23 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Annem Âişe Hanım, Romanya'nın Köstence vilayetine bağlı Osman Faki köyü halkından Kaptan İbrahim Efendi ile Hatîce Hanım'ın kızlarıdır. Annemin annesi Hatîce Hanım'ın babası Es-Seyyid Eş-Şeyh Hâfız Hüseyin Efendi, Halvetî tarîkatının Nureddîn Cerrâhî kolu Yanbolu Dergâhı şeyhidir.
Annemin babası, Karadeniz Ereğli'sinden Kaptan İbrâhim Ağa'dır. İbrâhim Ağa, Sultan 2. Mahmud zamânında Mühendishâne-i Bahrî-i Hümayûn'da tahsîl görmüşdür. Bulgaristan tarafına bir seyahati sırasında hastalanınca tedâvî maksadıyla Yanbolu Tekkesine gitmiş ve bu şekilde Şeyh Hüseyin Efendi ile tanışmış ve Şeyh Efendi'nin kızı ile evlenerek tekkeye intisâb etmişdir.
Babamın ataları Kayı boyunun Kızılkeçili kolundandır. Annemin âilesi olan "Ozaklar" ise İmâm Ali neslinden gelen seyyidlerdir.
![]() |
19. Asrın sonuna doğru Yanbolu |
Ben fakîr ise, ana ve babamım on üçüncü ve en son evlatları olarak, henüz altı aylık iken, babam Mehmed Efendi zâlimlerden gördüğü zulüm, haksızlık ve mihnetler netîcesinde vakitsiz yorulup yıpranan ve bozulan sıhhatine rağmen, bir gece teheccüd namazını edâ niyet ve gayretiyle kalkarak abdest alırken, bir ayağını yıkamış diğerini yıkamağa hazırlandığı sırada, her fânî için muhakkak ve mukadder olan âkıbet gelip erişmiş ve ömrü boyunca kalbinden eksik olmayan aşkullah, muhabettullah ve muhabbet-i Resûlullah ve mübarek dilinden eksik olmayan zikrullah ve zikr-i Resûlullah olduğu halde ecel şerbetini içmiş, zâlimlerden hakkını almak üzere mahkeme-i kübrânın in'ikâd edeceği o büyük cezâ gününe intizâren, can u gönülden bağlı bulunduğu Rabbine mülâkî olmuş, bizleri mahzûn ve yetîm bırakarak âhiret yolculuğu denilen o ulu sefere çıkıvermişdir.
Esâsen ailemiz 1293 yılında anacığımın doğum yeri olan diyâr-ı küfrden, sırr-ı Muhammedî zuhûru ile dar'ül emân olan İstanbul'a hicret ederek bu belde-i tayyibeyi menzil-i mesken ittihâz edip yerleşmiş ve Mihmandâr-ı Resulullah'a dehâlet ve ilticâ ile onun kanadı altında kâfirden gördüğü ezâ ve cefâyı ancak unutabilmeğe çalışırken, babacığımın âlem-i cemâle intikali, firâk ateşini yüreklerimize sarmışdır.
![]() |
O zamanlar hududlarımız içinde olan Yanbolu |
Babamdan intikâl eden ve bizlere ömrümüz boyunca yetecek vüs'at ve kifâyetde bulunan emvâl ve emlâk, birkaç yıl içinde yine kâfirlerin tasallut ve tecâvüzüne ma'rûz kalmış, iki yelkenli gemimiz, Tekirdağ'ına giderken Yunanlılar tarafından batırılmış, en büyüğümüz olan Murad Reis işgal kuvvetleri ile yaptığı bir müsâdemede yaralanmış, lâyıkı vechile tedâvî ve ihtimâm görmediğinden, birkaç ay sonra o da vefât etmişdir.
Kısa fâsılalarla yekdiğerini ta'kîb eden bu iki büyük acının ma'nevî ıztırâbına, hayat ve ma'îşet kayguları da inzimâm edince, başta merhûme anacığım olmak üzere, Çanakkale Harbi'nde şehîd olan Ahmed Dayımın kızları Emine Ablam ile Müyesser Hanım ve ana-baba bir hemşîrem Hikmet Hanım'dan müteşekkil beş kişilik âciz ve kimsesiz âilenin geçim yükü, çok küçük yaşlarda bulunmama rağmen, sırtıma yüklenmiş ve bu fakîri daha o çağından itibaren dûçar olduğumuz fakr u zarûretle mücâdeleye mecbur etmişdir.
