Müminleri Seveceksin - Hutbe

19 Mayıs 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Tevhid

HUTBE

Düşman, seni parçalamak istiyor, uyanık olacaksın. Mü'min kardeşlerini seveceksin. Hazret-i Muhammed'e îmânın varsa mü'minleri seveceksin. Resûlullah buyurdu ki, "Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız". Îmân etmeyen cennete gitmez. "Beni her şeyinizden ziyâde sevmedikçe îmânının kemâle ermez". 

Ama buraya gelmiş seyyaha ikrâm edeceksin, misâfirindir senin. Söyledik. Onların ırzına iffetine dokunanlara müsamaha etmeyeceksin, "Ayıpdır, utanmıyor musun! Hayvan herif!" diyeceksin ona. Bu şekilde. Herkes mü'minin elinden ve dilinden sâlim olur. Elinden geldiği kadar iyilik edeceksin. Onun için ikrâm edersin. Katiyyen böyle edebsizlere müsâade etmezsin. Çünkü fenâlığı görüp sükût eden kimse, fenâlığı yapanla beraberdir. Acaba anlatabildim mi?

Meselâ bir adam, bir fenâlık yapdı, sen ona râzı olursan, sen de onunla beraber mahkeme-i kübrâda mahkûm olursun. Onun için bir çok adam bedava cehenneme girer âhiretde. Birçok kimse de bedava cennete gidecek. Meselâ ne gibi? Bir zâlimin yapdığı kötülüğe râzı olmuşsun, o zâlimin yapdığı kötülüğün cezâsının bir mikdârı senin üstüne yüklenecekdir âhiretde. Bir mü'minin yapdığı hayra râzı olmuşsun, o hayırdan Allah seni nasîbdâr edecek, cennetine koyacakdır. 

Bir fenâlık gördüğün vakitde, onu elinle yık. Elinle yıkamazsan dilinle yık. Dilinle de yıkamazsan kalb ile buğz et ki ed'af-ı îmân odur. Müslümanlar dürüst insanlardır, nâmûslu kişilerdir. Allah Resûlüne tâbi olanlar, Kur`ân-ı Hakîm'e benim kitâbımdır diyenler, hablullaha sıkı sarılanlar, onlar iffetli, ırzlı, nâmûslu kişilerdir. İnsan olmuş demekdir ki insandan da fenâlık gelmez kimseye. Ama zamanı geldiği vakitde Hakk için buğz, Hakk için muhabbet olması şerâitdendir. 

Malûm ya, Allah sordu Mûsâ Nebî'ye, "Benim için ne yapdın yâ Mûsâ?". Mûsâ Peygamber buyurdu ki, "Yâ Rabbi namaz kıldım". "O senin vazîfe-i abdiyyetin, kulluk vazîfen". "Oruç tutdum". "Kulluk vazîfen". "Zekât verdim". "Kimin malını kime verdin?". Sonra hepsini saydı, âciz kaldı Mûsâ aleyhisselâm. Allah dedi ki Mûsâ Peygamber'e, "Benim için ne yapdığını bilemedin yâ Mûsâ". "Yâ Rabbi öğret ki yapayım". "Benim için seveceksin, benim için sevmeyeceksin" dedi. 

Dünyâ için sevmeyeceksin ahbâbını, parası var, zengin, kasası var, masası var diye değil, Allah için seveceksin, Allah için sevmeyeceksin. Allah için yapılacak en iyi iş de budur. Geçiyoruz.

Kîn. Kîn olan kalbde dîn olmaz. Kîni atacaksın bir defa evveliemirde. Affedeceksin, afüv sâhibi olacaksın. Bak sana söyleyeyim, belki bunu yapamazsın ama buna yakın bir şey yapıver. 

Bir gün İbrâhim Edhem Hazretleri geçiyormuş. Bu İbrâhim Edhem kim biliyor musun? Belh sultânı. Pâdişâhlıkdan, sultânlıkdan istifâ etdi de, gönül sultânı oldu. Oğlu da pâdişah gene ama kendisi dervîş, her şeyi terkeylemiş. O geçerken, birileri konuşuyormuş. İçlerinden biri pâdişâhın sarayını gösterip, sarayın türlü türlü güzelliklerinden bahsediyormuş. İbrâhim Edhem Hazretleri onları irşâd maksadıyla demiş ki, "İmâr edilmesi gerek asıl saray burası değildir, bu saray harâba mahkûmdur, yakın zamanda yıkılacakdır. Asıl imar edilmesi gereken saray şurasıdır" diyerek kabristanı göstermiş. Orada rütbeli bir asker varmış, "Ulan bu softalar da her şeye burunlarını sokarlar" diyerek İbrâhim Edhem Hazretlerine bir tokat atmış. Oradakiler, "Yâhu sen ne yapdın! Bu zât pâdişâhın babasıdır. Kendisi eski pâdişâhımızdır, pâdişâhlıkdan istifa etti, şimdi Allah'a ibâdet eder durur. Hem evliyâullahdan bir zât-ı muhterem hem de âlimdir. Elin kurur" demişler. O asker, yapdığına pişmân olarak, hemen koşmuş ve İbrâhim Edhem Hazretlerinin ellerine yapışmış, "Aman beni affet, hakkını helâl et" diye yalvarmaya başlamış. Hazret, "Evlâdım asıl sen beni affet, sen bana hakkını helâl et" demesin mi! Adam "Neden?" diye sormuş. Hazret, "Neden olacak, bana vurduğun vakit elin acımışdır, benim yüzünden elin incinmişdir de ondan" demiş.

Belki sen bunu yapamazsın ama hiç olmazsa yapacağın işleri ayarlı yap. Mâdem ki müslümansın, Hazret-i Muhammed aleyhisselâmın ümmetisin, O'nun muhabbetini kalbine koymuşsun, sen de buna benzer bir iş yap. Yani fiskeye karşı yumruk vurma. Hiç olmazsa fiskeye fiske vur. Zamânımızda fiske vurana yumruk, sille vurana silah atıyorlar. Halk birbirinin kanını içmeye susamış. Bunu kim yapdı ibadullaha? Biz tek milletiz, hepimiz "Lâilâheillallah" diyoruz, "Muhammedü'r-Resûlullah" diyoruz. Hepimizin nâmusu, iffeti, canı, teni bir. Hep bir vücûduz biz. Millet birbirinin kanını dökmeğe susuyor. Halk birbirinin kanını dökmekde. Bu ne işdir bu? Anlamıyor musun, demek ki hâriçden fitne girdi aramıza bizim. Bizi parçalamak istiyorlar, bizi yemek istiyorlar. Bir ekmek birden yenmez, evvelâ parçalanır, dilim dilim ayrılır, sonra yenir. Hiç aklına gelmiyor mu? Koca bir ekmeği adam ağzına alsa yutamaz. Evvelâ parçalar, dilim dilim kesersin, sonra yersin. Bir millet de hemen yutulmaz. Evvelâ dilim dilim parçalarlar, bölerler, fırka fırka, birbirine düşman ederler, sonra birer birer hepsini yerler. 

Sen İstanbul'da beş yüz on beş senedir oturuyorsun, İstanbul'da beş yüz on beş sene oldu oturman senin. İspanya'da sekiz yüz sene müslümanlar oturdular, sekiz yüz sene sonra hıristiyanlar geldiler, böyle nifak girdi aralarına, birbirlerini yiyorlardı, geldiler hıristiyanlar, aldılar bütün müslümanları ateşde yakdılar. Hıristiyan oluyor herif, "Aman" diyor "benim canımı bırak". Dünyâyı seviyor, dîninden sönüyor herif. "Aman bırak beni, hıristiyan olayım ben". "Peki". Kiliseye gideyim". "Peki". Diyorlar ki "Mâdem hıristiyan oldun ama senin çok günahların var, seni yakacağız ki Allah seni âhiretde affetsin" diye ateşe atıp yakdılar. Hem kâfir oldular, hem ateşe atıldılar. 

Rumeli de öyle oldu, Balkan Muharebesinde. Halkı sürükleyip götürdüler, "Siz vaktiyle hıristiyandınız" diye sakallarını kesip boyunlarına haç takdılar. Bilenleriniz var içinizde, babalarınızdan işitmişsinizdir. Unutmayın sakın bunları hâ!

