23 Kasım 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i kâmillerin alâmet-i fârikalarından biri de şakacı, latîfeci olmakdır. Kâmil mürşidler, yeri geldiğinde insanları güldürmeyi de bilen kişilerdir. Bunun için güldürücü hikâyeler anlatırlar, şakalar, latîfeler yaparlar. Aslında bu hikâyelerin hiç biri boş değildir, hepsinde nice nükteler, nice zarîf ma'nâlar vardır ama anlayabilen için. Anlamayan, işin yalnız mizâhî tarafı ile ilgilenir, güler, eğlenir. Kişi latîfedeki nükteleri kavrayamasa bile, gülerek rahatlamış olur, bir sıkıntısı varsa ferahlamış olur. Bu işin bir yönüdür.
Bir mürşid-i kâmilin, her zaman ciddî olmayıp zaman zaman şaka yapmasının, latîfeler anlatmasının bir hikmeti de şudur. Onların irşâd etmek istedikleri kimseler, tıpkı yüksek bir duvarın üstünde tehlikeli hareketler yapan çocuklara benzerler. Nasıl ki tehlikeli bir yere çıkan çocuğa sert sözle hitâb edildiğinde çocuğun korkup düşme ihtimâli varsa, gaflet içinde dolaşan bir insana da sert bir tavır takınıldığında onu irşâd etmek mümkün olmaz. Tıpkı hastaya balın acı gelmesi gibi, gafletde bulunan kişiye verilen nasîhat da o kişinin nefsine acı gelir ve o sözleri duymamak için mürşidden kaçar. Kaçınca da dalâlet uçurumlarına düşmesi kaçınılmaz olur.
Gaflet içinde olan kişi, mürşidin irşâdıyla hâlini düzeltince bunlara hâcet kalmaz. Tıpkı çocuğunu damdan ya da duvardan zarar görmeden indiren bir babanın artık ona farklı davranması ve hattâ "Bir daha sakın böyle yapma!" diye azarlaması gibi mürşidler de doğru yola gelenlere artık bu şekilde davranmaz daha ciddî bir tavır takınırlar. İntihâra niyet eden insanları vazgeçirmek isteyen görevliler de tıpkı mürşid-i kâmillerin yapdığı gibi o kişiye güzel sözler söyleyerek, hoş vaadlerde bulunurak intihardan vazgeçir miyorlar mı?
Latîfelerin diğer bir hikmeti de şudur. Yüksek hakîkatler birebir söylendiğinde insanların çoğu onları anlayamaz. Az sayıda anlayan bulunabilir ama onlar da anladıklarını akıllarında tutamazlar. Latîfeler, ciddî mes'eleleri anlaşılır hâle getirmeye ve akılda tutmaya yarar. Nitekim âriflerden biri şöyle demiş : "Akıllı insan, şakadan bile türlü türlü ders alır, akılsız kişi ise ciddî sözleri bile şaka gibi dinler".
Latîfelerin diğer bir hikmeti de şudur. Cenâb-ı Hakk "zü'l-celâli ve'l-ikrâm"dır yani Allah'ın hem celâl hem de cemâl sıfatları vardır. Cenâb-ı Hakk, celâl sıfatları ile tecellî etdiğinde, insanda kabz hâli meydana gelir. Bütün üzüntüler, sıkıntılar, kederler ve gamlar celâl tecellîlerinin eseridir. Cenâb-ı Hakk, cemâl sıfatları ile tecellî etdiği zaman insandaki kabz hâli, bast hâline dönüşür, kederlenen neşelenir, gamlanan sürûrlanır, sıkılan ferahlanır, ağlayan güler. Kâmil mürşidler, Hakk'ın cümle esmâ ve sıfatına mazhar oldukları için, yeri geldiğinde ciddî yeri geldiğinde de şakacı olurlar, yeri geldiğinde ağlatırlar, yeri geldiğinde de güldürürler. Aslında ağlatan da güldüren de Allah'dır .Nitekim Hakk Teâlâ buyurur : "وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ". Şübhesiz güldüren de O'dur, ağlatan da. Mâdem ki mürşid-i hakîkî halîfetullahdır, öyleyse onun da hem ağlatması hem güldürmesi lâzımdır. Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, "Biz şeyhler hem ağlatır hem güldürürüz. Hep ağlayacak değiliz ya biraz da gülmemiz lâzım" buyurarak bu hakîkate işâret ederlerdi.
Efendi Hazretleri buyurmuşlardı ki :
Biz şakayı severiz. Bizim yolumuzun başı İmam-ı Ali'dir, o da şakacı ve latîfecidir. Benim meşrebim de öyledir.