6 Kasım 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Hakîkî mürşid, tilkâ-i nefsden kelâm etmez. Yani gerçek mürşid nefs cihetinden konuşmaz, sözlerine nefsini karıştırmaz. Zîrâ onlar, "vemâ yentiku ani'l-hevâ in hüve vahyün illâ yûhâ" sırrına mazhar olmuşlardır.
Bunun en büyük alâmetlerinden biri, gerçek mürşidlerin korkusuzca konuşmalarıdır. Karşılarında zâlim bir adam, ceberût bir idâreci, kim olursa olsun sözlerini sakınmazlar. Acaba başıma bir iş mi gelir, beni hapse mi atarlar, beni döverler mi, öldürürler mi diye endîşe etmezler. Hak ve hakîkat ne ise hiç çekinmeden söylerler. Geçmişde sayısız misâlleri vardır. Halbuki mürşidlik iddiâsında bulunan mürâîler adamına göre konuşur, konjektüre göre tavır alır, karşısında bir büyük varsa altdan alır, onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemez, karşısında zayıf biri olursa, ona da yüklendikçe yüklenir.
Diğer bir alâmet de şudur. Nefsânî sözler muhâtaba ya hiç tesir etmez yâhud da kötü tesir eder. Halbuki hakkânî kelâmlar muhâtabda mutlakâ iyi tesirler bırakır ve kalıcı olur. Üstünden bin yıl da geçse eskimez, tesiri azalmaz. Ne gibi? Yûnus'un sözleri, Hazret-i Mevlânâ'nın kelâmları gibi. Halbuki onlardan çok daha sonra yaşamış ne cerbezeli âlimler, ne iddiâlı filozoflar gelmişdir, hiçbirinin sözleri kalıcı olmamış, uçup gitmişdir. Yâhud da o sözler, o kelâmlar sonradan gelenler tarafından tenkid edilmiş, tezyîf edilmiş, çürütülmüşdür.
Kâmil mürşidler melâmet ehli olduklarından kınayıcıların kınamalarına aldırmaz, kim ne derse dersin hak ve hakikati dile getirir. Yine hak mürşid kendi aleyhinde konuşanların aleyhinde konuşmaz, en ağır hakaretlere bile kızmaz, hepsini sineye çeker. Çünkü onda enâniyyet, nefsâniyyet yokdur.
Diğer bir alamet de şudur ki kamil bir mürşid, kendisine kötülük yapanları hep affeder, affetmekle de kalmaz onlara ikrâm eder, ihsân eder, iyilik yapar. Pek çok kimse bu işe akıl erdiremez, bir kimse nasıl olur da düşmanına ikram eder, nasıl olur da kötülük yapana iyilik yapar, bunun hikmetini anlayamaz. Çünkü kendisiyle kıyas eder. Halbuki kamil mürşidler nefslerini sâfiyyete getirmişler, sıbgatullah ile boyanmışlar yani Hakk'ın sıfatlarına bürünmüşlerdir. Allah da böyle yapmıyor mu? Kendisine ısyân edenlere, kendisine kafa tutanlara bile bol bol rızıklar verip ihsânlarda bulun muyor mu Allah?
Hâsılı, beşeri sıfatlardan soyunan, enâniyyetden ve nefsaniyyetden arınan bir kimsenin kelâmı elbette nefsânî olmaz, hakkani olur.
Başlıkdaki söz, büyük mürşidlerimizden Üsküdarlı Muhammed Nasûhî Hazretlerinin sözüdür Bu yazı onun ilhâmıyla yazılmışdır. Hazret-i Şeyh yine aynı husûsda şöyle buyuruyorlar :
Kelimât-ı meşâyih, kelimât-ı kudsiyyedir. Yani cihet-i istihârâtdan ilhâmât-ı ilâhiyyedir. Men semi'a bi iz'ânin ve kabûlin nâle mâ yetemennâhu fi'l-ûlâ ve'l-uhrâ.
Manâsı şu : Meşâyihin sözleri mukaddesdir, Allah'ın hayır cihetinden gönderdiği ilhâmlardır. O sözleri dikkatle dinleyen ve kabûl eden kimse her iki cihânda isteklerine nâil olur.