Hani iki koç çarpışıyordu, vuruşuyordu, kurt tepeden bakıyordu. Dedi ki, "Çarpışın, dövüşün, yakında gelir ben sizin ikinizi de yerim" dedi kurt yukarıdan. Kurtlar bakıyor, biz birbirimizle çarpışıyoruz. Sakın hâ! O siyâsî anlayışlar, ayrı davâlardır. Size düşen vazîfe, mü'minlere hürmet etmek, itâat etmekdir. Küçüğüne şefkat etmeyen, büyüğüne hürmet etmeyen müslüman olamaz zâten bir defa evveliemirde.

Müslüman serâpâ merhamet demekdir. Müslümanın elinden dilinden herkes sâlim olacak. "Ama Efendim fenâlık yapıyorlar". Biraz sabredeceksin, sabr u metânet göstereceksin. Kolay iş değil erkeklik. Fenâlığa karşı fenâlık her kişinin işi, fenâlığa karşı iyilik er kişinin işi. Ben sana kaç defa söyledim, eşek seni teperse, sen eşeği tepme, eşekden farkın kalmaz sonra. Köpek senin bacağını ısırdı diye, köpeği yakalayıp da ısırır mısın sen? Kendini korursun ama ısırmazsın köpeği, farkın kalmaz köpekden sonra. Mâdem ki sen mü'minsin, Allah'a kulsun, habîbi Muhammed aleyhisselâma ümmetsin, Kur`ân benim kitâbım diyorsun, âhiretde cennet bekliyorsun, cemâl bekliyorsun, rıdvân bekliyorsun, nârdan kurtulmayı arzu ediyorsun, öyleyse böyle olman lâzım. "Ben böyle yapmam". Yapmazsan, ne yapayım. Doktor tavsiyeyi verir, hasta tavsiyeyi tutmazsa zararı kendisinedir. Biz söyleriz, sözümüzü isteyen tutar, isteyen tutmaz, tutan kurtulur, tutmayan kendisini helâke sevk eyler. İşte sana apâşikâr bir yol.

İkincisi kibir. Kibirden biraz geçen hafta bahsetmişdim. Malûm ya, bu kibir Şeytan'ın rahmetden tard olunmasına sebeb oldu. Allah tard etdi İblis'i, geçen hafta anlatmışdım. Kalbde bulunan bu kötülükler çıkarılacak dışarıya. Kibiri atacaksın. Düşüneceksin ki, bütün dünyâya pâdişah olsan, bil ki aslın menî, muhâtabının da aslı menî. Elli senelik hayatda sen yükselmişsin o yükselememiş değil mi? Ama elli  sene evvel gidersek ikiniz de aynı susunuz, hiç bir farkınız yok. Niye kibirlenceksin yani? Evvelimiz menî âhirimiz cîfe oluyor. Kokuyoruz yani. Ne pâdişahlığımız, ne paşalığımız, ne hocalığımız, ne hacılığımız fayda veriyor bize. Kokmayanlar Allah diyenlerdir hâ! Hakkıyla Allah dersen kokmazsın. 

Bir Zât-ı muhteremi vaktiyle sürmüşler, Harput'a, böyle sıcak, Temmuz sıcağıymış, toplamış ihvânını, demiş, "Ben öleceğim, âlem-i cemâle gidiyorum, çağırıldım" demiş, "beni Harput'dan Amasya'ya sırtda götüreceksiniz, oraya defnedeceksiniz" demiş. O devirde  araba filan yok, sırtda götürüyorlar. Demişler ki, "Efendi hava sıcak" demişler. "Kokarsın" dememişler de, edeben, "Hava sıcak" deyince, buyurmuş ki, "Yetmiş sene Allah dedim, eğer kokarsam gömmeyin toprağa, köpeklere yedirin" demiş. Ve kokmamışdır efendiler!

Hakkıyla Allah dersen, her şey senin önünde mahkûm olacakdır. "Efendim ben diyorum olmuyor". Hakkıyla diyemiyorsun, onun için. Hakkıyla Allah dersen dağlar dahi erir. "لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ lev enzelânâ hâze'l-Kurâne alâ cebelin le raeytehû hâşian mütesaddian min haşyetillah". "Eğer" diyor Allahu Teâlâ, "Kur`ân-ı Mübîn'i biz dağlara indirseydik, dağla ne olacakdı, eriyecekdi".

