Ne Neyle Temizlenir?

17 Aralık 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

İsmail Hakkı Bursevi

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Kitabü'l-Hitâbında buyuruyorlar ki :

Havâss-ı zâhirenin tahâreti, muhtâcün ileyh olmayan idrâkâta ıtlâkındandır. Pes, sem' ve basar ve şemm ve zevk ve lemsini muhtâcun ileyh olmayan müdrikâta sarf ile tencisden hazer lâzımdır. Ve a'zânın tahâreti, mevâzîn-i 'akliyye ve ahkâm-ı şer'iyye ve nesâyih-i tenbîhâtdan ma'lûm olan i'tidâlât dâiresinden hâriç olan tasarrufâta ıtlâkdandır. Husûsan lisân ki anın iki vech ile tahâreti vardır. Biri samta mahsûsdur meğer ki mâni'i ve mukayyedi ola. Ve biri dahi ta'bîr etdiği umûrda mürâ'at-i 'adle mahsûsdur. Pes, bir nesnenin beyânında naks  etmeye. Ve içinde olmayup zâtı iktizâ etmediği ziyâde nesne ile dahi vasf eylemeye. Ve illâ zulümdür ki şehâdet-i zûr kabîlindendir. Ve bir harfi harf-i âharla tercüme eylese ki, ma'nâlarında tefâvüt olsa, fâ ile vav gibi, aslı tegayyür etmiş olup sâdıklar zümresinden hâriç olur. Bazı kütüb-i münzelede gelir ki, "Acibe rabbüke men meşâ bilâ erübe ve men dahike bilâ 'aceb". Yani hükm-i ilâhî budur ki insan bir mevzi'den bir mevzi'ye zarûret-i kaviyye olmadıkça hareket ve meşy etmek ve muktezî bulunmadıkça hande yani gülmek menhîdir.

Ve hayâlin tahâreti, i'tikâdât-ı fâside ve tahayyülât-ı redîe ve a'mâl-i emânî meydânında cevelândandır. Ve bu ma'nâ ziyâde su'ûbetinden ekall-i kalîle müyesser olmuşdur. Anın içün emânî ve emsâli zemmolunmuşdur. Husûsâ ki sıfat-ı yehûddur. Nitekim Kur`ân'da gelir, "تِلْكَ اَمَانِيُّهُمْۜ  tilke emâniyyühüm". Ve gene gelir, "يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍۚ yeveddü ehadehüm lev yu'mammerü elfe senetin". 

Ve zihnin tahâreti, efkâr-ı redîe ve istihzârât-ı gayr-ı vâkı'a ve gayr-ı müfîdedendir. Bazı havâss-ı evliyâ buyurmuşdur ki, "Elli senedir ki mâsivâullah fikri derûnuma girmemişdir ve Hakk'dan gayrı hiç bir mülâhaza bana el irgürmemişdir". 

Ve 'aklın tahâreti, netâic-i efkâr ile tekayyüddendir. Marifet-i Hakk'a ve garâib-i havâss ve ulûm ve esrâra muhtas olan mevazî'de. Zîrâ 'akl nihayet ma'rifetden kâsır ve gâyet idrâkden 'âcizdir. Pes, kuds-i zâta mülâyim olan 'adem-i tekayyüddür. 

Ve kalbin tahâreti, tevzî'-i himem ve teştît-i 'azâimi mûcib olan ta'allukâtla tekallübdendir. Ve ta'allukâtın dahi esbâb-ı celiyye ve hafiyyesi vardır. Sırrına mühtedî olup ana göre 'amel etmek lâzımdır.

Ve nefsin tahâreti, ağrâzdan ve belki kendi aynındandır. Zîrâ nefs, âmâl ve emânî ve ta'aşşuk-ı eşyâ ve netâic-i ezhân ve tahayyülât olan teşevvükât-ı kesîrenin hamîresidir. Pes, bu makûle umûr-ı rezîleye mâye olan nefsi, aslından kal' edüp, fer'inden dahi bi'l-külliye necât ve elvâsından tahâret-i zât lâzımdır. 

