Mukadderât İki Türlüdür

22 Haziran 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

İsmail Hakkı Bursevi

Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, "وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ" âyet-i celîlesi hakkında buyuruyorlar ki :

Yani Allahu Teâlâ bir kavmin mesâet ve hüznüne sebeb olan bir ibtilâ murâd etse onun için redd yokdur. Yani ol nesne kazâ-i mübrem olıcak onu bir dâfi' def' edemez. Belki kazâ yerin bulur ve nâfiz olur, gerek hasta ve şikestelik ve gerek gayrı mevâdd. Ve bu ma'nâda 'umûm ve husûs-ı nâs müştereklerdir, beşeriyyetde iştirâkleri hasebiyle. Ve eğer Hakk Teâlâ dilese havâssı 'avâmmdan bâtında temyîz etdiği gibi zâhirde dahi temyîz ederdi ve 'âlem-i bekânın hükmünü verirdi. Velâkin dâr-ı teklîf ve 'âlem-i fenânın hükmü olmamakla ehl-i esrârı eşrârdan setr etdi ve havâssı 'avâmma bildirmedi, tâ ki nizâm-ı 'âlem, husûsâ ki nizâm-ı şer' muhtell ve müşevveş olmaya. Bu cihetden temyîz-i hissî ve sûrî âhirete kaldı. Maa-hâzâ âhiretde dahi bazı ahvâl vardır ki 'avâmm-ı ehl-i îmân onun esrârını bilmezler ve ne ma'nânın netîcesi olduğun fehm eylemezler. Eğerçi havâss-ı nâsın sâyesinde müsterîh olup giderler ve ile'l-ebed tena''um ederler. 

Ba'de-zâ âyet-i mezkûrede ki kelime-i "إِذَا" tahakkuk içindir, delâlet eder ki irâdet-i ilâhiyye mütehakkık olıcak murâd irâdetden tehallüf etmez ve illâ 'acz veyâ cehl lâzım gelir. Teâlallahu 'an zâlik. Ve şol tegayyürât ki 'âlem-i âsârda vâkı' olur, hakâyık-ı sâbitenin tegayyürâtı değildir, belki suverin tegayyürâtıdır. Onun için "levh-i mahfûz"a levh-i mahv ve isbât dediler. Bu sebebdendir ki sûret-i sa'âdet şekâvete ve sûret-i şekâvet sa'âdete mübeddel olur ve illâ hakîkat-i sa'âdet ve şekâvet fî-nefsi'l-emr şekâvet ve sa'âdet olmak ihtimâli yokdur. Ve sâir ahvâl-i 'ârıza dahi ona kıyâs oluna. Meselâ ol nesne ki fi'l-hakîka hastalıkdır, sıhhat olmaz. Yani hastalık mukadder olsa sûret-i sıhhate girmez, meğer ki ecel-i ma'lûmundan sonra gire. Ve eğer sebeb-i dâfi' ile mukadder ise sûret bulmadan dahi mündefi' olur. İmdi bu netâice nazar eyle ne sûretden gelir, ona göre ma'nâ ile kâim ol.

Hazret-i Şeyh başka bir yerde de şöyle buyuruyor :

Malûm ola ki umûr-i mukaddere iki nevidir. Biri mu'allakâtdır ki cüz'iyyâtdır. Ve biri dahi mübremâtdır ki külliyâtdır. Pes, umûr-ı külliyye esbâb yüzünden tağyîr ve tebdîl kabûl etmez. Zîrâ levh-i mahv ve isbâtda müsbet değildir. Ve belki levh-i ilmde mukarrerdir. Onun için batn-ı ilm ve ilmullah mübeddel olmaz. Ayn-ı hâricî ve levh-i mahfûz ise böyle değildir. El-hâsıl, kazâyâ-yı ilâhiyyeye muttali' olanlar ekseriyâ esbâbdan münkatı' oldular ve hareketi sükûna tebdîl eylediler. Mahcûblar ise vesâile temessük edip zahmet ve meşakkate kaldılar. Fefham.

Hazret-i Şeyh'in beyânâtını hulâsâ ederek günümüz lisânı ile arz etmeğe çalışalım : 

Allah bir topluluğa bir belâ göndermeği murâd etdi mi onu kimse geri çeviremez. Yani kazâ-i mübrem denilen kadere hiç kimse mâni olamaz, muhakkak kazâ yerini bulur. Ve bu belâ iyiye kötüye herkese isâbet eder, yani sıradan insanlar da uğrarlar bu musîbete, Allah'ın seçkin kulları da. Çünkü dünya imtihan dünyasıdır. Eğer Allah sevdiği kullarını ayırsa, onlara farklı muâmele etse, âlemin nizâmı bozulur, şerîatın ahkâmı ibtâl olur. Bu sebebden işin netîcesi âhirete kalır. 

Âyet-i celîlede geçen "izâ", tahakkuk bildirir. Yani Allah bir şeyi murâd etdi mi, artık o irâdesinden dönmez, buna imkân ve ihtimal yokdur. Çünkü kararından vazgeçmek acz ve cehâlet alâmetidir. Allah bunlardan münezzehdir. Bizim gördüğümüz değişiklikler, hakîkatlerin değişimi değildir, bilakis sûretlerin değişimidir. Zîrâ hakîkat değişmez. Onun için "levh-i mahfûz"a, mahv ve isbât levhası demişlerdir. Bu sebeble saâdetin sûreti şekâvete, şekâvetin sûreti saâdete döner. Halbuki bunların hakîkatlerinde bir değişiklik yokdur ve olamaz. Diğer bütün hâller de buna kıyâs edilebilir. Meselâ bir şey ki hakîkati hastalıkdır, sıhhat olmaz. Yani eğer hastalık sâbitse, onu kimse gideremez. Yok eğer sâbit değilse, bir sebeble giderilebilir o hastalık. 

Mukadderât iki türlüdür. Biri muallakdır, yani değişebilir. Diğeri mübremdir yani değişmez. Mübrem olan işleri hiç bir şekilde değiştirmek mümkün değildir. Zîrâ bunlar, ilmullah levhasında sâbit olan şeylerdir, mahv ve isbât levhasında olan şeyler değildir. İlmullahda değişiklik olmaz. Levh-i mahfûz ise böyle değildir. Orada yazılı olanlar değişebilir. İşte bu yüzden ilmullaha muttali olanlar, yani bir işin mübrem olduğunu anlayanlar, sebeblerden el çekerler, hareket yerine sükûnu tercih ederler. Çünkü bilirler ki ne yaparlarsa yapsınlar o iş olacakdır. Bu ilme vâkıf olmayanlar ise, her türlü vesîleye başvurur ve zahmet çekerler. Netîcede iş gene olacağına varır.

Listeye geri dön