13 Aralık 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, Ziynetü'l-Kulûb adlı eserinde dervîşlerin sâhib olması gereken sıfatları ve ihmâl etmemeleri gereken vazîfeleri elli dört madde hâlinde beyân etmişlerdir. Buna ilave olarak dervîşlerin günlük vazîfelerini de yirmi dört madde hâlinde ortaya koymuşlardır. Daha önce de defaatle söylediğimiz gibi, bütün büyük mürşidlerin sâliklere rehber olmak üzere kaleme aldıkları tarîkatnâmeleri vardır, işte Efendi Hazretlerinin tarîkatnâmesi de budur. Efendi Hazretleri burada dervîş yerine bilhassa âşık tabirini kullanmışlardır. Zîrâ O'nun yolu aşk yoludur.
DERVÎŞ NASIL BİR SIFATA SÂHİB OLMALIDIR? VAZÎFELERİ NELERDİR?
1) Âşık, Allah'a îmân edip O'na muhabbet ve ibâdet etmeli ve bütün mahlûkâta şefkat ve merhamet göstermelidir.
2) Âşık, enbiyânın serveri, evliyânın rehberi, âhir zaman peygamberi , on sekiz bin âleme rahmet olan Hazret-i Muhammed Mustafâ sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimizi, her şeyinden ziyâde sevmelidir. O'nun âline, evlâdına, ezvâcına, ashâbına, ensârına ve muhibbine de muhabbet etmesi lâzımdır, vâcibdir, farzdır.
3) Âşık, Allah Teâlâ'nın bütün emirlerini severek îfâ etmeli ve bu vazîfe-i Rabbâniyyeyi cânına minnet bilmelidir.
4) Âşık, Allah Celle Hazretlerinin men' ve nehy ettiği her şeyden kaçınmalı ve Allah korkusu ile bunlardan son derece çekinmelidir.
5) Âşık, helâlinden kazanmalı, helâl lokma yemeli, helâl giyinmeli ve helâl yerde oturmalıdır.
6) Âşık, yalandan sakınmalı her zaman ve her yerde doğru olmalı, dâimâ doğruluğu tavsiye etmelidir.
7) Âşık, cömert olmalı, helâlden kazandığını Allah yoluna, Allah için infâk etmelidir.
8) Âşık, sabırlı olmalı, îmânda, ibâdetde, musîbetlerde sabretmeli ve başkalarına da sabır tavsiyesinde bulunmalıdır.
9) Âşık, beş vakit namaza devâm etmeli ve namazı Allah'ın en büyük bir ni'meti olarak bilmeli, mümkün olabildiği kadar cemâ'ate devâm ederek edâ eylemelidir.
10) Âşık, beş vakit namazlarını kıldığı gibi, nâfile ve sünnet namazlarını da terketmemeli, elinden geldiği ve gücünün yettiği kadar bu namazlara da devâm etmelidir. Bâ-husûs, gece namazı olup Resûl aleyhisselama farz olan teheccüd namazını mutlakâ kılmalıdır.
11) Âşık, senede bir ay Ramazan orucunu tuttuğu gibi, arabî ayların başında, ortasında ve sonunda üçer gün, Zilhicce ayında dokuz gün, Muharrem ayında on bir gün, Receb ayının ekserî günlerinde ve Şa'bân-ı Muazzam'ın bazı günlerinde, özellikle Şa'bân ayının on beşinci Berat gününde oruç tutmalıdır.
12) Âşık, elinden geldiği ve gücünün yettiği kadar, Resûl aleyhisselamın sünnet-i seniyyelerini ihyâ etmelidir.
13) Âşık, hâli-vakti yerinde olursa, ömründe bir defa hac zamanı haccetmeli ve aynı zamanda Medîne-i Münevvere'ye de giderek Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin ziyâretinde bulunmalıdır. Diğer ziyâret yerlerini ve ez-cümle Kudüs, Şam ve Bağdâd gibi makarr-ı enbiyâ ve evliyâyı da ziyâret etmeli, bu ziyâretler âşıkların aşkının alâmetidir.
14) Âşık, zengin ise, zekât ehline zekâtını seve seve edâ etmeli, dünyâ malından nasîbi yoksa sadaka vermeli, bedenen ve lisânen insanlara yardım etmeli ve faydalı olmaya çalışmalıdır.
