9 Ocak 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Aslında bu sorunun cevâbını daha önceki yazılarımızda vermişdik. Efendi Hazretlerinin kılık-kıyâfet meselelerinden bahs etdiği 29 Ağustos 1984 târihli sohbetinde de, "Câhil Cesâreti" ve "Saç ve Sakal Meselesi" başlıkları altında yayınladığımız hâtıralarında da, "Sakalla Sarıkla Şalvarla Evliyâlık Olmaz" başlıklı beyânâtında da bu sorunun cevâbı mevcûddur, mündemicdir. Fakat biz yine de bu suâlin cevâbını müstakil olarak yazmayı münâsib gördük. Neden? Çünkü o gün olduğu gibi bugün de, "Sakalsız hoca olur mu?", "Bu ne biçim şeyh, sakalı yok", "Sakalı olmayan adamdan hayır gelmez" gibi abuk sabuk, saçma sapan laflarla karşılıyoruz.
Evet, Efendi Hazretleri hacca gitdiği dönemler hâriç, sakal bırakmazlardı. Sebebi sorulduğunda da, yerine göre, muhâtabına göre nükteli cevâblar verirlerdi. Meselâ kimisine, "Ben henüz adam olamadım, adam olunca sakal bırakacağım" derlerdi. Bazısına da "Sakal erkeklerde olur, ben erkek sayılmam" derlerdi. Kimilerine de, "Ben yarım erkek olduğum için yalnız bıyık bırakıyorum, sakalım yok" buyururlardı. Bazen de, "Sakâl, kemâl işâretidir, ben daha çocuklukdan kurtulamadım" buyururlardı.
Daha farklı muhâtablarına da başka türlü îzâhlar yaparlardı. Meselâ, "Erkeklik sakalla bıyıkla değildir" buyururlardı. Yâhu da "Bu dünyâya kıl düzeltmeye değil, huy düzeltmeye geldik" derlerdi. Yâhud, "Sakalda kerâmet yokdur" derlerdi.
Şimdi siz bütün bunları bir kenarda tutun, şunu düşünün. Ömrünü İslâm'a adamış, hayâtını müslümanlara hizmete vakfetmiş bir insan, niçin göz göre göre kendisini sitem oklarına hedef eder de sakal bırakmaz? Sakal bırakmakda ne gibi bir zorluk ya da mahzur var ki? Üstelik Efendi Hazretlerinin ders aldığı bütün hocalar, feyz aldığı bütün mürşidler hep sakallıydı. Demek ki burada büyük bir incelik var. Haydi sizi fazla düşündürmeden o inceliğin ne olduğunu söyleyivereyim. Efendi Hazretleri böyle yapmakla, hâl diliyle herkese şöyle demiş oluyordu : Kemâle ermek için, adam olmak için, Hakk'a kurbiyyet peydâ etmek için, Allah'a sevgili bir kul olmak için, sakal şart değil. Kerâmet sakalda değil. İşte bana bakın, beni görün, ben bunun canlı delîliyim.
Ârifler, böyle şeyleri açık açık söylemezler, ya bir takım remz ve îmâlarla yâhud da hâl diliyle ifâde ederler. Anlayan anlar, anlamayan anlamaz. Onları duymak için kulak, görmek için göz lâzımdır.
Efendi Hazretlerinin başına eskeriyâ fötr şapka giymesi, daha çok takım elbise ile görülmesi ve buna benzer husûslar da hep aynı ma'nâya gelir.
Burada başka bir incelik daha var ki onu da söylemeden geçmeyelim. Sakal ve kıyâfet meselelerinde ham-sofular nasıl peşin hükümlü ve şekilci iseler, dîne mesâfeli olan vatandaşlarımız da o derece peşin hükümlü ve şekilcidirler. Yani sakallı, cübbeli, şalvarlı bir hocaefendi gördüler mi hemen ona yobaz damgasını vurur, ondan fellik felik kaçarlar. Efendi Hazretlerinin maksadı bilhassa dînden uzak kalmış insanları irşâd etmek olduğu için eski tarz kıyâfeti ve sakalı tercîh etmemişlerdi. O'nun modern ve şık giyinmesi, sakalsız oluşu, müsamahakar tavırları, gerek üniversite câmiasından, gerek yüksek tabakadan, gerek sanatçılar ve entellektüeller arasından pek çok kimsenin çekinmeden O'na gelmesine ve O'nun vâsıtasıyla hidâyete ermesine sebeb olmuşdur.
Görenedir görene köre nedir kör ne!
Duyanadır duyana sağır nice uyana!