19 Nisan 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, vuslatından bir kaç sene evvel buyurdular ki :
Bugüne kadar Peygamberimizi rüyâda görme şerefine on yedi kere nâil oldum. Fâtıma vâlidemizi iki kere, İmâm Ali Efendimizi üç kere, İmâm Hasan ve İmâm Hüseyin Efendilerimizi de birer kere görmek nasîb oldu.
Efendi Hazretleri bu rüyâlarından bazıları anlatmışlardı. Önce çocuk yaşda gördüğü mühim bir rüyâ ile başlayalım. Efendi Hazretleri, daha henüz 16-17 yaşlarında iken, Ayasofya Câmi-i Şerîfinde Hacı Hayrullah Efendi'den tefsîr dersleri aldığı sırada gördüğü bir rüyâyı şöyle anlatmışlardı :
Gençliğimde Ayasofya'da tefsîr dersi alırken bir rüyâ gördüm. Rüyâmda, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh tarafından yedilen devesi üzerinde gidiyordu. İmâm-ı Ali Efendimizin diğer elinde meşhûr kılıcı iki uçlu Zülfikar vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, fakîre hitâb ederek "Sen müslüman mısın?" diye sordular. Fakîr, "Evet, müslümanım elhamdülillah" deyince bana "Peki, İslâm için başını verir misin?" diye sordular. Fakîr, "Evet, veririm" deyince, Hazret-i Peygamber, İmâm-ı Ali Efendimize İslâm adına başımı kesmesini emir buyurdular. İmâm-ı Ali Efendimiz, başımı uzatmamı istedi, fakîr başımı ona doğru uzatınca, var gücüyle kılıcını vurarak başımı bedenimden ayırdı. Dehşet içinde uyandım. Sabah rüyâmı hocama anlatdım ve tabirini ricâ etdim. Hocam, bu rüyâyı, İmâm-ı Ali'ye bağlı olan bir tarîka dâhil olup, o tarîkin şeyhi olacağımı söyleyerek tabir etdiler.
Efendi Hazretleri, bu rüyâdan on yıl kadar sonra emr-i manevî ile, Tarîk-i Şabâniyye meşâyihinden Ahmed Tâhir Efendi Hazretlerine intisâb etmiş ve yıllarca ondan feyz alarak rüşdünü isbât etmiş, Ahmed Tâhir Efendi Hazretlerinin irtihâlinden sonra da, yine manevî bir emirle, Tarîk-i Cerrâhiyye'den Fahreddin Efendi Hazretlerine intisâb ederek, silsilesi İmâm Ali'ye bağlı olan Tarîk-i Halvetiyye usûlünce seyr-i sülûkünü ikmâl eylemiş ve rüyâsının da işâret etdiği gibi "mûtû kable en temûtu/ölmeden evvel ölünüz" sırrına mazhar olarak, bir ârif-i billah vâsıl-ı ilallah bir mürşid-i kâmil olmuşdur. Yine bu rüyâ, O'nun hayâtını Allah yolunda geçireceğini ve kendisini irşâd faaliyetine vakfedeceğini göstermekdedir ki hakîkaten de aynen öyle olmuşdur.
Efendi Hazretlerinin 1949 sebesinde ilk hacca gidişi de yine rüyâ ile olmuşdur. Hac mevsimi yaklaşırken bir gece rüyâsında Resûl-i Ekrem Efendimiz zuhûr etmiş, "Muzaffer, neden hacca gelmiyorsun?" buyurmuşlar. Efendi Hazretleri hacca gitmeği çok istiyor ama mâlî durumu buna müsâid değil. Sabah dükkanına gelmiş, sermâyesini hesâb etmiş, bakmış herşeyi satsa üç yüz lira filan ediyor, o da hac masrafına yetmiyor, hac için en az beş yüz lira filan gerekiyor. Borç almak da istememiş, ya ölür de ahrete borçlu gidersem diye korkmuş. Ertesi akşam yine Resûl-i Ekrem Efendimizi görmüşler. Efendimiz, kendisine yine aynı şekilde hitâb buyurmuşlar, "Muzaffer, neden hacca gelmiyorsun?" demişler. Ertesi sabah yine dükkana gitmiş, o gün adamın biri bir çok yazma kitâblar getirmiş, hepsini birden elli lira gibi bir fiyata satmış. Aradan bir kaç gün geçmiş, o kitâbların arasında bulunan bir yazmaya bir tâlib çıkmış, daha Efendi Hazretleri bir fiyat vermeden, "Ben bu kitabın kıymetini bilirim, pazarlığa hiç lüzüm yok, bu kitaba derhal bin lira vereyim" demesin mi! Efendi Hazretleri hiç pazarlık etmeden kitabı o adama vermiş, o parayla hacca gitmiş.
Efendi Hazretlerinin Hazret-i Peygamber'le mülâkat etdiği diğer bir rüyâsı da şudur. Buyurdular ki :
Sonra tekrar gördüm, Hazret-i Fahr-i Risâlet'i, Ravza'sına gitdim, Medîne'ye gitdim. Türbesinin orada duâ ederken bakdım, mumlar erimiş. Mumlar var, onlardan alayım da, hediye, hâtıra olsun diye almak istiyordum, bi zâtihî kendisi zuhûr etdi ve Kur`ân-ı Kerîm'i açmış, bana Kur`ân'ı verdi Fahr-i Risâlet.
