Mugayyebât-ı Hamse : Beş Bilinmeyen
6 Ağustos 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir önceki yazımızda değindiğimiz "mugayyebât-ı hamse" mes'elesini meraklılar için biraz açıklayalım. "Bilinmeyen Beş" diye tercüme edebileceğimiz bu tabir, Sûre-i Lokmân'ın son âyetinde beyân edilen şu beş husus için kullanılır :
1. Kıyâmet
2. Yağmur
3. Çocuk
4. Yarınki kazanç
5. Öleceğimiz yer
Âyet-i kerîme binbir hikmetle doludur. Biz bunlardan birkaçını yazalım :
1. إِنَّ اللَّهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ : "Sâ'at ساعة" kelimesi Arapça'da vakit, saat anlamlarına gelir, harf-i ta'rîf ile kullanıldığında "kıyâmet vakti" demekdir. "Kıyâmet bilgisi muhakkak Allah katındadır" meâlindeki bu cümle, "Kıyâmeti Allah'dan başka kimse bilemez" demekdir. Bu cümlede birçok nükteler vardır. Buradaki "ilmü's-sâ'at" tabiri çok şumüllüdür yani kıyâmetin sâdece vakti değil, nasıl olacağı da, keyfiyyeti de mechûldür demekdir. "Ama Kur`ân-ı Kerîm'de kıyâmeti tasvîr eden âyetler var" denilirse deriz ki "Evet elbette var ancak bunlar öyle akıl almaz hâdiselerdir ki insan aklıyla bunları kavrayamaz". âyetin başındaki "إِنَّ inne" te'kîdi, "bundan en ufak bir şüphe bile etmeyin" demekdir.
2. Âyet-i kerîmenin ikinci cümlesi olan وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ "Yağmuru Allah yağdırır" demekdir. Bu şekilde tercüme edilirse ma'nâ pek anlaşılmaz çünkü sâdece yağmuru mu Allah yağdırır? Elbette hayır. Her fiilin hâlıkı Allah olduğu halde burada özellikle yağmurun zikredilmesinin hikmeti nedir? Yağmûr zâhiren bildiğimiz yağışa, bâtınen rahmet-i ilâhiyyeye işâretdir. Her ikisinin de kime, nerede, ne zaman ve ne kadar isâbet edeceği bizce mechûl ancak Allah'ca ma'lûmdur. Meteorolojik tahminler adı üzerinde sâdece tahmindir ve bütün alâmetler belirdikden sonra yapılabilir. Üstelik meteoroloji mütehassısları zamanı doğru tahmîn etseler, mikdarı bilemezler, yeri doğru tahmin etseler, zamanı doğru bilemezler. Hallbuki bilmek denildiği zaman bunların tamâmını bilmek anlaşılır. Nitekim âyet-i kerîmede "yağmurun ne zaman yağacağını kimse bilmez" denilmemiş "Yağmuru muhakkak Allah yağdırır" denilmişdir...En başdaki "إِنَّ inne" te'kîdi, bu cümleye de şâmil olur.
3. Üçüncü cümle olan وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ "Rahimlerde olanı ancak Allah bilir" demekdir. Maalesef son devirde yazaılan meâllerde bu bilgi çocuğun cinsiyetine âid bilgiden ibâretmiş gibi gösteriliyor. Halbuki buradaki bilgi son derece şumüllüdür. Yani çocuk erkek mi dişi mi, doğar mı ölür mü, sağlıklı mı hasta mı, sakat mı sağlam mı, genetik özellikleri neler, saçı, başı, kaşı, gözü, dişi, kulağı nasıl ve hepsinden de önemlisi sâlih mi âsî mi, saîd mi şakî mi, mü'min mi münkir mi olacağını Allah'dan gayrı kimse bilemez demekdir.
4. Dördüncü cümle olan وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَّاذَا تَكْسِبُ غَدًا ise, "İnsan yarın ne kazanacağını bilmez" demekdir. Bu cümledeki "kisb/kazanç" kelimesi ile "gaden/yarın" kelimesi de dar anlamda düşünülmemeli. Kazanç maddî de olabilir ma'nevî de olabilir. Yarın, mutlak ma'nâda bir gün sonrayı değil gelecek günleri işâret eder.
5. Son cümleye gelince; مَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ "Hiç kimse nerede öleceğini bilemez". Bu âyet-i kerîmede zamandan değil mekândan bahsedilmişdir ancak pek tabiidir ki öleceği yeri bilmeyen öleceği zamanı da bilmez. Bu âyet-i kerîmenin başında zikredilen kıyâmet, ölümün de remzidir. Bu yüzden "Kişinin kıyâmeti, ölünce kopar" denilmişdir. Kıyâmetin zamânı ve keyfiyyeti nasıl mechûl ise ölümün zamanı ve keyfiyyeti de öyledir.
Peki gayb, yani bilinmeyenler bu şeyden mi ibâretdir? Elbette hayır. Uçsuz bucaksız kâinâtda bildiklerimiz bilmediklerimiz yanında bir hiç mesâbesindedir. Âfâkda böyle olduğu gibi enfsüde de böyledir. Kendi vücûdumuzdaki sayısız hücreden, her gün olan biten sayısız faaliyetden haberimiz bile yokdur. Peki öyleyse neden sadece bu beş şey beyân edilmişdir?...Hikmetlerinden bazılarını yazalım :
1. Âyet-i kerîmede zikredilen beş şey dikkat çekicidir. Bu beş şey hem âfâkı hem enfüsü içine alır. İnsan, ana rahminde teşekkül eder, önce orada gıdalanır, sonra doğar, yine yer-içer, yedikleri içtikleri yağmur sâyesinde elde edilir, dünyâ üstündeki hayât yağmûr sâyesinde devam eder. İnsan, gerek maddî gerek manevi kazançlar elde etmek için devamlı çalışır, kimi az kimi çok kazanır ve nihâyetinde ölür. En nihâyetinde de kıyâmet kopar ve her şey yok olur.
2. Bir diğer îzâhı da şöyle yapabiliriz. Kıyâmetin ne zaman kopacağı belli olmadığı gibi, kıyâmet koptukdan sonra ana rahmi gibi olan kabirlerden ne zaman kalkılacağı da belli değildir. Yağmur ile remz edilen rahmet-i ilâhiyyenin kimlere ne kadar isâbet edeceği de belli değildir. Yarın mahşer gününde hiç kimse ne elde edeceğini de bilemez. Acaba Cenâb-ı Hakk'ın afvına ve lutfuna nâil olabilecek mi? Bu da mechûldür. Gideceği yer, ebedî olarak kalacağı yer cennet mi olacak cehennem mi? Bu da mechûldür...
3. Bir de enfüsî bir îzâh yaparak noktayı koyalım. Kıyâmet, kişinin nefsini terbiye etmek üzere bir mürşide teslîm olmasına, yağmur, yapacağı mücâhede ve zikrullah ile bir çok feyizlere nâil olmasına, doğacak çocuk, veled-i kalb husûlüne, kazanç, Allah yolunda kat edeceği merâtibe, ölüm, ölmeden evvel ölerek fenâfillah mertebesine erişmeye remzdir...
Listeye geri dön