Kelimenin Farsçadaki karşılığı çerâğ, Arapçadaki kardeşleri ise sirâc ve misbâh kelimeleridir. Kur`ân-ı Kerîm'de sirâc ve misbâh kelimeleri birkaç yerde ve teşbîhlerle zikredilmişdir.
Meselâ Sûre-i Furkân'daki "تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُّنِيرًا" âyet-i kerîmesi ile Sûre-i Nuh'daki "وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا" âyet-i kerîmesinde güneş bir kandile benzetilmişdir.
Sûre-i Fussilet'deki "وَزَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ" âyeti ile Sûre-i Mülk'deki "وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ" âyetinde ise yıldızlar, gök kubbeye asılmış kandillere benzetilmişdir. Ecdâdımızın inşâ ettiği büyük câmilerin kubbelerinden sarkan avizelere asılan ve geceleri ışık saçan kandillere ibretle bakıp biraz tefekkür edecek olursak, âdetâ bu âyetlerin resmedildiğini görürüz.
Sirâc lafzının zikredildiği âyet-i kerîmelerden Sûre-i Ahzâb'daki "وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا" âyet-i kerimesinde ise, bu defa Resûl-i Ekrem Efendimiz nûrlar saçan bir kandile teşbîh edilmişdir ki pek mânidârdır. Zîrâ Allah giden yolu aydınlatan O'dur. Nitekim NÛR, SİRÂC ve MİSBÂH O'nun isimlerindendir.
NECMEDDİN HASAN EFENDİ
Sünbül Efendi Âsitânesi’nin postnişînlerinden Necmeddin Hasan Efendi, Rumeli Alacahisarlıdır. Tahsîl için genç yaşda İstanbul'a gelmiş ve tahsîl-i ulûm ederken kendisine bir hâl gelmiş ve devrin meşhûr mürşidlerinden Hasan Zarifî Hazretlerine intisâb etmişdir. Uzun müddet riyâzât ve halvet ile meşgûl olmuş, şeyhi Hakk'a yürüyünce Yakub Germiyânî Hazretlerine intisâb etmişdir. Mürşidinden hilâfet almış ve irşâd vazîfesi ile Mısır'a gitmiş, orada birkaç sene tâlibleri irşâd ile meşgûl oldukdan sonra, Sünbül Efendi Dergâhı'na postnişîn olarak geri dönmüşdür. Bu makâmda yıllarca bendelerini ihyâ ve irşâd etmiş, ikinci defa haccetmek niyetiyle çıktığı uzun yolculukda, hac farîzasını edâ ettikden sonra dönüş yolunda Yemen'de Hakk'a yürümüşdür. Şu tecellîye bakınız ki Necmeddin Hasan Efendi'nin irtihal ettiği gün O'nun en çok kıymet verip ihyâ ettiği ve minâreleri kandillerle süsleyerek şenlendirdiği gün olan Rebîulevvel ayının on ikinci günüdür. Bendelerinden Cemâleddin Hulvî Efendi aşağıdaki beyt ile irtihâline târih düşürmüşdür.
Hulviyâ de mevtine târih sen
Azm-i 'ukbâ etdi Necmeddin Hasan
1019
Bu zât-ı akdesin bazı menkıbeleri, Cemâleddin Hulvî Efendi'nin Lemezât-ı Hulviyye adlı eserinde kayıtlıdır. Meraklıların bu esere müracaat etmelerini tavsiye ederiz.