Efendi Hazretlerinin diğer bir rüyâsı da şudur. Buyurdular ki :
Şa'bân ayının beşinci gecesi, saat ikiye beş kala, Resûl-i Ekrem Efendimizi gördüm. Kendisi oturmuşlardı, yanlarında da iki kişi vardı fakat onların yüzlerini görmedim. Gökde ay tam matla'ında, on beşinde nasıl görünüyorsa öyle çıkmış ve yerde bir iğne dahi olsa görülecek kadar parlakdı. Sonra ben dedim ki, "Yâ Resûlallah, şu aya işâret buyursanız da ay şakk olsa, bu mucizenizi görsem". Efendimiz bana hitâben buyurdular ki, "Muzaffer, ayın şakk olması için şimdi benim kalkıp abdest almam lâzım, bu soğuk havada buna râzı mısın?". Ben ısrâr etdim, "Ne olur Yâ Resûlallah, bunu çok istiyorum" dedim. Efendimiz de kalkıp abdest aldıkdan sonra aya işâret buyurdular ve ay ikiye ayrıldı.
Efendi Hazretlerinin bu rüyâsı, hakîkaten çok mânidardır. Fakîr, rüyânın tabirine hiç girmeden şu kadarını söylemekle yetineceğim. Resûl-i Ekrem Efendimizin bu gibi mucizeleri vaktiyle olup bitmiş zannedilse de aslında öyle değildir. O'nun bütün mu'cizeleri tekrar tekrar zuhûra gelmekdedir. Ne var ki bu zuhûr, alem-i âfâkda değil âlem-i enfüsdedir. Yani Resûlullah'dan zuhûr eden her mucizenin zâhirî bir tarafı olduğu gibi bir de bâtınî tarafı vardır ki, bâtındaki bu sırlar kıyâmete kadar devamlı tekrarlanacak ve istidâdı olanlar bunlara nâil olacaklardır.
Efendi Hazretlerinin diğer bir rüyâsı da şudur. Buyurdular ki :
Rüyâmda Mescid-i Nebî'deyim. Birden Resûl-i Ekrem Efendimiz zuhûr etdi. Bana dediler ki, "Seni Peygamber çağırıyor". Ben koşarak gitdim yanına. Bana dedi ki ,"Mescidimin etrâfı çok kirlendi, haydi sen benim mescidimi temizle!" buyurdular.
Efendi Hazretleri bir defasında da Hazret-i Peygamber'i hutbe okuduğu mescidde görmüşler. Bu rüyâyı da şöyle anlatmışlardı :
Hutbe okuyormuşum câmide, Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem mihrâbın sol tarafında, en ön safda oturuyormuş. Korkuyorum, "Eyvah, ben nasıl huzûr-i risâletde hutbe okurum" diyorum. İçime bir korku geliyor. Öyle gördüm. Efendimiz teşrîf ediyorlar, rûhâniyyeti geliyor buraya.
Efendi Hazretleri 1949 senesindeki ilk haccına dâir hâtıralarını anlatırken buyurmuşlardı ki :
Uhud muhârebesinin olduğu yere gittiğimizde, Hazret-i Hamza'nın şehâdetini ve pek vahşiyâne sûretde parça parça edilerek ciğerinin çiğnenmesini düşünerek uzun uzun ağladım. Medîne-i Münevvere'de delîlimiz olan Arap, Türkçe biliyordu, bana geldi ve : "Ben senin niçin bu kadar çok ağladığını biliyorum, senin çok aşkın var, artık ağlama" dedi ve arkamı sıvazladı. O gece rüyâmda Cenâb-ı Fâtımatü'z-Zehrâ'yı gördüm. O'nun evinde imişim, bana bir takım hediyeler verdi. Fakat yüzünü göremedim. Sabah kalktığımda "Niçin bana yüzünü göstermedi?" diye çok üzüldüm. Sonra gemiye binip dönüş yoluna çıktık, İstanbul'a varacağımız gece gökde ayı nasıl görüyorsak Hazret-i Fâtıma'yı öyle gördüm ve iltifâtına mazhar oldum.
Bilen bilir, Resûl-i Ekrem Efendimizi rüyâda görmek, O'nun iltifâtına mazhar olmak, O'nun nazar-ı muhabbetine uğramak, O'nun huzûrunda oturmak, büyük bir saâdet, büyük bir müjde, büyük bir lutufdur. Bundan daha da hayırlı olan rüyâ, Efendimizin Ehl-i Beyt'inden bir hanımı, meselâ ezvâc-ı tâhirâtdan birisini veya Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ'yı görmekdir ki böyle bir rüyâ, rüyâyı gören kişinin Resûlullah'a kurbiyyetine işâret eder. Efendi Hazretlerinin, gerek sâdâtdan olmaları, gerek Ehl-i Beyt âşıkı olmaları hasebiyle böyle rüyâlar görmeleri gâyet tabîidir.
Efendi Hazretleri büyüklerden pek çok zevâtı rüyâlarında görmüşler. Bir defasında şöyle buyurdular :
Enbiyâdan Hazret-i İsâ aleyhisselâmı gördüm, müşerref olduk. Hızır aleyhisselâmı gördüm. Yahyâ aleyhisselâmı gördüm. Mûsâ aleyhisselâmı, İbrâhim aleyhisselâmı gördüm, müşerref oldum onlarla. Peygamberimizin halîfelerini de gördüm. Hazret-i Ebâbekir'i, Ömer'i, Osmân'ı, Ali'yi, İmâm-ı Hasen'i, İmâm-ı Hüseyn'i, Fâtımatü'z-Zehrâ'yı, Hazret-i Âişe'yi gördüm. Onları da gördük. Kendi pîrimi iki defa gördüm, Nûreddin Cerrâhî'yi, iki defa göründü bana. Hazret-i Abdülkâdir'i, Ahmed er-Rıfâî'yi göremedim onları, büyük kutbü'l-aktâbı, fakat diğer evliyâullahı gördüm, bir çoklarını.