Namazın Fazîletleri

28 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz

Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri Miftahü's-Salat ve Mirkâtü'n Necât isimli risâlesinde buyuruyorlar ki :

Bilesin ki insandaki beş duyu, kalbi ünsden alıkoyduğu için yani insanın kudsî âleme yönelmesine mâni' olduğu ve insanı nefsânî isteklere doğru cezb etdiği için, Allahu Teâlâ nûr ve berekete vesîle olması için insana beş vakit namazı farz kılmışdır. Ki bu sûretle kul, huzûr ve teveccühe vakit ayırabilsin. Aldanma diyârı olan dünyaya açılan beş karanlık kapıya mukâbil beş vakit namaz Cenâb-ı Hakk'a açılan huzûr kapısıdır. İyilikler kötülükleri giderdiği gibi, namazın nûrları da dünyânın karanlıklarını giderir. Nitekim bir hadîs-i şerîfde, "Namaz büyük günahlardan sakınmak şartıyla, iki namaz vakti arasında işlenen küçük günahlara keffaretdir" buyrulmuşdur. Hakk Teâlâ Hazretleri de , "وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ" buyurmuşdur. 

Rivâyet edildiğine göre ensârdan bir genç, devamlı sûretde Resûlullah'ın arkasında namaz kıldığı hâlde, işlemedik kötülük bırakmazdı. Onun bu hâli Allah Resûlüne anlatıldı. Resûlullah, "Onun namazı yakında onu kötülüklerden vazgeçirir" buyurdular. Çok geçmedi, o delikanlı tövbekâr oldu. 

Nefsin namazı insanı kötü huylardan ve rezîlâne davranışlardan, kalbin namazı gafletden ve mâlâyâniden, sırrın namazı mâsivâya iltifatdan alıkor. Nitekim Resûlullah, "Namaz kılan kimse kime yalvardığını ve kiminle konuşduğunu bilse başka bir şeye iltifat etmez" buyurmuşdur.

Rûhun namâzı insanı azgınlık ve taşkınlıkdan alıkor. Çünkü rûhun sıfatları kuvvet bulup ortaya çıkınca nefsin sıfatları onların karşısında tutunamaz. Kalbin namazının nefsin kötü ahlâkına engel olması da böyledir. Hafînin namazı isneyniyyeti ve enâniyyeti yok eder. Zâtın namazı ise beşerî sıfatlardaki telvînin insanı yanıltmasına engel olur. Namazı bu şekilde bütün letâifiyle kılmaya muvaffak olan kimse her türlü günah ve hatâlardan korunmuş ve kurtulmuş olur. Nitekim Resûlullah şöyle buyurmakdadır, "Nefsini dünyâ işleriyle meşgûl etmeden iki rekat namaz kılan kimsenin, bütün geçmiş günahları bağışlanır". Bir başka hadîs-i şerîfde de, "Üzerine farz olan namaza kalbi, gözü ve kulağı Allah'a yönelerek duran kimse, selâm verip namazdan çıkdığında anasından doğduğu gibi tertemiz, günahsız çıkar" buyrulmuşdur. 
Diğer bir hadîs-i şerîfde de şöyle buyrulmuşdur : "Bir kul güzelce abdest alıp, namaza vaktinde durarak, rükû ve secdesinin hakkını vererek namaz kıldığında namaz ona, 'Senin beni koruduğun gibi, Allah da seni korusun' diye duâ eder. O namaz üzerinde bir nûr bulunduğu hâlde semâya yükselir ve huzûr-i ilâhîye ulaşarak sâhibi için şefâatçi olur. Bir kul da namazı hakkını vererek kılmadığında namaz ona, 'Sen beni koruyup kollamadığın, bana sâhib çıkmadığın gibi, Allah da sana sâhib çıkmasın' diye bedduâ eder. Sonra kılınmamış hükmünde olan o namaz, üzerinde bir zulmet olduğu halde semâya yükselir fakat kapılar kapalı olduğu için yukarı çıkamaz. Bir paçavra gibi dürülüp geri çevrilir ve sâhibinin yüzüne çarpılır".

Ebu'l-Hayr el-Aktâ diyor ki, "Resûlullah'ı rüyâda gördüm, dedim ki, 'Yâ Resûlallah, bana öğüt ver', buyurdu ki, 'Yâ Ebe'l-Hayr, namaza dikkât et! Ben Rabbimden öğüt istediğimde, O bana namazı tavsiye ederek, 'Sana en yakın olduğum zaman benim için namaz kıldığın namazdır' buyurdu".

Muâz bin Cebel, Peygamberimizden şöyle rivâyet eder, "Namaz bir ölçü ve tartı âleti gibidir. Kim ölçüde hakkı gözetirse ona hakkı tam olarak verilir. Ölçüde hile yapanlar hakkında, "وَيْلٌ لِلْمُطَفِّف۪ينَۙ veylün lil mutaffifîn" buyurulduğunu duymuşsunuzdur". 

Sahâbeden bir zât diyor ki,  "İnsanlar kıyâmet gününde, namazda iken bulundukları itminan ve sükûn hâliyle, namazda duydukları lezzet ve huzûra göre haşr olunacaklardır".

