9 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.
Aynülkudât Hemedânî Hazretleri Zübdetü'l-Hakâyıkında buyuruyorlar ki :
Hakk'a ve hakîkate tâlib olan kişiye düşen, bu meselelerde asgarî ezberi tahsîl etdikden sonra, ilgili konulara tekrar tekrar dönmek, onları derinlemesine mütâlaa etmek ve ilmî meselelerde kâmil olan zevâtın meclislerine katılmakdır. Hakîkati arayan kişi, şâyet böyle zevâtı bulursa, güç yetirebildiği kadar hizmetlerine nâil olursa, ilgili konularda hatırana gelen sevânihi onlara arz etmelidir. Bu hakîkatleri idrâk edebilmek için bâtınını tasfiye yoluna gitmelidir. Umulur ki böylece bunları idrâk eder. Şâyet tâlib, zikir ve ibâdetle kendisi kuvvet bulup, hakîkatlere vâkıf olamıyorsa, vâsıl-ı kâmilin onu meşreb-i azbine eriştirmesi mümkün olmaz. Vâsıl-ı kâmilin vazîfesi, tâlibi keyfiyet-i sülûke irşâd etmekden ibâretdir. Zîrâ tâlib irşâd husûsunda mürşidin emrine imtisâl ederse ve vuslata arzulu olursa ekseriyetle vuslatdan mahrûm olmaz.
Kalbin tasfiyesi için zevk ehlinin sohbetine katılmak, onlarla oturmak, samîmiyetle onlara hizmet etmek, en etkili ve en faydalı yoldur. Zevk ehlinden kasdım, kelimelerle ifâde edilmesi müşkil olan, Hakk'ın lutufları üzerlerine feyezân edinceye kadar bâtınlarını kötü ahlâkdan tathîr etmeye çalışan ve buna muvaffak olan topluluklardır. Bunlar öyle topluluklardır ki, onlarla oturan şakî olmaz. Böyle zevâtdan hâlî olan yerler pek azdır.
Tâlib için en büyük saâdet, rûhunu ve kalbini ifnâ edinceye kadar, Hakk'da fenâ bulan ve Hakk'ın müşâhedesinde bulunan bir vâsılın hizmetinde bulunmakdır. Böylece Cenâb-ı Hakk ona çok güzel bir hayat bağışlar. Ulemâ indinde böylesi bir hayâtın yalnız ismi ve resmi vardır. Böyle bir hayât-ı câvidânın hakîkati, ancak dâimî bir sûretde, inâyet odalarında, kerem sütleriyle beslenen topluluklar katında bulunur.
Şâyet cûd-i ezelî benim kolumdan tutup büyük şeyhlerden birisinin hizmetine beni muvaffak kılmasaydı, ilim yoluyla elde edeceğim şeylerle, bâtınımda rüsûh bulan dalâletlerden kurtulmam mümkün olmazdı. Allah ondan râzı olsun, Azîz Şeyh Ahmed Gazâlî'nin, hizmetinde bulunmasaydım, onun kapısına yapışmasaydım, gece gündüz devamlı olarak kalbde biriken kötü sıfatlar necâtıma mâni olacakdı. Bu durum ilmin ve aklın dar geçitlerinde mahbûs kalan pek çok kişi için de böyledir. Çünkü bu gibi kimselerin havsalaları, bırakınız gavâmız-ı hafiyyeyi, açık hakîkatlerin dahi mâverâsını tasdîk etmeye yetmiyor. Sayamayacağım kadar çok ve hak etmediğim nimetleri bana yağdıran Allahu Teâlâ'ya şükürler olsun. Bu nimetlerin tamamlanması husûsunda da O'na itimad ediyor ve O'na tevekkül ediyorum.