30 Eylül 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Vaktiyle memuriyetden azledilen yani işini ve maaşını kaybeden bir adam, o devrin tanınmış mürşidlerinden bir şeyh efendiye giderek hâlini arzetmiş ve bir yere tayin olabilmek için kendisinden himmet istemiş. Şeyh Efendi, hem ârif hem de nüktedân bir zât imiş. Adama şöyle demiş : "Oğlum! Bâb-ı Âlî Tekkesi denilen bir tekke vardır. O tekkenin şeyhine sadrazam derler. Memuriyet talebinde bulunanlar ona gidip himmet isterler. Sen yanlış yere gelmişsin"Tekkelere ve mürşidlere bu gibi dünyevî taleblerle gidenler, hakîkaten adresi şaşırmışlardır. Zîrâ tarîkat-ı aliyye, terk, fakr, rızâ ve tevekkül kapısıdır, şikâyet, taleb ve geçim kapısı değildir. Fakat ne hikmetse her devirde mürşidlerin kapılarını aşındıranların çoğu hep bir menfaat peşindedir. Ya hastadır ya da bir hastası vardır şifâ ister, ya parası yokdur zengin olmak ister, ya çocuğu olmuyordur çocuk ister, ya işi yokdur iş ister, ya eşi yokdur eş ister. Velhâsıl hep dünyevî bir ihtiyâcı için yardım ister. Halbuki tekkeler ve mürşidler dünyevî ihtiyaçları gidermek için değil, uhrevî ve ma'nevî ihtiyaçları gidermek içindir. Mürşidlerin ve dergâhların gâyesi, tâlib olanlara tezkiye-i nefs ve tasfiye-i kalb ettirerek onları Hakk'ın rızâsına eriştirmekdir. Gel gör ki, bu gâye için mürşide mürâcaat edenler pek nâdirdir.