1679 senesinde dünyâya gelen Neccârzâde Rızâ Efendi, ilim tahsîlinden sonra Hazret-i Hüdâyî Âsitanesi Şeyhi Ya'kûb Afvî Efendi'nin tavsiyesiyle Celvetî meşâyihinden Mustafa Fenâyî Efendi’ye intisâb ederek seyr-i sülûkünü tamamladı. Beşiktaş Mevlevîhânesi Şeyhi Mesnevîhân Mehmed Memiş Efendi’den Mesnevî okudu. Gazâya iştirâk için Edirne’ye gittiğinde, Nakşibendî-Müceddidî Şeyhi Arapzâde Mehmed İlmî Efendi’ye bende oldu ve bir müddet sonra da kendisinden hilâfet aldı. İstanbul’a döndüğünde, bir müddet Beşiktaş’daki Sinan Paşa Camii’nde imâmet hizmeti yaptı. Bu câmi-i şerîfin yanında bulunan ve daha sonra kendi adıyla anılacak olan tekkeyi ihyâ ederek tâlibleri irşâda başladı. Neccârzâde Hazretleri, 1746 senesinde Hakk'a yürüdü ve tekkesinin hazîresine defnedildi. Kabr-i şerîfinin üzerine daha sonra bir türbe inşa edildi. Tevhîd, münâcât ve na'tlarla dolu çok kıymetli bir dîvânı vardır. Aşağıdaki nutk-i şerîfi de dîvânındaki na't-ı şerîflerden biridir.
NA'T-I ŞERÎF
Lebin vasfında sultânım dehân âşık zebân âşık
Sana ey mihr-i tâbânım zemîn âşık zamân âşık
Vücûd-i âleme bâis vücûdun olduğu zâhir
Mine’l-evvel ile’l-âhir sana kevn ü mekân âşık
Eğer mahfî eğer peydâ vü ger âkil eğer şeydâ
Senin şevkin ile cânâ nihân âşık ayân âşık
Usûl-i sôfiyân ile budur âyin-i etvârı
Döner çarh-ı tahayyürde ider devr-i revân âşık
Gören âşık cemâl-i bâ-kemâlin görmeyen âşık
O gül ruhsâra billâhî hudâvend-i cihân âşık
Eyâ sultân-ı mahbûbân buyur erbâb-ı aşk içre
Desinler İbn-i Neccâr'a budur ibn-i filân âşık NAĞME-İ AŞK