Muhammed Hamîdullah Hoca'nın Mühim Bir İtirâfı

13 Şubat 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Tasavvuf
20. asrın önde gelen İslâm âlimlerinden Muhammed Hamîdullah Hoca'nın mühim bir itirâfı vardır. Diyor ki :
Benim yetişme tarzım rasyonalistdir. Hukukî çalışma ve incelemeler bana, inandırıcı bir şekilde tarîf ve isbât edilmeyen her şeyi reddettirmişdir. Muhakkak ki ben, namaz, oruç ve sâir islâmî vazîfelerimi tasavvufî sebeblerle değil, hukûkî sebeblerle îfâ ediyorum. Kendi kendime diyorum ki, "Allah benim Rabbimdir, sâhibimdir. O bana bunları yapmamı emretmişdir, o halde yapmalıyım. Bundan başka hak ve vazîfe birbirine bağlıdır. Allah bunları ben istifâde edeyim diye emretmişdir, şu halde ben O'na şükretmekle vazîfeliyim".
Batı toplumunda, Paris gibi bir muhitte yaşamaya başladığım zamandan beri hayretle görmekdeyim ki, Hristiyanların İslâmiyet'i kabûlü yani onları İslâm'ı kabûle sevk eden, ne Ebû Hanîfe, ne de İmâm-ı Mâturîdî'dir, Muhyiddîn Arabî'dir. 
Bu konuda benim de şahsi müşâhedelerim olmuşdur. İslâmî bir konuda benden bir îzâh istendiği zaman, benim verdiğim aklî delîllere dayanan cevaplar, soranı tatmîn etmiyordu fakat tasavvufî bir îzâh, meyvesini hemen veriyordu. Bu konuda tesîr gücümü gittikçe kaybettim. Artık şuna inanıyorum ki, Hülâgû'nun yakıp yıkan istilâlarından sonra, Gazan Han zamânında olduğu gibi, bugün de, en azından Avrupa ve Afrika'da, İslâm'a hizmet rûhu ne kılıç ne de akılladır ancak kalb ve tasavvufladır.
Bu müşâhededen sonra, tasavvuf konusunda bazı eserleri incelemeye başladım. Bu eserler, benim gözlerimi açdı. Anladım ki, Hazret-i Peygamber zamanındaki tasavvuf ve büyük İslâm mutasavvıflarının yolu, ne kelimeler üzerinde uğraşmak, ne de ma'nâsız şeylerle meşgûl olmakdır, ancak insan ile Allah arasındaki en kısa yoldan yürüyerek, insanlığı ve ahlâkı kemâle getirmeye çalışmakdır. Kendisine yüklenen vazîfelerin sebeblerini arayan insanı, maddî îzâhlar tatmîn etmiyor, onu ancak manevî îzâhlar tatmin ediyor. 
"Men 'aref" sırrına vâ'iz çün ki 'ârif olmadı
Bilmedi "ümmü'l-kitâb"ı pür-me'ârif olmadı
"Nahnü akreb"den murâdullaha vâkıf olmadı
Cân içinde cân olan cânânı bilmez kandedir
Sırr içinde sırr olan sultânı bilmez kandedir
Listeye geri dön