Mürşid Niçin Gereklidir?

4 Kasım 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, bir soru üzerine mürşidin niçin gerekli olduğunu şöyle beyân buyurdular :

Bu âleme gelen kimse, muhakkak Allah'ı bilmesi, bulması ve Hakk ile olması lâzımdır. Allah'ı arayan ve Allah'ı bulmak isteyen kimse, tek başına kendi tefekkürü ile Allah'ı bulamaz, bulsa da kendi hayâlini Allah zanneder. Eğer kullar tefekkürle Allah'ı bulmuş olsalar idi, Allah'ın murâdı üzerine, peygamberlerin gönderilmesine ihtiyaç kalmazdı. 
İnsanın hikatinde bir Allah arama duygusu vardır. Vahşî kavimlerin, henüz medeniyete girmemiş vahşî kavimlerin putlara ve totemlere tapması bunu göstermekde. Gönül kopduğu yeri arıyor. Vatan-ı aslîyi yani. İnsanlar ilâhîdir yani ilâh memleketinden gelmişdir. "اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn". Yani Allah'dan gelmişlerdir ve Allah'a gideceklerdir.  
Onun için bu âleme gelen, peygamber gelmese, kendi hayâliyle kendine bir put yapacak, ona taabbüd edecekdir. 
Bütün gönül o Allah'ı aramakda. Hattâ görüyoruz ki, insanlar bu hayâtın çabuk geçmesi için, kendilerine eğlenceler tertîb ediyorlar, kağıt oynuyorlar, bilmem bilardo oynuyorlar. Soruyorsun, "Niçin bunu böyle yapıyorsun?" diye, "Vakit geçsin". Halbuki akıllı bir adam vaktin geçmesini istemez. Çünkü neden?  Ölüm var önünde. Demek ki gönül Allah'ı aramakda ve geldiği memlekete dönmek istemekde. Bu memlekete geldi şimdi, buraya garîb olarak geldi, ilâhî memlekete gidecek. 
E onun önüne bir önder lâzım, onu götürmek için oraya. Çünkü bir memlekete, uzak bir memlekete gitmek isteyen bir adam, tek başına çıkarsa, o memlekete gitmek yâ nasîb olur ya olmaz. Ya yolu bulur ya bulamaz. Ve iyi öndere sâhib olmayan kimseler yolunu sapıtabilir. Ama iyi bir öndere, yolu bilen bir kimseye tâbi olursa, yol sehil olur, kolay olur. İşte bu yolu bize gösterenler nebîlerdir, peygamberlerdir. Yâhud da peygambere vâris olan nâib-i peygamberlerdir. 
Onun için bir adam sôfiyyeyi anlamak istiyorsa, Hakk'ı aramak istiyorsa,  mutlakâ bir öndere ihtiyâcı vardır onun. Bir talebe nasıl ki öğretmenden ders aldığı gibi onun da manevî âlemde, manevî yolda, bir önderi olması lâzımdır, yol göstericisi. Ama kendisine delîl olarak, yol gösterici olarak kargaya tâbi olursa, karga onu leşe götürür. İyi önder olmalı. İyi önder, o vakit Allah'a götürecek onu. 
İşte bunların da bir takım şartları vardır. Kadın olsun erkek olsun, bir şeyhe ittibâ etmek, karı koca arasındaki münâsebet gibidir. Karı koca arasındaki münâsebet malûm olan birleşmekle olur, malûm olan yerden. Fakat şeyhe vardığı vakitde, şeyh erkek vaziyetinde, dili erkek, mürîdinin de kulağı kadındır, oradan verişdirir. Şimdi, karı koca arasındaki malûm olan münâsebetden sonra çocuk olur değil mi? Şeyle mürîd arasında da bu muâmeleden, kulak muâmelesinden bir çocuk olur ama bu kalb çocuğu olur. Öteki rahim çocuğu olur, bu kalb çocuğu olur. 
Eğer şeyhinin sözünü tutar, her sözünü dinlerse, yap dediğini yaparsa, yapma dediğini yapmazsa, şeyhinin vermiş olduğu perhizleri yerine getirirse, kendisine hizmetde kusur etmezse, kalb çocuğu erkek olur. Kalb çocuğu erkek olduğu vakitde o mürîd, mürşid olur, hem kendini irşâd eder, hem halkı irşâd eder. Eğer şeyhin emirlerini mâlen getirdi bedenen getirmediyse, vazîfeyi yapmadı bedenen, mâlen yapdı, mâlen yardım etdi, yâhud bedenen yapdı mâlen yapmadı, o vakit çocuk kız olur. Kız olduğu vakitde kendini irşâd eder, halkı irşâd edemez. Eğer şeyhin dediğini tutmazsa, verdiği evrâdı okumazsa, esmâyı çekmezse yâhud kendi kendine ilâveler yaparsa filan, o vakit çocuk düşer. Gene o dervîş sayılır ama, meselâ bir sürü koyun satıldığı vakitde, içerisinde koçu, koyunu, uyuzu, topalı filan hep birden topdan satıldığı gibi, dervîş olmak münâsebetiyle, belki o şekilde kurtulabilir âhiret âleminde. 
Her devirde olduğu gibi günümüzde de mürşidlere ihtiyâcın olmadığını iddiâ edenler vardır. Hattâ bu iddiânın şu şekilde sloganlaştırıldığını da duyuyoruz : "Allah ile kul arasına kimse giremez". Efendi Hazretleri bu gibilere bir cevâb olmak üzere buyuruyorlar ki :
Allah ile kul arasında, kıyâmete kadar insanları azdıracak, yoldan çıkaracak Şeytân'ın varlığını kabul ediyorsunuz da, insanları hidâyete götürecek, Peygamber-i Zîşân'ın sıfatı ile sıfatlanmış, kula Muhammed neş'esini tattıracak, İslâm yolunu gösterecek, iyi ile kötüyü, ak ile karayı, zulmetle nûru ayırd etdirecek, ahkâm-ı ilâhiyyeyi tefhîm ve telkîn eyleyecek, doğruluğa, iyiliğe, güzelliğe ve dürüst bir inanışa davet edecek, Allah'ın kitâbı ve Resûl-i Müctebâ'nın sünneti ile bizzât âmil olduğu gibi, başkalarını da amel etdirecek âlimlerin ve velîlerin mevcûdiyetini nasıl inkâr edebiliyorsunuz? Şeytân'ı kabûl edip, veliyullâhı kabûl etmemek akıl kârı mıdır?
Sâliki idiâl eder mürşidi noksân olsa
Kâmil-i insân eder kâmil-i insân olsa

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön