Müftî's-Sekaleyn Kemâlpaşazâde

8 Mart 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

İlim

Fâtih devrinde dünyâya gelmişdir. Asıl adı Şemseddin Ahmed'dir. Şehzade Bayezid'e lalalık yapmış olan dedesi Kemal Paşa'ya nisbetle. Kemalpaşazâde yâhud İbn Kemâl diye anılmışdır.

Temel eğitimini tamamladıkdan sonra askerlik mesleğini tercîh eden ve 2. Bayezid'in bazı seferlerine katılan Kemalpaşazâde, sonradan ilim yoluna girmişdir. Bunun da ibretli bir hikâyesi vardır. Bir gün Sarazaman İbrâhim Paşa'nın huzûrunda otururlarken, o sırada Filibe müderrisi Molla Lutfî meşhûr akıncı kumandanı Evrenosoğlu Ahmed Beğ'in üst tarafına oturunca ulemânın ümerâdan daha çok itibar gördüğünü anlar ve  mesleğini değiştirmeye karar verir. Bu hâdiseyi bizzat kendisi şöyle anlatmışdır :

Seferlerden birinde Sultân Bâyezîd Hân ile idim. Vezîriazam Koca İbrâhim Paşa'nın önünde yayan yürüyordum. O zamânın ümerâsından büyük şân ve şöhret sâhibi Evrenosoğlu Ahmed Beğ Hazretleri vardı. Basit kıyafetli ve fakîr görünüşlü bir zâtı vezîr dîvânında Emîr Ahmed Beğ'in üzerine geçirdiler. Fakîre bu hâl acâib geldi, yanımdaki arkadaşa sordum, "Bu zât kimdir ki bunu emîrin üstüne geçirdiler" dedim. Arkadaşım bana, "Bu bir âlimdir, Filibe Medresesinde müderrisdir, adına Molla Lutfî derler" dedi. Fakîr yine sordum, "Maaşı ne kadardır?" dedim. "Otuz akçedir" dedi. Fakîr hayret etdim, bu kadar az maaş alan bir kimse, nasıl olur da böyle anlı şanlı bir gâzînin önüne geçer, ondan daha çok itibar görür, buna bir mana veremedim. Arkadaşlarım dediler ki, "Ey şaşkın! Ulemâ tâifesi muazzezdir. Bunların şerefleri, fazl u kemâl iledir, mâl u menâl ile değildir". Düşündüm, anladım ki ben ne yaparsam yapayım, böyle bir emîr olmam muhâldir. Hemen tarîk-i ilme sülûke niyyet edip, sipâhîlikden ferâgat eyledim.

Kemâlpaşazâde'nin ilk hocası, Molla Lutfî'dir. Bu zât, o devrin en kıymetli âlimlerinden biridir. Sinan Paşa'dan ve Ali Kuşçu'dan ders almışdır. Mantık, felsefe, kelâm ve matematik üstâdıdır. Kemâlpaşazâde'nin diğer hocası Kestelî Muslihuddin Mustafa da çok büyük bir âlimdir. Diğer bir hocası da  yine o devrin en kıymetli âlimlerinden Hatîbzâde'dir. Bu zât Alâeddin Tûsî'den ve Hızır Bey'den ders okumuşdur. Yine Hızır Bey'in talebelerinden Muarrifzâde de onun hocalarındandır.

Tahsîlini tamamladıkdan sonra Edirne'de, Üsküb'de, İstanbul'da müderrislik yapan Kemalpaşazâde, sonra Edirne kadılığına getirilmiş, daha sonra da Anadolu Kazaskeri olmuşdur. Bu vazîfesi esnâsında Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır seferine iştirâk etmiş ve dillere destân olan şu hâdise bu seferden dönüşde cereyân etmişdir. Kemalpaşazâde'nin atının nalından sıçrayan çamur pâdişahın kaftanını kirletmiş, çok asabî bir pâdişah olan Yavuz, buna hiç kızmadığı gibi, bir de Kemâlpaşazâde'ye iltifatda bulunarak, "Ulemânın atının ayağından sıçrayan çamur bizim için zîynetdir, iftihar vesîlesidir" demiş ve bu çamurlu kaftanın saklanmasını, ölümünden sonra sandukası üzerine örtülmesini vasiyet etmişdir. 