Kısa bir müddet sonra, dayımın kızlarından Emine Ablam da lohusalıkla âlem-i cemâle göç eylemiş, hemşîresi Müyesser Hanım da evlenerek bizlerden alâkasını kesmişdi. Bu arada hemşîrem Hikmet Hanım da Bursalı Hâfız Sabri Efendi ile evlenerek Bursa'ya gitmiş ve orada yerleşmişdi. Biz, ana-oğul mütevekkilen 'alallah başbaşa kalmışdık.
![]() |
Külâhın sat yine lâkin yokuncul olma nâ-merde Yeter ki kelle sağ olsun külâh lâzım değil merde |
Nûr içinde yatsın, tahsîli olmamasına rağmen uyanık bir hanım olan anacığım, her hâl ü kârda tahsîlimi de ihmâl etmiyor ve behemehal okumamı istiyordu. Besmele-i Şerîfi Karagümrük'de Atik Ali Paşa Camii İmamı Hâfız Cafer Efendi'nin huzurunda çekmiş ve daha sonra Poyraz Sokağında Uşşâkî Tarîkatı Pîr-i Sânîsi olan Cemâl-i Uşşâkî Efendimizin dergâhında, maalesef adını hatırlayamadığım bir hoca efendiden de ilk derslerimi almışdım. Nihâyet Fatih'de bir hoca mektebine devâma başladım ve bu mektebde Şevket ve Kâmil Efendi'lerden ders aldım. Cumhuriyet inkılâbı ile bu mekteb kapanınca, önce Sâliha Hatun ilkokuluna ve daha sonra 20.İlkokul'a devâm ederek ilk tahsîlimi tamamladım.
Rahmetli anacığım, bu kadarını kâfî görmüyor ve her şeye rağmen benim tahsilime devamımı arzuluyordu. İtiraf ederim ki, ben de okumağa ve öğrenmeğe fevkalade heveskâr ve kâbiliyetli idim. Ne var ki içinde bulunduğumuz fakr u zarûret de şiddet ve dehşetini hergün biraz daha arttırıyordu. İlkokulu bitirdikten sonra kaydolunduğum Gelenbevî Ortaokulundaki tahsil yıllarımı her zaman içim sızlayarak hatırlarım. Hiçbir taraftan gelirimiz olmadığı gibi, Allahu Teâlâ'dan gayrı güvenebilecek kimsemiz de yokdu. Çok geceler ana-oğul aç yatıyor, aç kalkıyorduk. Üst-baş, giyim-kuşam bakımından da aynı ıztırâr ve ihtiyaç içinde idik. Yiyecek ekmek bulamayan sessiz ve kimsesiz bir ana ile 10-12 yaşlarında bir yetim, giyecek elbiseyi ve ayakkabıyı nereden ve nasıl temin edebilirlerdi?
Anacığım beni Dârüşşafaka'ya veya askerî okullardan herhangi birisine vermek ve böylelikle hem tahsîlimi, hem üst-başımı hem de yiyeceğimi te'mînât altına almak istiyordu. Fakat ne çâre? Bütün kapılar sanki yüzümüze kapanmış, elimizden tutacak, bize yol gösterecek, böyle bir hayırlı işe vâsıta olabilecek hiç kimse de çıkmamışdı. Annemin çalışdığı bazı evlerden verilen eskileri giyiyor, onun canını dişine takarak sağlayabildiği birkaç kuruşla günümüzü gün etmeğe çalışıyorduk.
Annem, vefâtından bir kaç saat önce bana dedi ki : "Oğlum, şeytan bana göründü ve benden îmânımı istedi. Ben de o mel'ûna, 'hiç öyle şey olur mu? Îmânımı sana verir miyim?' dedim. Şeytan, bana doğru başını sallayarak, 'seni koca kafalı seni!' diye cevap verip üzgün ve perîşân bir halde def' olup gitdi. Bir süre sonra, tevhîd parmağını kaldırdı ve Kelime-i Tevhîd'i tekrarladı. Derin bir huzûr ve sükûn içinde azîz rûhu âlem-i âhirete uçdu gitti. Rahmetullahi aleyhâ. Rûhu için Fâtiha.
Merhûme anneciğim, bir çok musîbetlere göğüs germiş, dünya hayâtı mihnet ve meşakkatler içinde geçmiş, sâliha bir hâtûn idi. Maddî imkânsızlıklara rağmen beni okutan ve dîn adamı olarak yetiştiren o mübârek kadına, Allah azîmüşşân garka-i garîk rahmet eylesin ve kendisine rahmet ve mağfiretiyle tecellî buyursun.Âmîn bi hürmeti seyyidil mürselîn.