Muzaffer Efendi Hazretleri, "الْمُؤْمِنُ مِرْآةُ الْمُؤْمِنِ El-mü'minü mir'âtü'l-mü'min" yani "Mü'min mü'minin aynasıdır" hadîsi şerîfindeki derûnî ma'nâya şöyle işâret buyurdular :
Bak! Mü'minsin, peki mü'min ne demek biliyor musun? Allah'ın da bir ismi "الْمُؤْمِنُ Mü'min"dir. Allah, sana kendi ismini vermiş. Hani, "Mü'minül Müheyminül Azîzül Cebbârul Mütekebbir" diye hep okuyoruz ya. Allah, aynı ismi sana da vermiş. Allah sana "Ey mü'min" diye hitâb ediyor. Yani mir'ât-ı Hakk oluyorsun.
Bu hadîs-i şerîf, sadece üç kelimeden ibâretdir ama ma'nâsı pek genişdir. Zâhirî ma'nâsı da pek zengin olan bu hadîs-i şerîfin bir de derûnî ma'nâsı vardır ki, ârifler bu ma'nâyı şerh ve îzâh edebilmek için cildlerle kitâblar yazmışlardır. Bu eserlerin hepsinde ortak olan bir hakikât vardır. O da, umûmî olarak insânın husûsî olarak da insân-ı kâmilin Cenâb-ı Hakk'ın sıfatlarına ayna olduğu hakîkatidir. Cenâb-ı Hakk diğer hiç bir mahlûkuna tecellî etmediği kadar insana ve bâhusûs insân-ı kâmile isimleri ve sıfatları ile tecellî etmişdir. Bu yüzden de Cenâb-ı Hakk'ın bütün isim ve sıfatları insanlardan zâhir olmuşdur. Yani insan, Hakk'a mir'ât olmuşdur. Bu tezâhürün ya da ayna teşbîhinden gidersek bu yansımanın kimde ne derece olacağı insanın kalb âynasının ne derece temiz ve cilâlı olduğuna bağlıdır. Cenâb-ı Hakk'ın tecelliyâtının en çok enbiyâ ve evliyâdan zâhir olmasının sebebi de budur. Zîrâ en saf kalbler onların kalbleridir. Bu tecelliyâtın en yüksek derecesi de, şübhesiz Fahrü'l-Enbiyâ aleyhi ekemli't-tehâyâ Efendimize mahsûsdur. Resûl-i Ekrem Efendimizin "Beni gören muhakkak ki Hakk'ı görmüşdür" sözündeki hikmetlerden biri de budur. Biz bu hadîs-i şerîfi "Muhammed Aleyhisselâm Mir`ât-ı Hakk'dır" başlıklı yazımızda îzâha gayret etmişdik.
Ezelden eylemiş mir'ât-ı "küntü kenz" insânı
O sırrın mahremi mir'ât-ı Hakk'dır sen de ol kâni’