Kazaskerliğinden sonra bir müddet yine muhtelif medreselerde müderrislik yapmış, 1526 senesinde Zenbilli Ali Efendi'nin yerine şeyhülislamlığa getirilmişdir. 1534 senesindeki vefâtına kadar bu vazîfede kalmışdır.

Kemâlpaşazâde, hadîs, tefsîr, fıkıh gibi dînî ilimleri her bir dalda birden fazla eser verecek kadar iyi bildiği gibi, tarih, edebiyat, felsefe, dil ve tıb ilimlerinde de söz sâhibi olmuşdur. Bunun anlamak için eserlerinin yalnızca listesine bir göz atmak bile kâfîdir. Yazılı eserlerinden başka bir de yetişdirdiği talebeler vardır ki aralarında Ebussuûd Efendi gibi büyük âlimler de vardır.

İlmî kudretinden dolayı kendisine "Muallim-i Evvel" ünvânı verilen Kemâlpaşazâde yalnız bir ilim adamı değil, aynı zamanda bir devlet adamıdır da. Aynı zamanda fetvâlarıyla da ünlü olan Kemâlpaşazâde'ye ilmî ve şerî meselelere hâkimiyyeti sebebiyle "müftî's-sekaleyn" yani insanların ve cinlerin müftüsü lakabı da verilmişdir. 

Bazı fetvâları sebebiyle tasavvufa karşı gibi gösterilen Kemâlpaşazâde, gerçek sôfîlere hep hürmetkâr olmuşdur. Zamânın kutbu Sünbül Sinân Velî'ye olan hürmeti gâyet iyi bilinmekdedir. Hazret'in cenâze namazını da kendisi kıldırmışdır. "Nûr ola kabri Sünbül Sinân'ın hep" diye biten ve onu medh ü senâ eden bir  manzûmesi de vardır. Yine bazı âlimlerinde aleyhinde konuşduğu hattâ bazı kendini bilmezlerin tekfîr etdiği Şeyhü'l-Ekber Hazretlerine de büyük hürmeti vardır. Sırf ona mahsûs bir fetvâ yazmışdır ki onu da vaktiyle burada yayınlamışdık. Onun karşı olduğu kimseler, sahte sôfîlerdir, şerîat dâiresinden çıkmış olan ama kendilerini sôfî gibi gösterenlerdir. 

Kemalpaşazâde oldukça velûd bir âlimdir. Felsefeden târihe, kelâmdan akâide, fıkıhdan tefsîre kadar pek çok alanda iki yüzden ziyâde eser vermişdir. Şiirle de meşgûl olan Kemâlpaşazâde'nin müretteb bir dîvânı da vardır.

Kemâlpaşazâde, bir ara ilmine mağrûr olmuş, o devrin büyük mürşidi Sünbül Sinân Hazretlerinin irşâdıyla aklı başına gelmiş, kibirden kurtulmuş, tevâzu ehlinden olmuşdur. Bunun hikâyesini de mürşid-i azîzimin beyânıyla burada yayınlamışdım.

Kemâlpaşazâde, bütün o şöhretine ve işgâl etdiği büyük mevkilere rağmen vasiyetnâmesinde cenazesinin dervişâne bir şekilde kaldırılmasını ve kabri üzerine türbe yapılmayıp sadece bir taş dikilmesini istemişdir. O ibretlik vasiyetnâmeyi de şu yazımızda bulacaksınız.

Kemâlpaşazâde kim ol kâm-kâr
Zamânında imiş 'aceb pâydâr
Fezâil içinde dürr-i şâhvâr
Getirmedi mislini hiç rûzgâr
Ferîḳayna fetvâsı cârî imiş
Ḥasedden dili ṣâf u 'ârî imiş
İlâhî anın rûḥunu eyle şâd
Bi-hakk-ı nebî vü tarîk-i sedâd
Listeye geri dön