24 Şubat 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Mûsıkî, tıpkı su gibidir. Nasıl ki su girdiği kabın şeklini ve rengini alırsa, mûsıkî de dinleyenin hâline, makâmına, derecesine göre tecellî eder. Herkes aynı şeyi dinler ama, herkesin aldığı zevk ayrı ayrıdır, derece derecedir. Meselâ bir aşk şiiri ya da aşk şarkısı okunur, herkes dinler ama bazısı okunan şiirin yalnız kâfiyesinden ve vezninden, şarkının da yalnız makâmından ve bestesinden zevk alır. Bu düşük bir derecedir. Çünkü bunlarda aşk hâleti yokdur. Aşk-ı mecâzîye mübtelâ olan bir kimse ise okunan eserlerden daha derin bir zevk alır, okunan şiirin ma'nâsından, medlûlünden kendisine bir pay çıkarır, okunan şarkının nağmelerinde yaşadığı hasreti, hüznü, yalnızlığı, kavuşma arzusunu bulur. Bir de aşk-ı hakîkî ehli vardır ki, onların mûsıkîden anladıkları bambaşkadır. Zîrâ Hakk âşıklarının bütün derdi Allah'ın rızâsına nâil olmakdır, Allah'a kavuşmakdır, Hakk ile mülâkatdır. Bu yüzden de aynı şiirden ya da aynı şarkıdan bambaşka ma'nâlar çıkarırlar, işittikleri şeyler onlar için çakmak taşı vazîfesi görür ve kalblerindeki aşkı alevlendirir, onları şevke getirir, heyecanlandırır, hattâ bazısında acâib hâllere sebeb olur, kimisini tir tir tiretir, kimisini hüngür hüngür ağlatır, kimisini inim inim inletir. Buna dâir sayısız misâller vardır. İmâm Gazâlî İhyâ'sında buna dâir ibretli bir hikâye anlatır. Şöyle ki;
İki arkadaş mehtâblı bir gecede Dicle üzerinde seyahat ederlerken, Eyle civârında güzel bir köşk görmüşler. Köşkün balkonunda bir adam oturmuş, yanındaki câriye de güzel sesiyle ona bir kasîde okuyormuş. Câriyenin okuduğu kasîdenin bir yerinde, "Her gün ayrı bir renge giriyorsun, bu sana hiç yakışmıyor" diye bir beyit varmış. Câriye bunu okur okumaz, köşkün altında, onu dinlemekde olan bir genç, "Allah aşkına şu okuduğunu bir daha söyle, zîrâ benim Allah ile hâlim böyledir" demiş. Câriye de efendisinin müsâadesini aldıkdan sonra gence dönerek bu şiiri birkaç defa tekrâr etmiş. Genç, "İşte Allah'a karşı benim hâlim budur" diyerek bir sayha çekmiş ve oracıkda rûhunu teslîm etmiş.
Bu manzara karşısında herkes şaşırıp kalmış. Köşkün sâhibi bu hâdisenin tesîrinde kalıp hemen o cariyeyi âzâd etmiş. Bu hâdise etrâfa da yayılmış. Gencin cenâzesine her tarafdan insanlar gelmiş. Köşkün sâhibi, toplanan cemâate hitâben, "Şâhid olunuz ki bütün mâlımı Allah rızâsı için fedâ ediyorum. Bütün cariyelerim âzâd ediyorum. Bu köşkü de yolculara bnakıyorum" diyerek kıymetli elbisesini çıkarıp atmış ve sırtına basit bir gömlek alarak ortadan kaybolmuş. O günden sonra kendisinden bir daha haber alınamamış.
Görüyorsunuz ya, okunan şey aynı olduğu hâlde, dinleyenler üzerindeki tesîr bambaşka olabiliyor. Köşkün sâhibi, câriyesinin güzel sesiyle köşkünün balkonunda keyif çatarken, aşağıdaki genç, Allah aşkıyla rûhunu teslîm ediyor. Gencin tek derdi Allah olduğu için, şâirin bambaşka bir maksadla söylediği o beyti, hâlini koruyamadığı ve zaman zaman mâsivâya meyletdiği için Allah'ın kendisine bir itâbı gibi düşünerek, üzüntüsünden rûhunu teslîm ediyor.