4 Aralık 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Malûm ya, müslümanların ekserisi öteden beri ibâdetlerin şekliyle, zâhiriyle meşgûldür, hep merâk etdikleri, şekle dâir meselelerdir, bâtınına, manâsına, hakîkatine kafa yoran pek azdır. Yine böyle işin zâhirî tarafıyla alâkadar olanlar bir veliyyullaha sormuşlar, "Namazda ellerimizi nereye bağlayalım?" demişler, Hazret buyurmuş ki : "Ellerinizi gönlünüze, gönlünüzü de Hakk'a bağlayın". Anlayana çok büyük bir ders vardır bu sözde.
Resûl-i Ekrem Efendimizin namaza başlarken okudukları şu duâ da aynı hakîkate işâret eder :
Veccehtü vechiye lillezî fatara's-semâvâti ve'l-arda hanîfen müslimen vemâ ene mine'l müşrikîn. İnne salâtî ve nüsikî ve mahyâye ve memâtî lillahi rabbi'l-'âlemin. Lâ şerike leh ve bizâlike ümirtü ve ene mine'l-müslimin.
Kur`ân'da İbrâhim aleyhisselâmın ağzından nakledilen bu duânın meâli şudur :
Vechimi, gökleri ve yeri yaradan Allah'a, muvahhid ve müslümân olarak yöneltdim. Ben müşriklerden değilim. Şübhesiz benim namazım da, ibâdetlerim de, hayâtım da ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir. O'nun şerîki yokdur, ben de bununla emrolunan müslümanlardanım.
Arapçada vech iki ma'nâya gelir. Biri yüz yani çehre manâsına, diğeri bir şeyin özü, zâtı manâsına. Teveccüh ise bir tarafa yönelmek demekdir. İnsan bir şeye yöneldiğinde yüzünü o tarafa çevirdiği için, teveccüh denmişdir. Allah cisim değildir, araz değildir, mekândan da münezzehdir Allah. Öyleyse yüzümüzü döndüremeyiz Allah'a, O'na döndüreceğimiz şey kalbimizdir. Nitekim bir hadîs-i şerîfde, "Allah sizin sûretlerinize ve emvâlinize bakmaz, lâkin kalblerinize ve amellerinize bakar" buyurulmuşdur. Öyleyse namazın farzı olan kıbleye dönmekden maksad, yüzü Kabe'ye çevirmekle kalmayıp, özü Allah'a çevrimekdir.