18 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Şeyh Sâdî-i Şirâzî, bir seyahatinde, âbidlerden bir zâta rast gelmiş. Bu zât, bir müddet evvel, bir kaplanın saldırısına uğrayıp yaralanmış fakat ne ilaç yapıldıysa kâr etmemiş, uzun zamandır yaraları yüzünden büyük ızdırâb çekiyormuş. İşin acâib tarafı, bütün ızdırâbına rağmen, hep Cenâb-ı Hakk'a şükrediyormuş. Bu kadar ızdırâb içinde olduğu halde devamlı Allah'a şükrediyor olmasına şaşıranlara da, şöyle diyormuş :
Niçin şükretmeyeyim ki? Ben bir masiyete değil, musîbete giriftâr oldum. Ya böyle bir musîbet yerine bir masiyete giriftâr olsaydım, o zaman hâlim nice olurdu?
Ehlullah, musîbetden değil masiyetden korkarlar. Allah dostlarının bütün korkusu, çok küçük bir günâh ile bile olsa, Allah'a ısyân etme korkusudur. Ehlullah için, Allah'ın emrine karşı gelmekden daha büyük bir belâ ve musîbet yokdur.
Ehl-i dünyâ ve ehl-i gaflet ise, bunun tam aksine, masiyetden hiç korkmazlar, işledikleri günâhlar için üzülmezler, pişmân olmazlar, yapmadıkları iyilikler ve kaçırdıkları fırsatlar için de hiç hayıflanmazlar. Bunların da bütün korkusu, başlarına bir belâ gelmesi ve sâhib oldukları nimetleri kaybetme korkusudur.
Mâl ile değildir şeref-i milk-i müebbed
'Isyânda mezellet reh-i tâ'atdedir izzet