13 Ekim 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Onu teşhîs etmeğe lüzûm yok ki, dervîş olma istidâdı olan kişi kendisi gelir zâten. Veyâhud şeyh, mürşid, arzu ederse, onu celb eder, alır. Meşâyih, sevdiği adam olursa, nazarıyla alır. Meselâ ben bazısına bakıyorum, seviyorum onu, alıyorum. Onun haberi bile olmaz. Bir daha ayrılmıyor benden. Bi inâyetillah, bi izzetillah, bi kudretillah, bi heybetillah, bi celâlillah, bi cemâlillah, böyle de olur. Bazen duâ ile alınır, bazen nazar ile alınır. Bir de size şunu söyleyeyim ki, hayatda en lezzetli meclis, zikrullah meclisidir ve âşıkların bir araya cem olmasıdır.
Efendi Hazretleri son cümlesiyle zikir meclislerinin câzibesine işâret buyurmuşlardır. Zîrâ pek çok kimse bu meclislerin feyz ü bereketi sâyesinde hak yola gelmişdir, sırât-ı müstakîme girmişdir. Zâten zikrullahı alenî yapmakdan maksad da budur yani gâfilleri uyandırmak ve halkı Hakk'a davet etmek içindir. Niceleri bu davete icâbet etmişdir, bundan sonra da edecekdir.
Efendi Hazretleri sohbetin devamında buyurdular ki :
Bazen mürîd de şeyhini çekebilir, alabilir. Allah o kuvveti vermişdir ona. Hakîkaten öyledir. Bak, Amerikalıların nazarı fazla, onlar bizi buraya çekiyorlar.
Büyük bir veliyullah vardı, uzun zamandır halvethânesinde ibâdet yapıyordu. Diyor ki, "Bir gün canım sıkıldı ve dışarı çıkmak ihtiyâcını duydum. Sonra çıkdım ve bilmeyerek gidiyorum yani nereye gitdiğimi bilmeden gidiyorum, beni bir kuvvet çekiyor. Epey bir müddet yürüdükden sonra bir ibâdethâneye geldim, orada bir delikanlı, ibâdet ediyordu. Bana dedi ki, 'Şeyh Efendi, size bir sorum var, lütfen benim bu müşkülümü hallediniz'. Ben onun sorusuna cevâb verdim ve anladım ki, o çocuğun gönlü beni oraya çekdi. Ve kendisinden ricâ etdim dedim ki, "Bir dahaki sefere lütfen sen bana gel çünkü ben ihtiyârım, bu kadar yolu yürümem zor, sen gençsin, kolayca gelirsin".
Benim başıma da geldi. Bir kaç defa anlatdım ama burda tekrar söyleyeyim. 60 ihtilâlinde bizi bi-gayr-ı hak alıp götürdüler. Ben siyâsî bir adam değilim, bir partiyle filan da alakam yok. Haksız yere hapishâneye götürdüler beni. Gitdim, orda bir adam var, iftirâya uğramış, hapishânede kalmış, Hulki Bey nâmında birisi. Beni görünce dedi ki, "Ben duâ etdim Cenâb-ı Hakk'a, dedim ki, yâ Rabbi buraya bir mürşid gönder, ben ona bîat edeyim". Dedim "Yâhu böyle duâ mı olur! Yâ Rabbi beni burdan âzâd et, ben burdan çıkayım, dışarıda bir mürşid bulayım deseydin ya. Beni niye buraya getirdin". Sonra beni koyverdiler, berâat etdim. Anladım ki o adamın duâsı beni oraya götürdü. Yâ Rabbi beni burdan âzâd et de dışarıda bir mürşid bulayım diyeceğine, buraya bir mürşid gönder diye duâ etmiş, yani ayağına mürşid çağırıyor. Beni götürdüler içeriye. Bazen de öyle oluyor işte. Bazen mürîdân Allah'a âşık olursa, Allah'a karîb olursa, mürşidini ayağına getirir.
Şimdi size bir sır söyleyeceğim. Ben, fakîr, geçen sene Amerika'ya gelmek istemiyordum. İstanbul'daki Amerikan konsolosluğundan vize almadan, Paris'e gitdim. Sonra ısrâr etdiler, Paris'de Amerikan sefâretine gitdik, aynı gün bize vize verdiler, buraya geldik. İstedikleri için oldu bu iş. Yoksa Paris'de bir gün içinde vize almamızın imkânı ihtimâli yokdu.
Bak bu sene ne oldu. Dükkanda oturuyorum, bir Alman kadın, bir de bir bey içeri girdiler. O Alman kadın, benden on beş gün evvel bir mal almışdı, borcu vardı. Ben kadını tanımıyorum. "Param yok" dedi. "Al götür sonra parayı getirirsin" dedim. O kadın borcunu ödemek için dükkâna geldi, beyiyle beraber geldiler. Sonra ben yanımda çalışan arkadaşa dedim ki, "Bunlar ne millet? dedim. "Alman bunlar" dedi. "Yok, bu bey Amerikalıya benziyor" dedim. "Kadın Alman ama bey Amerikalı". Sonra sorduk, nerelisin diye. Dedi, "Amerikalıyım". Ben dedim, "Geçen sene Amerikaya gitdim" dedim. "Niye gitdin" dedi. "Ben şeyhim, orda zikrullah yapdık" dedim. Adam cebinden kartını çıkardı verdi, "Ben İstanbul Amerikan konsolosuyum" dedi. "Bu kartı al, gelin işinizi göreyim" dedi. Sonra gitdik, işimizi hemen halletdi.
İşte gördünüz ya, sizin gönlünüz yapdı bu işi. Yoksa adam benim dükkanıma nerden gelecek, ben ona durup dururken Amerika'ya gitdiğimi niye söyleyeceğim filan. Gönül bu! Çünkü seven ile sevilen arasında manevî bir râbıta vardır, o manevi râbıta ile biri diğerini çeker.
www.muzafferozak.com