Nefs-i Mutmainne

4 Mayıs 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Etvar-ı Seba
Etvâr-ı Seb'a dâirelerinin dördüncüsüdür. Nûru beyazdır. Kur`ân'daki delîli, "يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ" âyetidir. Alâmeti, nefsin kötü sıfatlarından arınmış olmakdır. Nefs-i Mutmainne ehlinin belli başlı alâmeti, Hakk'ın rızâsı olmayan işleri kerih görmesi ve nefsinde günaha bir meyil ve istek kalmamasıdır. Sâlik bu makâmda, "وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ" sırrına mazhar olur. Yani gafletden tamâmen kurtulur, ihsân makâmına erer. Bu makâmda sâlike, rûh-ı Resûlullah ile âşinâlık hâsıl olur. Bu makâm ehli, Hakk'ın "ircıî" hitâbına mazhar olur, onun için sâlik kendini rüyâda idâm edilmiş görür yâhud bir koçu kurban ediyor görür. Yine bu mâkam ehli, kıyâmetin kopduğunu görür, göklerin yıkıldığını görür. Bu tavırdaki sâlikin sıfatları ihlâs, tevekkül, riyâzat, ibâdet, şükür ve rızâdır.

Peygamberlerin ve velâyet-i hâssa sâhibi olan büyük velîlerin seyr u sülûkü bu mertebeden başlar. Onlar hilkatleri itibariyle Nefs-i Mutmainne mertebesindedirler. Masûmiyyetlerinin sebebi de budur zâten. Çünkü aslâ günaha, kötülüğe meyletmez onlar. Hattâ iğrenirler, tiksinirler böyle şeylerden. Kur`ân'da bunun misâli Yûsuf kıssasındadır. Züleyhâ, kendisi nefs-i emmâre ehlinden olup, kendisi gibi nefs-i emmâre sâhibleri için son derece câzib bir teklifde bulunmuşdu Yûsuf aleyhisselâma. Ne var ki, Yûsuf Nebî, Nefs-i Mutmainne ehlinden olduğu için, ateşden kaçar gibi kaçmışdı ondan. Ve şöyle demişdi, "مَعَاذَ اللّٰهِ اِنَّهُ رَبّ۪ٓي اَحْسَنَ مَثْوَايَۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ". Meâli şu : "Allah'a sığınırım! Muhakkak ki O'dur benim Rabbim, o beni güzel bir mevkiye getirmişdir". İşte burada zikredilen güzel mevki, nefs-i mutmainne makâmıdır. 

Etvâr-ı Seb'a usûlüne göre seyr u sülûk eden sâliklerin bu mertebedeki zikri İsm-i Hakk'dır. Hikmeti şudur. Mülhime'den Mutmainne'ye yükselen sâlik, ihlâsa ermişdir ama henüz nefsini yok etmemişdir. Bu esmâ ile nefsini ifnâ eder. Yani ölmeden evvel ölür. İkincisi, sâlik bu mertebeye kadar, eğri- doğru, iyi-kötü, lutuf-kahır gibi ikilikler içindedir. Yani olana bitene hep bu isneyniyyet gözlüğüyle bakar. Halbuki Allah abes bir şey yaratmamışdır, Hakk ne murâd etdiyse, hakdır, güzeldir, hoşdur. Bu zikrin tesiri ile sâlik, her şeyi Hakk'dan görmeye başlar, her şeyi hoş karşılar, hiç bir şeyi abes görmez. Bu da onu bir sonraki mertebe olan Nefs-i Râdıyye'ye götürür.
Listeye geri dön