15) Âşık, gâyet temiz olmalı, zâhirini pisliklerden, bâtınını yani kalbini kötülüklerin başı olan ucub, riyâ, kibir, kîn, gadab, hased, sû-i zan gibi çirkin huylardan, lisânını gıybet ve iftirâdan, gönlünü mal, rütbe ve makâm sevgisinden temizlemeli ve arındırmalıdır.
16) Âşık, içki içmek gibi Allah'ın men' ettiği şeylerden kaçınmalı; sigara, nargile ve enfiye gibi kötü adetlerden çekinmeli; nefsine muhâlefet ederek, nefsini taht-ı tasarrufuna alabilmeyi Hakk Celle ve A'lâ'dan dilemeli ve insân olmaya gayret etmelidir.
17) Âşık, mürşidinin huzûrunda lüzûmundan fazla oturmamalıdır. Eğer mürşidi oturmasını arzu ediyorsa oturabilir.
18) Âşık, mürşidinin huzûrunda iki dizi üzerinde oturmalı ve fazla söz söylememelidir. Bilhassa lüzûmsuz sözlerden ve lâubâlî hâllerden ve çirkin hareketlerden şiddetle kaçınmalıdır. Zîrâ bu gibi hâller âşığın feyzine mâni' olacağından, mürşid huzûrunda edeble oturup-kalkmalı, edeb dâiresinde konuşmalıdır. Kendisine mürşidi tarafından suâl sorulmadıkça, kendiliğinden söz söylememelidir. Kalbine gelen ilhâmâtı, efendisinden bilmeli, nefsinden bilmemelidir. Efendisinin hatâsını kendi hasenâtından yüksek bilmelidir.
19) Âşık, "Huzûr-i Şeyh"in "Huzûrullah", "Huzûr-i Resûlullah" ve "Huzûr-i Pîr" olduğunu hatırından hiç çıkarmamalı ve ona göre hareket etmelidir. Herhangi bir kötü hareketi, mürşidini üzerse yalnız feyzinden mahrûm kalmaz, neûzübillah, sû-i hâtimesine bile sebeb olabilir.
20) Âşık, mürşidinin emirlerini seve seve ve cânına minnet bilerek yerine getirmelidir.
21) Âşık, mürşidini imtihana yeltenmekden şiddetle kaçınmalıdır.
22) Âşık, mürşidinin şer'-i şerîfe mugâyir ve muhâlif hareketlerini görerek, sû-i zandan çekinmelidir. Hakk ile hak olanların bütün ef 'âlinin Hakk'dan olduğunu yakînen bilmelidir.
23) Âşık, mürşidinin verdiği evrâd ve ezkâra hakkıyla riâyet etmeli ve tarîkinin âdâbını tamâmen yerine getirmelidir. Tarîkatinin nâmûs ve şerefini, her şeyin fevkinde tutmalıdır.
24) Âşık, âlimlere, hâfızlara, dîn ve devlete hizmet eden zevâta hürmet ve riâyetde kusûr etmemelidir. Âşıkın, âlimlerle mücâdeleye kalkışması şeytândandır. Unutmamalıdır ki, âlimler nebîlerin vârisleridirler. Mürşidler ise vâris-i Resûl'dürler. Âlimlerle dervîşlerin muhâlefetleri elfâzdadır. Ma'nâda her ikisi de birdir. Ümerâ ise bir kavme ma'nen taraf-ı ilâhiyyeden vazîfeli olarak ta'yîn olunurlar. Her kavim lâyık olduğu idâre ile hükmolunur. Bir kavmin ferdleri iyi olurlarsa, başIarına gelecek idâre âmirleri de şüphesiz iyi olurlar. Kalbleri çevirenin bizzât Hazret-i Allah olduğunu âşıklar hiç hatırdan çıkarmamalıdırlar. Bu bakımdan ulemâ ve ümerâ aleyhinde konuşmamalı, onlarla mücâdele etmemeli ve fenâlıkları herkes kendi nefsinden bilerek musîbete sabretmeli, ni'metlere hamd etmeli, birine bakıp hâline şükür, diğerine bakıp olup bitenleri fikretmelidir. Âşık, her şeyin Allah'dan geldiğine inanmalı ve ona göre davranmalıdır ki, yolunun îcâbı da budur.
25) Âşık, âh almakdan, zulmetmekden, halka ezâ verecek şeyleri işlemekden son derece kaçınmalıdır.
