6 Mayıs 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Nefsin mertebeleri olduğu gibi, her mertebenin de kendi içinde bir takım dereceleri, seviyeleri vardır. Meselâ nefs-i emmâre ehlinin hepsi aynı durumda değildir. Kötüsü vardır, kötünün kötüsü vardır bir de ehven-i şer olanları vardır. Meselâ bazısı günah işler, pişmanlık duymaz, bir de günahıyla iftihar eder. Bazısı ise günah işler, pişmanlık duymaz ama îmânı olduğu için utanır, günahlarıyla iftihar etmez. Kimisinin günahları şahsîdir, zararı kendinedir. Bazısı zâlimdir, halka eziyet eder, cefâ eder. Bazısının zulmü küçükdür, kendi çapındadır. Bazısı milyonlara zulmeder. "اُو۬لٰٓئِكَ كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّۜ ülâike ke'l-enâmî belhüm edall" âyet-i celîlesi nefs-i emmâre ehline işâret eder. Bunların bir kısmı, tıpkı hayvanlar gibidir, yer, içer, yatar, nefsi neyi arzu ediyorsa onu yapar. Bir kısmı hayvanlardan da beterdir, Şeytan gibidir bunlar, hîleleriyle, zulümleriyle millete çile çektirirler.
Levvâme mertebesinde de vardır bu seviye farkları. Levvâme'nin başlarında bulunan bir kimse, ekseriyâ nefsine yenik düşer. Günahdan, kötülükden kendisini alıkoyamaz, nâdiren tövbe eder, pişmanlık duyar. Meselâ namazı bir kılar bir kılmaz, kılmadığında pişmanlık duyar ama çok kuvvetli bir pişmanlık değildir bu. Levvâme'nin ileri seviyesinde bulunan kimse ise, sık sık günah işlemez, arada bir gaflete düşer, sonra hemen kendisini toparlar. Yine namaz misâlinden gidecek olursak, namazı nâdiren kazâya bırakır, onda da derin bir pişmanlık duyar.
Mülhime mertebesindeki derecelere gelince. Mülhime'nin başlarında bulunan bir kimse, ibâdetleri tâatleri zorlanarak yapar, yorulur, pek zevk alamaz ibâdet ve tâatden, halbuki ileri derecesinde iş kolaylaşır, hem yorgunluk duymaz, hem de zevkle yapar, şevkle yapar ibâdetini. Mülhimenin başlarında, ibâdet ve tâata bir meyil vardır ama bu sevâb kasdıyladır, cennet arzusuyladır. Nihâyetinde ise bunlar önemini kaybeder, Allah rızâsı öne çıkar, ihlâs önem kazanır.
Mutmainne'ye gelince. Bu mertebeyi üçe ayırabiliriz. Başı, ortası ve sonu. Başı ve ortası muhâtaralıdır Nefs-i Mutmainne'nin. Yani tehlike devâm etmekdedir. Ancak nihâyetine erişirse insan tehlikeden kurutulur. Çünkü başlarda ve ortalarda henüz ihlâs kemâlde değildir. Yani muhlisdir sâlik ama muhlas değildir henüz. İhlâsı kemâle ermemiş olanlar da Şeytan'ın iğvâsından emîn olamaz. Yani Şeytan onları kandırabilir. Nitekim Kur`ân'da beyân olunmuşdur bu, "اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ" buyurmuşdur Cenâb-ı Hakk. Yani ancak muhlas olan kullar Şeytan'ın iğvâsından emîn olabilir.
Yukarıda zikredilen dört tavır, şu âyet-i celîlede özetlenmişdir : "اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْرًا عَظ۪يمًا". Önce tövbe ile Emmâre'den Levvâme'ye geçilir, sonra ıslâh-ı hâl ederek Levvâme'den Mülhime'ye geçilir, sonra ihlâs yolunu tutarak Mutmainne'ye geçilir. İşte gerçek mü'minler yani îmânlarını kemâle erdirenler bunlardır. Bunlar için büyük mükâfat vardır.