Nefs-i Emmâre

3 Mart 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs

Nefs, aslında tek bir şeyden ibâretdir, farklı farklı nefsler yokdur insanda ama sıfatları değişir nefsin. Sıfatları değişdikçe de ismi değişir. En alt mertebesine emmâre derler. Yukarıya doğru altı mertebesi daha vardır. Bu mertebede nefse emmâre denilmesinin sebebi, dâimâ kötülüğe, isyâna meyletmesindendir,  dik başlı olup Allah'a itâat etmemesindendir. Nefs-i emmârenin isyâna, kötülüğe, günaha meyli o kadar fazladır ki bunu ifâde etmek için mübâlaga sîgası kullanılmışdır, emmâre denilmişdir.

Nefs-i emmâre sâhibi, Allah'ın emirlerini ve yasaklarını dinlemez, hudûdullaha aldırış etmez, günahmış, ayıpmış, hesâbı varmış, cezâsı varmış, cehennem varmış, azâb varmış, hiç umursamaz ve dâimâ arzularının, isteklerinin peşinden gider. "اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ inne'n-nefse le emmâretün bi'-s-sûi" âyet-i celîlesi işte bu nefse işâret eder.

Her nefs mertebesinde olduğu gibi nefs-i emmârenin de dereceleri vardır. Yani her nefs-i emmâre sâhibi aynı durumda değildir. Kötüsü vardır, kötünün kötüsü vardır, kötünün iyisi vardır. Bunların en şerlileri, kâfirlerdir, müşriklerdir, münâfıklardır. Daha az şerlileri, mü'min oldukları hâlde Allah'a âsî olanlardır yani fâsıklardır, fâcirlerdir. En kötüleri ise hem Allah'ı tanımayan hem de zâlim olanlardır. Bunlardan her türlü kötülük gelebilir, her türlü denâeti işleyebilir böyle kimseler. Nitekim târihde pek çok misâli vardır bunların. Firavun gibi, Nemrud gibi, Hitler gibi, Stalin gibi adamlar bu sınıfdandır.

Nefs-i emmârenin belli başlı sıfatlarına gelince. Bunların birincisi kibirdir, enâniyetdir, kendini büyük görmekdir. Diğer kötü huylar hep bu sıfatdan neşet eder. Meselâ gadab vardır nefs-i emmâre ehlinde ama gadab kibrin bir tezâhürüdür aslında. Neden? Çünkü insan kendisini muhâtabından yüksek görmese, gadablanamaz ki. Muhâtabını kendinden aşağıda gördüğü için kızar insan, sinirlenir, bağırır, çağırır, döver, söver. Hased de kibirden kaynaklanır. Çünkü hasedçi, hased etdiği kişiyi nimete lâyık görmediği için, o nimete kendisini lâyık gördüğü için hased eder. Mal sevgisi ve makâm sevgisi de böyledir. Kişi kibrini mal çokluğu ile, makâm yüksekliği ile isbât etme derdindedir çünkü. Hattâ bir hastalık vardır nefs-i emmâre ehlinde, şık giyinme, güzel görünme, pahalı ve süslü elbiseler giyme hastalığı ki bu da kibirden neşet eder. Gene nefs-i emmâre ehlinde gördüğümüz bir hastalık vardır, darılma hastalığı, küsme hastalığı, alınma hastalığı, bunun da kaynağı kibirdir, enâniyyetdir. Kendini yüksek görmese neden darılsın insan, neden kapris yapsın. Yine beğenmeme hastalığı da böyledir, müşkülpesentlik, mükemmeliyetçilik, bunlar da yine kibirden, enâniyyetden kaynaklanır. Daha pek çok tezâhürü vardır kibrin, hepsini burada saymak mümkün değil.

Bir diğer sıfatı da cehâletdir nefs-i emmârenin. Ama bu cehâlet bizim bildiğimiz cehâlet değildir. Yani okula gitmeyen, kitâb okumayan, ilim tahsîl etmeyen kimselerin cehâletinden bahsetmiyoruz burada. Zîrâ âlim olduğu hâlde, hattâ allâme olduğu hâlde nefs-i emmâre ehlinden olan bir alay adam vardır. Peki nedir bu cehâlet? Allah'ı bilmemek, Peygamber'i tanımamak, nereden gelip nereye gitdiğini bilmemek, insaniyetinin farkında olmamak. İşte nefs-i emmârenin cehâleti budur. Hakk'ın emrine tâbi olmamasının, hayvan gibi yaşamasının sebebi de budur nefs-i emmâre ehlinin. 

Üçüncü bir sıfatı da akılsızlıkdır, ahmaklıkdır. Ama bu da bizim bildiğimiz akılsızlık, geri zekâlılık yâhud delilik filan değil. Peki nedir bu akılsızlık? Hayrı şerri seçememek, eğriyi doğruyu ayırd edememek, faydayı zararı ayıramamak. Şifâ diye zehiri, doğru diye yanlışı, iyi de kötüyü tercih etmekdir. Kısacası kendi menfaatinin nerede olduğunu bilmemek, kendi zararına çalışmakdır. Halbuki öyle adamlar var ki kimsenin aklını beğenmiyorlar, kendi akılları ile övünüp duruyorlar, kendilerini dâhî zannedenler bile var bunlar arasında. Peki nereden anlıyoruz bunların ahmak olduğunu? Dünyâ hayâtı fânî, âhiret hayâtı bâkîdir, bu fânî hayât için gece gündüz çalışan, her türlü eziyet ve cefâyı göze alan ama bâkî olan hayâtı için hiç bir şey yapmayan adam ahmak değildir de ya nedir? Başka bir misâl verelim. Uyuşturucu kullanan bir kimse, kendi eliyle, kendi parasıyla, kendi sağlığını mahvetmekdedir, aklı olan bir kimse böyle bir şey yapar mı? Diğer bir misâl de şu. Öyle ahmak adamlar var ki, kendi elleriyle kendi hayatlarını tehlikeye atıyorlar, spor adı altında bir takım şeyler yapıyorlar, araba yarışı, motorsiklet yarışı, yâhud boks. Hiç aklı olan adam kendi hayâtını tehlikeye atar mı?

Nefs-i emmâre yedi başlı bir ejderhâ gibidir. Hem çok kuvvetlidir, hem de pek çok yönü vardır onun, türlü türlü hîleleri, çeşit çeşit askerleri, kuvvetleri, silahları vardır. Bir tarafını yok etmekle, nefsi ezmek mümkün değildir. Öyle kolay kolay alt edilemez nefs-i emmâre, büyük bir mücâhede lâzımdır bunun için. Herşeyden evvel de Allah'ın yardımı lâzımdır, ilk şart budur. Nitekim, "اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ" bu hakîkate işâret eder. Yani Allah'ın inâyeti olmazsa, Allah tevfîkini refîk etmezse, hiç kimse nefsini mağlûb edemez, onu mahkûmiyyeti altına alamaz. Onun için dâimâ Allah'a yalvarmak lâzımdır, O'na ilticâ etmek lâzımdır, O'nun yardımını istemek lâzımdır.

Peki nasıl kurtulur insan bu nefs-i emmârede, neler yapmak gerekir bu nefsin elinden kurtulmak için, onu da inşâallah sonraki yazılarımızda îzâh edeceğiz.

Listeye geri dön