26) Âşık, Allah ve Resûlü ve mukaddesâtı uğruna cânını, mâlını, evlâdını ve her şeyini fedâya dâimâ hazır olmalıdır.
27) Yeryüzündeki bütün mahlûkât âşıkdan râzı olmalıdır.
28) Âşıkın bir elinde Kitâbullah, diğer elinde Sünnet-i Resûlullah, başında îmân tâcı, sırtında şerî'at libâsı, gözünde ibret, dilinde zikir, belinde beşeriyyete hizmet kemeri, kalbinde mahlûkâta şefkat ve merhamet, Allah aşkı, muhabbet ve korku, ayağında hizmete hazırlık, elinde ma'rifet ve yardım bulunmalı, kulağı dâimâ Hakk kelâmında olmalı, dünyânın fânî ve âhiretin ise bâkî olduğunu düşünmeli, bu fânî âlemden bâkî ve ebedî âleme sefer etmek üzere dâimâ hazır ve hazırlıklı bulunmalıdır.
29) Âşık, her zaman ve her yerde abdestli olmalı ve dâimâ abdestli gezmelidir.
30) Âşık, her nefesde istiğfâra devâm etmeli, işlediği suçları ve günâhları kat'iyyen unutmamalı, o suç ve günâhlara nâdim ve pişmân olarak gözyaşları dökmeli, suç işlemeye lâyık olduğundan dolayı kendisinden bu suçların sâdır olduğunu anlamalı, bu suçlarını nefsinden ve yaptığı hayr u hasenâtı ise unutup Allah'dan bilmelidir.
31) Âşık, bir vakit namazını kazâya bırakmak mecbûriyetinde kaldığı takdirde, yaptığı herhangi bir kötü amelden dolayı huzûra kabul olunmadığını hatırlamalıdır.
32) Âşık, kendisinden bir kötülük zuhûra gelirse, böyle bir kötülüğü yapmaya müstehak olacak bir amel işlediğinden ötürü şahsının o çirkin hizmetde kullanıldığını unutmamalıdır.
33) Âşık, fazla yemek yememelidir. Sofraya iyice acıkmadan oturmamalı, aç oturmalı ve sofradan doymadan kalkmalıdır. Sofraya oturmadan ve sofradan kalktıkdan sonra ellerin yıkanması sünnet olduğundan, el yıkamayı ihmâl etmemeli, abdest alırken misvak kullanmalı, misvak bulamazsa diş fırçası ve diş macunu almalı, o da olmazsa dişlerini parmaklarıyla oğuşturarak yıkamalıdır. Misvak kullanmak, sünnet-i Resûl olduğundan dişlerin her hâl ü kârda yıkanması şartdır.
34) Âşık, ana ve babasına ve hocalarına karşı ziyadesiyle mükrim ve itâatkâr olmalıdır. Unutmamalıdır ki, ana-babaya ikrâm ve itâat, Allah'a ikrâm ve itâat gibidir. Hocalara itâat ise, bunların da fevkindedir.
Allah Celle'yi tanımayanda şefkat ve merhamet olmaz. Dîn günü olan kıyâmet gününü inkâr edende insan hak ve hukûkuna riâyet bulunmaz. Hazret-i Muhammed sallallahu teâlâ aleyhi ve sellemi bilip tanımayan ise, Allahu Azîmü'ş-Şân'ı bilmez ve bulmaz. Tanısa bile yanlış tanır. Kendi yanlış anladığı putu, Allah zanneder. Allahu Teâlâ'yı bilmek ve bulmak ve Hakk'da olmak isteyen, mutlakâ Hazret-i Muhammed aleyhissalatü vesselâmı tanımalıdır. O'na îman getirmelidir ki, Hakk'ı hakkıyla bilsin ve Allahu Teâlâ'ya Allah'ın istediği gibi îmân getirsin.
Hazret-i Peygamber'i her şeyinden ziyade sevmedikçe îmân kemâle ermez. Hazret-i Ebâbekir radıyallahu anhı bilen ve tanıyan, doğruluğu ve vefâyı bilir, sıddîkıyyeti anlar.
Hazret-i Ömer radıyallahu anhı bilen ve tanıyan, adâleti bilir ve âdil olur. Hazret-i Osmân radıyallahu anhı bilen ve tanıyan, hayâyı bilir ve ehl-i hayâ olur. Hazret-i Ali kerremallahu vecheyi bilen ve tanıyan, âlimi tanır, âlimin kadrini bilir, ilme ve âlime hürmeti de anlar ve takdir eder. Zîrâ esedullah, "Men allemenî harfen fekad sayyerenî abdâ, bana bir harf öğretenin kulu, kölesiyim, buyurmuşdur. Hazret-i İmâm-ı Hasan radıyallahu anhı bilen ve tanıyan, câha yani makâma ve mevkiye kıymet vermez. Fitneyi söndürmek için tahtı terkeder. Hazret-i İmâm-ı Hüseyn radıyallahu anhı bilen ve tanıyan zâlime baş eğmez, zulme karşı gelir, zâlimin zulmünü defetmek için cân ve cânân feda eder.
Sen Allah'a ve Resûl'üne ve ana-babana itâat etmeden, nasıl olur da kendine kullardan itâat beklersin? Sen Allah Celle'ye hakkıyla îmân etmeden, O'nun celâlini ve cemâlini tanımadan, O'nun cennetine tâlib, cemâline âşık ve rızasma râgıb olmadan, O'nun nârından ve azâbından, ıkabından, celâlinden korkmadan, O'nu hakkıyla tanımadan Zât-ı ulûhiyyetinden şefkat ve merhamet umarsın? O'nu hakkıyla tanı ki, şefkat ve merhamet olunasın. Allahu Teâlâ da, kullar da sana şefkat ve merhamet etsinler. Kullardan itâat, şefkat ve merhamet görebilmen, Allahu Teâlâ'nın murâdı ile mümkündür.
Kıyamet gününe îmân et ki, o günün şiddet ve dehşetini yakinen ve iyice bilenler kimseyi aldatamazlar, insanların ve bütün mahlûkâtın haklarına riâyetkar olurlar. Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi bilen, Allahu Teâlâ'yı bilir. Resûl'e îmân, Allah'a îmândır. Resûl'ü inkâr, Allah'ı inkârdır. Resûl'e itâat, Allah'a itâatdir. Resûl'e isyân, Allah'a isyândır. Resul'ün çağırdığı ma'bûd, hak ma'bûddur. Kendi nefsinin çağırdığı ilâh ise putdur.
Evlâdına Ebâbekir muhabbeti vermeden, ondan vefâ, itâat ve doğruluk araman ve umman hatâdır. Ömer'i önder etmeyen ve Ömer'e muhabbet beslemeyenden, nasıl adâlet beklersin? Ömer sevgisi tatmayan adâletin nasıl zevkine varır? Milletine nasıl hizmet edebilir? Öyleyse evlâdına Ömer sevgisi ver ki, âdil olsun, milletine ve devletine zevk ile hizmet edebilsin. Hayırlı ve faydalı hizmetleriyle zevk duyabilsin. Evlâdına Osman'ı sevdir ki hayâ, îmân ve ihsân sâhibi olsun. Hazret-i Ali kerremallahu vecheyi sevdir ve tanıt ki, vefâ, sehâ, sıdk, mürüvvet ve ilim sahibi olsun, ilme ve âlime muhabbet edebilsin, kendisine bir harf öğretene kul köle olsun.
Sen, evlâdına Allah sevgisi ve korkusu öğretmedin, o da. sana ihsân ve itâat etmiyor, kalbinde sana karşı muhabbet, şefkat ve merhamet beslemiyor. Kıyâmeti öğretmedin, insan ve bütün mahlûkât hakkına saygısı ve riâyeti yok. Resûl'ü sevdirmedin ve Resûl'e îmân telkîn etmedin ki, Allah'a îmân getirebilsin ve Allah'lı bir gönüle sâhib olabilsin, aşk ve muhabbet sâhibi olabilsin. Sıddîk-i Ekber'i öğretmedin ki, ehl-i vefâ, sıdk sâhibi ve doğru ola. Ömer'i bildirmedin ki, âdil ola, vatan ve milletine adl ile hizmet ede. Osman'ı öğretmedin ki, hayâ, îmân, cûd, sehâ sahibi ola. Ali'yi öğretmedin ve sevdirmedin ki, ilme ve âlime hürmet ede. Şimdi, Ali kimdir, ilim nedir, âlimin, öğretmenin, öğretenin islâmda kıymeti ve ehemmiyeti nedir, bunların hiç birisini bilmediği için hoca, profesör demeden hocasını ve profesörünü dövüyor, vuruyor, öldürüyor. Eğer, bu yavrulara yukarıda saydığımız ahlak telkin olunsaydı, hocalarına el kaldırmak değil, belki hocasının ilim öğretmek için vurduğu yerde gül biteceğini ve hocasının eli değen o uzvunu cehennem ateşinin yakmayacağını bilir ve böyle bir kanaat içinde hocalarına karşı hürmetkâr ve itâatkâr olurlardı.
35) Âşık, her hâliyle Allah'a teslîm olmuş bir kişi olduğunu insanlara bildirmemeli, insanlar kendisini tanıyıp bilmelidirler.
36) Âşık, ehline, evlâd ve akrabâsına ve ehlinin akrabâsına ve oturduğu mahalledeki bütün komşularına, tanıdığı ve tanımadığı her insana karşı merhametli olmalı, imkân oldukça ikrâmda bulunmalı ve muhitine karşı dâimâ hâyırhâh olmalıdır.
37) Âşık, kötü kişilerle ahbâblık etmemeli fakat kendi nefsini de ondan yüksek görmemelidir.
38) Âşık, herhangi bir kimseyi kendi nefsi için sevmemeli veya herhangi bir kimseye de yine kendi nefsi için düşmân olmamalıdır. Allah için sevmeli, Allah için sevmemelidir.
39) Âşık, kötü olarak tanınmış herhangi bir kimsede, insanlık isti'dâdı görürse, o kimseyi Hakk'a iletebilmek için ahbâblık ve arkadaşlık edebilir.
40) Âşık, fırsat ve imkân buldukça mezarlıkları ziyâret etmeli, bu vesîle ile kendi âkıbetini düşünmeli ve son menzilinin kabir olacağını hatırlamalıdır.
41) Âşık, hastaları ziyâret etmeli, hâl ve hatırlarını sormalı, felâkete uğramış yoksulların yardımlarına koşmalı, bâhusûs ihvânından hizmet ve yardımını esirgememeli, kim olursa olsun, hangi dînden ve hangi mezhebden bulunursa bulunsun merhamete muhtâc olanları görüp gözetmeyi şi'âr edinmelidir.
42) Âşık, şeyhini hiç hatırından çıkarmamalı, her gün ziyâretine gitmeli, muktedir olamaz veya imkân bulamazsa iki günde bir, hiç olmazsa haftada bir defa huzûruna varmalı, uzak bir yerde bulunduğu takdirde mektup yazmalıdır.
43) Âşık, musîbetlere karşı mütehammil ve sabırlı olmalıdır. Zîrâ dervîşin paçası itden, kafası Yezid'den halâs olmaz. Her devrin bir Yezid'i, her Mûsâ'nın bir Firavun'u, her Muhammed ümmetinin bir Ebâ-Cehil'i, her İbrâhîm'in bir Nemrûd'u vardır. Fakat âkıbet müttekîlerindir. Âşık, bunu böylece bilmelidir.
44) Âşık, her işin Hakk'dan olduğunu bildiğinden ve kazâya rızâdan gayrı çâre olmadığını anladığından dolayı, Hakk'a tefvîz-i umûr etmeli, Hakk'a teslîm olmalı ve dâimâ Hakk'dan râzı bulunmalıdır. Her işte Hakk rızâsını gözetmelidir. Allah'dan râzı olmayınca, Hakk rızâsını beklemek, âşıkın şanından değildir.
45) Âşık, her işte Allah'ı zikretmeli ve Hakk'ı aslâ unutmamalıdır. Elleri kârda, gönlü Yâr'da, elleri işde, gönlü sevinçde olmalıdır. Varda, darda, gecede, gündüzde, sabahda ve akşamda Allah'ı tesbîh etmeli ve onun aşkı ile ciğeri püryân, dîdesi giryân olmalı ve bütün işlerinde Hakk rızâsına tâlib bulunmalıdır.
46) Âşık, velev ki zerre kadar bile olsa her hayırlı işe koşmalı, zerre kadar dahî olsa her zararlı işten kaçınmalı, dâimâ gönül almalı ve hatır yapmalıdır. Âşık, terâzisini, kilesini ve endâzesini doğru tutmalı, bulunduğu işte sıdk u sadâkatle çalışmalı, her işte her kişiye doğrulukda numûne-i imtisâl olmalıdır.
47) Âşık, yaş ağaç ve baş kesmekden, insanlara zarar verecek işlerden kaçınmalıdır. (Vâcib olan kurbân kesmek müstesnâ). İhtiyaç olmadıkça av avlamamalı, hiç kimseye yük olmamalı, tufeylî yaşamakdan ve başkalarının sırtından geçinmekden sakınmalı ve mutlaka bir meslek veya san'at sâhibi olmalıdır. Birkaç fakülte bitirmiş yüksek mektep mezûnu dahî olsa, îcâbında halka el açmamak için behemehâl bir san'at öğrenmeli ve başı darda kalınca elinin emeği ile geçimini temin etmelidir.
48) Âşık, vaktini boş yere harcamamalı, cevâhirden azîz olan ömrünü Allah'sız geçirerek isrâf etmemeli, her dakîkasını ma'nen ve maddeten değerlendirmeye gayret ve himmet etmelidir.
49) Âşık, eline, beline ve diline sâhib olmalı, eliyle hıyânetden, beliyle şehvetden ve diliyle gıybetden sakınmalı, dilinin ucuna gelen her sözü söylememeli, sır saklamasını bilmeli, kimsenin ayıbını yüzüne vurmamalı, hiç kimsenin gıyâbında onun ırzını yıkacak sözler sarfetmemelidir. Âşıkın elinden ve dilinden bütün insanlar emîn olmalı ve hayır görmelidir.
50) Âşık, sihirle, büyüyle, havasla, defîne çıkarmakla meşgûl olmamalı, ubûdiyyet vazîfesinde bulunmalıdır.
51) Âşık, farzı, vâcibi, sünneti, müstehabı, harâmı, mubâhı, mekrûhu ve müfsidi bilecek, abdest ve namazın şartlarını öğrenecek kadar ilm-i hâlini bilmelidir.
52) Âşık, mürşidinin kendisine verdiğini cânına minnet bilmelidir.
53) Âşık, mürşidinden bir şey alırken, elini öperek almalı, yine mürşidine bir nesne verirken mürşidin elini öperek vermelidir.
54) Bir hizmet için mürşidin huzûrunda ayakda dururken, sağ ayağının baş parmağını, sol ayağının baş parmağının üstüne koyarak mühürlü vaziyetde emre hazır olduğunu bildirmek, tarîkat-i aliyyenin âdâbındandır.
ÂŞIKLARIN GÜNLÜK VAZÎFELERİ
1) Sabahları, fecirde kalkmalı ve evrâd-ı şeriflerini bir kerre okumalıdırlar.
2) Sabah namazının sünneti ile farzı arasında, en az on bir ihlâs-ı şerif okumalıdırlar. Mümkün olursa otuz üç ve daha efdali yüz ihlâs-ı şerîf okumakdır.
3) Vakit varsa, cemaate çıkmalıdırlar.
4) Sabah namazında, duadan sonra yerlerinden kalkmadan on bir ihlâs-ı şerif daha okumalıdırlar. Mümkünse Sûre-i Yâsîn'i ve Sûre-i Saffat'ı ve Sûre-i Feth'i tilâvet etmelidirler.
5) Her gün en az beş yüz kerre LAİLÂHEİLLALLAH kelime-i tayyibesine devam etmelidirler. Ayrıca beş yüz ism-i celâl yani ALLAH YA ALLAH YA ALLAH ve beş yüz İsm-i Hû okumalıdırlar. Bu esmâ için, zaman ve mekân mefhûmu yokdur. Vakit buldukça, fırsat oldukça okunabilir. Yürürken otururken veya iş görürken okunması da câizdir. Efdal olan, kıbleye karşı diz üstü oturularak okunmasıdır. Her namazdan
sonra yüz defa okunursa, beş vakitde beş yüz eder.
6) Âşıklar, dâimâ abdestli bulunmalıdırlar.
7) İşine gitmek üzere evinden çıkdığında, bir fakîre az çok sadaka vermelidirler. Ev halkına güler yüzle evinden yola çıkmalıdırlar.
8) Her gün, şu üç hâletden birisini işlemelidirler. Cenâze namazı kılmak, hasta yoklamak, cenâzeyi takîben kabristana kadar gitmek.
9) Her gün, Kur'ân-ı Kerîm'den bildikleri surelerden bir mikdar okumalıdırlar. Eğer, vakitleri müsâid ise, her gün bir cüz okumak suretiyle ayda bir hatim indirmelidirler. Hiç olmazsa, senede iki hatim indirmelidirler.
10) Öğle namazını, mümkünse cemaatle kılmalı, mümkün olmazsa yalnız edâ etdikten sonra, bir vakit kaza namazı kılmalı veya bir mikdar tevhîd etmeli, bir secde âyeti okuyarak huzûruna kabul buyurduğu ve kendisini ibâdetinde kullandığı için Allahu Teâlâ'ya şükür secdesinde bulunmalıdırlar. Şükür secdesini beş vakit namazda ve ne zaman namaz kılsa, mutlakâ eda etmelidirler. Bilindiği gibi, şükür secdesi, bir secde âyeti okuyup, secde etmekdir.
11) İkindi namazını edâdan sonra en az on bir ve mümkünse otuz üç veyâ yüz salavât-ı şerife okumalı ve ruhunun rûh-i Resûl aleyhisselam ile âşinâ kılınmasını Cenâb-ı Rabbilâlemînden dilemelidirler. Ayrıca, bir mikdar tevhîd etmeli ve şükür secdesinde bulunmalıdırlar.
12) Akşam namazı yaklaşınca, vakti müsâid ise cami-i şerîfde, veyâ evinde yâhud işyerinde ezan okununcaya kadar tevhîde devâm etmeli, akşam namazını kıldıkdan sonra, en az on bir, mümkünse otuz üç ve daha efdali yüz defa, bilerek veya
bilmeyerek işlediği seyyiâta tövbe ve istiğfâr etmelidirler.
13) Akşamla Yatsı arasında, Sûre-i Mülk'ü ve Sûre-i Vâkıa'yı okumaldırlar.
14 ) Yatsı namazını, câmi-i-şerîfe giderek cemaatle kılmalıdırlar.
15) Her gün, mürşidini görmelidirler. Her gün ziyâret mümkün değilse, haftada bir mutlaka görmelidirler. Uzak yerde bulunurlarsa, mektûblaşmalıdırlar.
16) Gece namazı olan teheccüd namazını kılmalı ve namaz borçları varsa kazâ eylemeği ihmal etmemelidirler.
17) Gördükleri rüyâyı, mürşidinden gayrı hiç kimseye tabir ettirmemelidirler.
18) Bütün mahlûkata karşı şefkatli ve merhametli olmalı, herkes âşıkın elinden ve dilinden emîn bulunmalı ve hayır görmelidir.
19) Âşık, akşam evine gelirken, evi için aldığı zahireyi eliyle getirmelidir.
20) Âşık, hânesine dâhil olduğunda, ehl-i beytine selâm vermeli, ana ve babası sağ iseler ellerini öpmeli ve hatırlarını sormalı, onları memnûn ve mesrûr etmelidir.
21) Âşık, evladlarına getirdiği oyuncak ve yiyecekleri, kız evlâdı varsa evvelâ kızına ve daha sonra erkek evlâdına vermelidir.
22 ) Âşık, medhedilmeği veya zemmedilmeği indinde müsâvî tutmalı, kendisini medhedenle zemmedeni kınamamalı, zemmedildiği huyları gerçekden kendisinde varsa bu huylarını terketmeli, medhedildiği ahlâkını ihlâsen devam etdirmelidir.
23) Âşık, gün-be-gün insanlığı arttırmalı, noksanlıklarını ikmâl etmeli, her gün biraz daha Resûl aleyhisselama lâyık olmaya çalışmalıdır.
24) Âşık, evladlarına tahsîl-i ulûm etdirmeli, yavrularına Allah korkusunu, Allah aşkını, Peygamber sevgisini, dînini, diyânetini, vatanını ve milletini sevdirmelidir. Evladlarına,
Kur'ân-ı Azîm'i ve ilmihalini öğretmeli veya bir hocaya verip öğretdirmelidir ki, bu mühim vazifeyi îfâ âşıkın nişânesidir.
İşte, bu yol, enbiyâ ve evliyânın yoludur.
Aşkî'ye gel her derdine devâdır
Aşkın yoksa Lokmân gelse hevâdır