Mücâhede Yolu

6 Ocak 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs

Niyâzî Mısrî Hazretleri, Mevâidü'l-İrfânında "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ" âyet-i celîlesi hakkında buyuruyorlar ki :

Bil ki âhiret yolcusuna iki ilim lâzımdır. Zâhir ilmi ve bâtın ilmi. Zâhir ilmi, lugat, sarf, nahiv, mantık, ma'âni ve diğer âlet kitâblarını okumak veya erbâbından dinlemekle öğrenilebilir. Bâtın ilmi ise ancak ihlaslı amelle, ahlâkı güzelleştirmekle ve gece gündüz zikir, riyâzat ve mücâhede ile bâtını mâsivâdan tasfiye etmekle elde edilebilir. Birinci ilim kalbin cehâletini giderir ama nefs-i emmârenin kibir, ucub, kîn, hased ve sâir kötü sıfatlarını meydana çıkarır. İkinci ilim ise, nefs-i emmârenin sıfatlarını giderir, rûhun, afv, eziyete tahammül, kötülük edene iyilik etmek, herkesin iyiliğini istemek gibi sıfatlarını ortaya çıkarır.

Cehlin izâlesiyle yol bilinir. Nefsin sıfatlarının izâlesi ve rûhânî sıfatların kazanılmasıyal Hakk kabûl edilir, O'na koşulur, Allah'dan korkulur. Birinci ilim ne kadar aratarsa, cehâlet de o kadar gider. İkinci ilim ne kadar artarsa kibir de o kadar zâil olur. Bunların Her ikisi de, en mühim dîn işlerinden ve en kuvvetli vesîlelerdendir. Zîrâ kötü ahlâk olmasa, iyi ahlâk olmazdı. Meselâ kibir, tevazu'un sadefidir. Tevazu' tam olsa Allah'a yakınlık da tam olur. Kezâ ucub, kendini ayıplamanın, cimrilik cömertliğin sadefidir. Hâsılı her beşerî sıfat, vâsıtasız veya vâsıtalı olarak güzel bir sıfatın sadefidir. Birinci ilim sadefleri kuvvetlendirir. İkinci ilim, incileri büyütür, onları sadeflerinden çıkarır. Eğer bu iki deniz bir kimsede birleşirse, o kimse, mecmau'l-bahreyn olur. Nitekim Mûsâ, Hızır aleyhisselamı başka bir yerde değil, mecmau'l-bahreynde bulmuşdu. Burdan anla artık. 

Ve bil ki bir kimse ümmî olsa fakat işiterek öğrendiğiyle âmil olsa, ikinci ilme nâil olur. Çünkü Peygamber aleyhi's-salâtü vesselam Efendimiz şöyle buyurmuşdur : "Allah, bildiğiyle amel edene, bilmediğini öğretir". Ve buyurmuşlardır ki, "Bir kimse kırk gün hâlisâne ibâdet etse, kalbinden lisânına hikmet pınarları fışkırır". Ve ikinci ilim sâhibine ister ümmî, ister âlim olsun fakîh denir. Avârif'de şöyle deniyor, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, 'Zerre kadar hayır işliyen hayrını görür, zerre kadar şer işleyen şerrini görür" âyetini okuduğu zaman bir a'râbî, "Bu bana yeter" demişdi de Peygamber Efendimiz, 'Adam fakîh oldu' buyurdular". O hâlde kim daha iyi anlarsa, dînî emirlere daha çabuk itâat ve icâbet eder ve yakîn nûrundan daha çok nasîb alır. Peygamber Efendimiz, "Allah bir kimseye hayır dilerse onu dinde fakîh kılar" buyurmuşlardır. Yani onun kalb gözünü açar, o gözle hakkı ve bâtılı görür. Onunla azgınlıkdan rüşde ulaşır.

Bil ki bütün amellerden maksad, Allah'ı bilmek, O'ndan başka bir gâye olmadığına, O'na dönüleceğine yakînen inanmakdır. Binaenaleyh bütün ameller bu bilgiye vesîledir. Bunun en yakın yolu da, bir mürşid-i kâmilin murâkabesinde zikir ve tevhîd ile mücâhede yoludur. Fakat bu, yolların en zorudur. Bu yolda ancak kuvvetliler yürüyebilirler. Sen o kuvvetlilerden değilsen, ihlâs ile sâlih ameller ile iktifâ etmelisin. Çünkü bunlar da Allah'a vesîledir. Nasıl olmasın ki acûzelerin dîni dahi sana kâfîdir. Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, "Acûzelerin dîni üzere olunuz" buyurmuşdur. Zîrâ İslâm çok genişdir, dar değildir. Hattâ "Allah'a giden yollar, mahlûkatın nefesleri sayısıncadır" denilmişdir. Bizim dediğimiz, bunların en kısası ve en şumullüsüdür. Peygamberler, velîler ve Allah'ı bilen âlimler bu yolda gitmişlerdir. "مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ"
Bütün insanlar köle sayılır çünkü onlar
Allah'ın kazâsına göre icrâat yapıyorlar

Nasıl ki su, necâseti, pisliği, çeri çöpü temizlerse birinci ilim de kalbi cehâletden temizler. Nasıl ki ateş altını ve gümüşü yabancı maddelerden ve sâflığını bozan şeylerden yakarak, eriterek temizlerse ikinci ilim de nefsi kötü sıfatlardan öyle temizler. Nitekim Hakk Teâlâ Hazretleri buyurdu ki, "اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَالَتْ اَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًاۜ وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَٓاءَ حِلْيَةٍ اَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَۜ فَاَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَٓاءًۚ وَاَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْاَرْضِۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَۜ". Yani gökden o mikdarda bir su indirdi ki vâdiler çağladı. Sel, üzerindeki köpüğü, çeri çöpü taşıdı. Süs veya eşyâ yapmak için ateşde  eritilen altında ve gümüşde ve bakırda da böyle bir köpük vardır. Madenin cevheri alınır, cürufu atılır. İşte Allah hak ile bâtılı böyle misâller vererek anlatır. İnsanlara fayda veren, yer yüzünde kalır. Bâtıl ise yok olur gider. Hak sâbitdir, bâkîdir. İşte Allah böyle misâller verir.

Birinci ilim, evin duvarına çizilen nakış gibidir. İkincisi, birinci duvarın karşısındaki duvarı cilâlamak gibidir. Bundaki nakış onda görünür. Hattâ onda, âlemde ne varsa hepsi görünür. Hattâ hattâ Allah'ın cemâli de orada tecellî eder. "وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ"
Listeye geri dön