İnsanoğlu gaflet içerisinde. Hani müezzin ezan okurken, bir zât çıkmış da, demirciymiş kendisi, oradan da bir âlim geçiyor, âlim ama gaflet içerisinde, öteki demirci sûretinde ârif-i billah, müezzine bağırmış, "Sözün hak ama niyetin bâtıl". O âlim demiş, "Bu nasıl söz! Allah'ın ezânına karşı". "Ben ezana söylemedim" demiş "müezzinin niyetine söyledim" demiş. "Nasıl isbât edersin?". "Gayetle basit. Gel buraya hocam" demiş. Örsün üzerine çıkmış bir Allah demiş, örs erimiş. "Bu da olmadı" demiş "hakkıyla Allah diyemedik"." Neden?". "Hakkıyla Allah deseydim ben de erimem lâzım gelirdi, demir eridi, ben erimedim" demiş. Çünkü Allah Kur`ân'da, "لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ lev enzelânâ hâze'l-Kurâne alâ cebelin le raeytehû hâşian mütesaddian min haşyetillah" diyor. 

Biz âşıkız biz ölmeyiz çürüyüp toprak olmayız
Karanlıklarda kalmayız bize leyl ü nehâr olmaz

Allah diyen mahrûm olmaz. Bakıyorsun, defnedileli üç yüz sene olmuş, açıyorsun daha kefeni solmamış, çürümemiş. Gözümle gördüm, istersen göstereyim sana, var. Öyle duruyor, iki yüz senelik, üç yüz senelik cenazeler var, daha hâlâ öyle duruyor. "Efendim, hava almamışdır da ondandır". Hayır, hava filan alıyor, kabir açık. Kefeni de solmamış. Kefen yalnız rutûbetlenmiş, kendisinde bir şey yok duruyor. Nice böyle Allah'a kurbiyyeti olan zevât var ki Allah bunları beşeriyyete ibret olarak gösteriyor. Ashâb-ı Kehf de öyledir. 

Hakkıyla Allah dersen ne ateş yakar, ne bıçak keser, ne su boğar. Hepsini Kur`ân-ı Kerîm'de Allah gösteriyor. İbrâhim hakkıyla Allah dediği için Allah nâr-ı Nemrud'u nûr eyledi. İsmâil hakkıyla Allah dedi, ete bıçak yürümedi, taşı kesdi, eti kesmedi. Öyle değil mi? Öyle olmadı mı? Su da boğmaz. Gark da olmaz. İşte Hazret-i Nûh'un kavmi de öyle oldu, Allah dedikleri için onlar boğulmadılar, kâfirler boğuldu, onlar boğulmadı kurtuldular. Ama hakkıyla Allah demeli ve Allah demeğe lisânı sâlih kılmalıdır. Yani Allah demeğe lâyık bir ağız taşımalısın. 

Bugün kâfî bu kadar.

Yâ Rabbi, Habîbin Muhammed'e bizi bahşeyle. Bize Allah diyecek bir ağız nasîb ü müyesser eyle. Yâ Rabbi bizim gönlümüzü nûr-i Muhammed'le, nûr-i îmân, nûr-i Kur`ân'la tenvîr eyle, îmân ile yaşat, îmân ile öldür, sâlihlere ilhâk eyle. Nârından azâd et, adlinle muâmele eyleme bize, affınla muâmele eyle, habîbine bahşet yâ Rabbi.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sıratin müstakîm.

www.muzafferozak.com

Efendi Hazretlerinin bu hutbesi maalesef tam olarak kaydedilememişdir, baş tarafından bir kısmı eksikdir. "Sen İstanbul'da beş yüz on beş senedir oturuyorsun" buyurmasından anlaşılıyor ki bu hutbe 1968 senesinde îrâd edilmişdir. Hutbede birlikden, vahdetden, muhabbetden bahsedilmesinin sebebi, 1966 yılından başlayarak gittikçe şiddetlenen gençlik hareketleri, çatışmalar ve terör sebebiyledir. Efendi Hazretleri sonraki yıllarda daha da şiddetlenen terör hâdiseleri ve sağ-sol çatışmaları sebebiyle, hutbelerinde millete sık sık nasîhatda bulunmuşlar, halkı birliğe, tevhîde, muhabbete çağırmışlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış olan bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön