18 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Sûre-i Ankebût'daki "إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ / innes salâte tenhâ 'anil fahşâi vel münker" âyet-i kerîmesi, namazın insanı her türlü fenâlıkdan ve çirkinlikden alıkoyacağını müjdelemekdedir. Halbuki nice namaz kılan insanlar görüyoruz ki bunlar namaz kıldıkları halde her türlü edebsizliği yapabiliyor, her türlü fenâlığı irtikâb edebiliyor, her türlü günâhı işlemeye devâm edebiliyorlar. Öyleyse bu âyet-i kerîmeyi nasıl anlamalıyız?
Herkes namaz kılar ama herkesin namazı bir olmaz. Zîrâ namazı herkes kendi mertebesine göre kılar. Biz bu mertebelerden dördü üzerinde duracağız ve bunları "وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ" âyet-i kerîmesinin nûru ile îzâha çalışacağız :
- Nefs Mertebesi : Namazı bu mertebede kılanlar, namazı bedenen kılanlardır. Namazı böyle kılanlar belki farzı edâ etmiş olurlar ama namazlarında huzûr ve huşu' olmadığı için kıldıkları namazdan pek bir fayda göremezler. Bunlar arasında namazı riyâen kılanlar da vardır ki bunlar namazdan bir fayda görmeyecekleri gibi cezâya da çarptırılacaklardır. Bu mertebede olup da, namazı hâlis bir niyetle kılmış olduklarını kabûl ettiğimiz kimselerin, görüp göreceği fayda ancak namaz kıldıkları esnâda kötülüklerden uzak kalmış olmalarıdır. Tabii îmân edip Allah'ı ma'bûd kabûl ettikleri için de Allah'ı inkâr edip hiç kılmayanlara göre üstünlükleri vardır. Dikkat ederseniz bunların bazısı, daha namazı bitirir bitirmez günâha girmeye başlar. Hattâ kimisi daha câmiden çıkmadan günâha girer, dedikoduya başlar, imamla, müezzinle uğraşır. Bunlar, namazın ma'nâsından bî-haber olan ve namazı şeklen kılan gâfillerdir. Bu itibarla âyet-i kerîmedeki "münker" dalâlete, "fahşâ" ise küfre ve inkâra karşılık düşer.
- Kalb Mertebesi : Bu mertebede namaz kılan kimse Allah'ın huzûrunda olduğunu bilir ve namazı huşu' ile kılar. Bu öncekine göre oldukça ileri bir seviyedir zîrâ bu mertebede gaflet yerine zikir vardır. Bunların namazdan elde ettikleri fayda da namazdaki huşu'ları nisbetinde olur. Zîrâ kişi, namazındaki huşû' ve huzûr nisbetinde kötülüklerden uzak durur. Namazdaki huşu' namaz hâricinde de Allah'ın huzûrunda olduğunu bilmesini sağlar ve onu kötülüklerden alıkoyar. Bu itibarla âyet-i kerîmedeki "münker" gaflete, "fahşâ" ise günâhlara karşılık düşer.
- Rûh Mertebesi : Bu mertebede namaz kılan kimse, namazı huşû'dan da öte muhabbetle kılar. Bu mertebe âşık-ı sâdıkların yani Allah'a kavuşmak isteyenlerin mertebesidir. Namaz, onlara vuslat zevkini tattırır. Bunların namazdan gördükleri fayda öncekilerden çok daha fazladır. Zîrâ Hakk'a âşık olan kişiler, nefsânî sıfatlardan kurtulur, hakkânî sıfatlara bürünür. Bu itibarla, âyet-i kerîmedeki "münker", nefse "fahşâ" da nefsin sıfatlarına karşılık düşer.
- Sır Mertebesi : Bu mertebede namaz kılan kimse cümle mâsivâdan geçmiş ve varlığını Hakk'ın varlığında yok etmişdir. Bu kutlu insanlar "Kâbe kavseyni ev ednâ" makâmına ermişler yani Hakk'a mi'rac etmişlerdir. Bu itibarla, âyet-i kerîmedeki "münker", kulun varlığına "fahşâ" da varlık iddiâsına ve isneyniyyete karşılık düşer. Namazdan en büyük faydayı görenler de işte bunlardır.
"وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ ve akımis salâte innes salâte tenhâ 'anil fahşâi vel münker, ve le zikrullahi ekber, vallahu ya'lemu mâ tesna'ûn" âyet-i kerîmesinde bu dört mertebeye de işâret vardır.
Bu te'ayyünden hakîkat mülküne mi'râcı bul
Câmi-i cümle merâtib râtib ol insân isen
Olmasın nefsin hicâb-âfâk ile enfüs-nikâb
Rehzen-i Hakk deyû nefse gâlib ol insân isen