Mürşidi Ziyâret Âdâbı

19 Kasım 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

Kuran
Resûl-i Ekrem Efendimize gösterilmesi gereken hürmet ve O'nun huzûrunda riâyet edilmesi gereken edeblerden bir kısmı Sûre-i Hucurât'ın başındaki "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ * يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ * إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ" âyetleriyle bildirilmişdir. 

O gün, ashâb-ı kirâma hitâb eden ve onlara Resûlullah'a ta'zîm ve hürmeti öğreten bu âyet-i kerîmeler, bugün de ümmetin bütün ferdlerine hitâb eder ve gerek O'nun güzel ismini zikrederken, gerek O'ndan bahsedenleri dinlerken, gerek O'nun hakkında yazarken, gerek yazılarınları okurken, gerek ziyâretinde bulunurken aynı hürmeti göstermeyi emreder. Bunda aslâ şekk ve şübhe yokdur zîrâ Kur`ân-ı Kerîm zamanlar üstüdür, âyetlerin hükmü zamanla ortadan kalkmaz, ibtâl olmaz. 

Bu hususda bir başka incelik daha var ki, o da Resûl-i Ekrem Efendimiz hakkındaki bu gibi âyet-i kerîmelerin O'nun ma'nevî vârisleri hakkında da geçerli olmasıdır. Yani aynı edebi, aynı hürmeti vâris-i nebî olan zevâta da göstermek gerekir. Bilindiği gibi enbiyânın vârisleri âlimlerdir. O âlimler arasında da en yüksek derece, âriflerin yani marifetullah ilmine sâhib olan mürşid-i kâmillerindir. İşte bu yüzden, tarîkat-ı aliyye âdâbında mürşidlerin huzûruna nasıl girileceği, onların huzûrunda nasıl oturulacağı, nasıl konuşulacağı, onlara nasıl hitâb edileceği hep bu ve bunun gibi âyet-i kerîmelerin ışığında tesbît edilmişdir. 

O edeblerden bazılarını sayalım :
Bu hususlardan bazıları yukarıdaki âyet-i kerîmelerde  bazıları da Sûre-i Ahzâb'daki "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا" âyetinde beyân edilmişdir. 

Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ'dan
Giy ol tâcı emîn ol her belâdan
Listeye geri dön