Ve rûhun tahâreti, Hakk Te'âlâ'dan mercû olan huzûz-i şerîfedendir. Ma'rifet ve kurb-ı zât ve müşâhede ve sâir na'îm-i rûhânî ile ihtizâz gibi. Zîrâ demişlerdir ki, şol emr ki senin üzerine hükmü gâlib olur, ya tabîidir, mutlakâ celb-i menfa'ate müte'allik olsun, istifâde-i lezzât-ı cismâniyye gibi. Veyâ def'-i mazarrata müte'allik olsun, esbâb-ı âlâm-ı bedeniyyeden ihtimâ ve perhiz gibi. Veyâhud rûhânîdir, 'ulûm-i nâfi'a iktisâbına ve ahlâk-ı mahmûde tahsîline ihtimâm ve cehâlât ve ahlâk-ı mezmûmeden ictinâba i'tinâ gibi. Veyâhud nefsânîdir, câh ve mansıb-ı şerîfe ile tekayyüd ve ağrâz-ı nefsâniyyeyi münâfî olan nesneyi ref' etmek gibi. Çünkü nefs hamîretü'l-emânî ve teşevvükâtdır. Pes, her ne makûle ma'nâ ki seni vasat-ı i'tidâlîden etrâf-ı rûhâniyye-i nefîseye ve tabi'iyye-i hasîseye ve gayrilere ictizâb ve incizâbdan hâlî olmaya, andan mutlakâ tahallus ve tahâret gerekdir. Bir vech ile ki, aslâ anda mâsivâullaha iltifât bulunmaya. Nitekim Kur`ân'da gelir, "مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى mâ zâga'l-basaru vemâ tagâ". Ve ta'aşşuk değil belki tahdîs-i nefs bi't-ta'aşşuk etmekden bile hazer eyleye. Zâhiren ve bâtınan maksûd olan tâharet-i rûhdur. Yani rûhun zamân-ı iritbât-ı tedbîriyyede sıhhat-i mizâc-ı tabiî ve ana muttasıl olan havâss-ı muzırradan mütelleves olduğu nesnelerden halâsıdır. 

Ve hakîkat-i insâniyyenin tahâreti, cem'iyyet-i insâniyyede olan me'ânî ve hakâyıkın fıkdânından ve tağyîr-i tecellîdendir ki hakîkat-i kâbilin ahkâm-ı imkâniyyeden selâmetine mevkûfdur. Ekser-i nâs ise bu ahkâmda kesretin zebûnu ve mağlûbudur.

Ve sırrın tahâreti Hakk-ı mutlak-i câmi'a ittisâli ve ahkâm-ı takyîdiyyenin zevâliyledir. Ve sırrdan murâda, hisse-i tecellî-i cem'îdir ki Hakk'ı mutlaka ol hisse haysiyetiyle müstenid ve mürtebıtdır. Ve ahkâm-ı takyidiyyeden murâd, ol tecellîye meclâ olan ve anı takyîd eyleyen 'ayn-ı sâbite ile ma'iyyet sebebiyle 'ârız olan umûrdur. Zîrâ her tecellî ve sıfâtının ahkâmı, mir`âtı olan meclâya tâbi'dir. Ve bu tahâret-i mezkûre isticlâb-ı rızk-ı hissî ve ma'nevî edüp, bâ'is-i ziyâde olur. Nitekim hılâfıyla ittisâf, sebeb-i noksandır. Nitekim hadîsde gelir, "Düm 'ale't-tahâreti yüvessa' 'aleyke'r-rızk". Yani tahâret-i zâhire ve bâtıne üzerine dâim ol, tâ ki rızkın her yüzden müvessa' ola.

Listeye geri dön