İbrâhim en-Nehâî diyor ki, "Namazda rükû ve secdesinin hakkının vermeyen bir adam görürseniz, çoluk çocuğuna maişet husûsunda merhametli olunuz. Çünkü böyleleri hep rızık darlığı ve geçim sıkıntısı çeker".

Denilir ki, uyanık bir mü'min abdest aldığında, şeytanlar kendisinden korkarak, yeryüzünün öbür ucuna kadar kaçarlar. Çünkü o mü'min sultânlar sultânının huzûruna durmaya hazırlanmışdır. Namaza başlayan kul, "Allahuekber" deyince, İblis kendisini bir perdenin arkasına gizler. Kul ile İblis arasına kudret-i ilâhî eseri bir perde çekilir ve Cenâb-ı Hakk o kulunu merhametiyle karşılar. Eğer tekbîr alırken kulun kalbinde Allah'dan daha büyük bir varlık olmazsa, kendisine "Doğrusun" denir ve onun kalbinden arşın melekûtuna yükselen bir nûr parıldar. Bu nûr sâyesinde, o namaz kılan kimseye, göklerin ve yerin melekûtu ve esrârı münkeşif olur. O nûr mikdarı hasenât da onun amel defterine yazılır. Gâfil bir kimse de namaza durduğunda, bir damla bal üzerine sineklerin üşüşmesi gibi, şeytanlar onun başına üşüşürler. Tekbîr aldığında kalbinde Allah'dan daha değerli bir varlık varsa, kendisine "Yalancısın" denir ve kalbinden çıkıp etrafı bürüyen kara bir duman sebebiyle semâvâtı müşâhede edemez. Zamanla bu duman perde hâline gelir ve şeytan onun kalbini tasarrufu altına alır. Namazdan çıkıncaya kadar onun kalbine vesvese tohumları eker, o kimse, ne okuduğunu ve ne kıldığını bilemez hâle gelir.

Denilmişdir ki, namaz için tekbîr aldığın zaman Allahu Teâlâ'nın sana  bakdığını ve gönlündekini bildiğini bilesin. Müşâhede ehlinden olmayan kimseler, namaz kılarken âhireti düşünmeli, cenneti sağ, cehennemi sol yanlarında tasavvur etmelidir. Çünkü namazda ahireti düşünmek, vesveseyi ve fuzûlî düşünceleri keser. 

Denilmişdir ki, "Gerçek namaz, mahviyyetle, tevâzuyla, pişmanlıkla kılınan namazdır. 'Allahım Allahım' diyerek Hakk'a el açıp ilticâ ederek kılınan namazdır. Bu şekilde kılınmayan namaz, eksikdir". Nitekim Cüneyd-i Bağdâdî'ye namazın farzlarından sorduklarında, "Dünyâ alâkasından kesilmek, bütün düşüncesini ve huzûr-i kalbini Hakk'ın yüce katında toplamakdır" diye cevâb vermişdi.

Allah Resûlü, "Münâfıkların huşûundan Allah'a sığının" buyurunca ashâb, "Münâfıkların huşuû nasıl olur yâ Resûlallah?" diye sordular, Allah Resûlü, "Beden zâhirde huşûda fakat kalb nifakda" buyurdu.

Anlatıldığına göre İbrâhim aleyhisselâm namaz kılarken, kalb atışları bir mil mesâfeden duyulurmuş. Hazret-i Âişe'nin rivâyetinde göre, Resûlullah namaz kılarken göğsünden tencere fokurtusuna benzer sesler işitilirdi. Hattâ bu ses, Medîne'nin bazı sokaklarından bile duyulurdu. 

İmâm-ı Zeynelâbidîn namaz kılacağı vakit, yüzünün rengi sararırdı. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda, "Benim kimin huzûruna çıkacağımı biliyor musunuz?" derdi.

Mûsâ bin Cafer'e "İnsanlar senin önünden geçerken namazını bozuyorlar" dediler, buyurdu ki, "Benim huzûrunda durduğum zât, bana onlardan daha yakındır". 
Namaz lugatde duâ demekdir. Lugatin dışında da öyledir. Çünkü namazı tam ma'nâsıyla kılan bir kimse, kalbiyle ve kalıbıyla Allah'a yönelince, sanki bütün uzuvları dil kesilir ve Allahu Teâlâ'ya zâhiren ve bâtınen duâ eder. Allah'a her şeyiyle duâ eden kimsenin duâsı reddolunmaz. Allah, va'd-i ilâhîsi gereği bu duâyı kabûl eder. Çünkü "ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ üd'ûnî estecibleküm" buyurmuşdur. Sadâkatle duâ eden kimse, yakîn nûruyla aradaki perdeleri yıkıp yok eder ve doğrudan Rabbü'l-âlemîn Hazretlerinin huzûrunda bulunur.

Ol Hudâ'nın kullarına ulu ihsânı namaz
Menzil-i a'lâya çün ref' eyler insânı namaz
Var 'ibâdâtın beğim çok gerçi envâ'ı velî
Anların pes cümlesinin şems-i tâbânı namaz

Listeye geri dön