Niçin Anlayamıyoruz Niçin Anlatamıyoruz?

16 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

İlim
Şahsî müşâhedelerimiz de yapılan ciddî araştırmalar da göstermekdedir ki, maalesef milletimiz okuduğunu doğru dürüst anlayamıyor. Zâten ülkemizde okuyan pek az, okuyanlar da okuduklarını anlamazsa ne yapacağız? Diğer bir meselemiz de konuşma ile ilgili. Dikkat ederseniz en eğitimli insanlarımız bile doğru dürüst konuşamıyor, habire kekeliyor, kem-küp edip duruyor, merâmını akıcı bir uslûbla ifâde edemiyor. Daha da acı olanı, yazılı bir metni bile doğru dürüst okuyamıyoruz.

Peki acabâ niçin böyle? Memleketimizde uzun zamandır mecbûrî eğitim var, herkes yıllarca okula gidiyor. Dünyâ kadar ders alıyor, bir sürü imtihandan geçiyor. Peki nasıl oluyor da koca koca insanlar okuduklarını doğru dürüst anlayamıyor, derdini-merâmını doğru dürüst anlatamıyor?

Cevap aslında çok basit. Kendi dilimizi bilmiyoruz. Anadilimizi doğru dürüst öğrenmiyoruz. Bırakınız edebiyatını Türkçe'nin en temel özelliklerini bile bilmiyoruz. Kulakdan dolma bilgilerle hepi topu bir kaç yüz kelime ile konuşmaya çalışıyoruz. Kelime dağarcığımız çok fakir olduğu gibi kullandığımız kelimelerin ma'nâlarına da pek vâkıf değiliz, rastgele kullanıyoruz. Üstelik telaffuzumuz da bozuk, vurgularımız da hatâlı. Uzatılmayacak heceleri uzatıyor, uzatılacak heceleri kısaltıyoruz. Meselâ tarîkat yerine târikat, meclis yerine meclîs, makâm yerine mâkam diyoruz.

Dil meselesi, uzun zamandır kanayan bir yaramızdır ve bunca zamandır konuşulup tartışılmasına rağmen, düzelmek şöyle dursun, gittikçe daha da vahim bir hâl almakdadır. Milletimiz, kendi lisânından o derece bî-haber ki, bırakınız Fuzûlî'yi, Nâbî'yi, Bâkî'yi, Yûnus Emre'yi, Âşık Paşa'yı, hattâ Süleyman Çelebi'yi bile anlayamıyor. Haydi bunları da bir kenara koyalım, bize en yakın şâirlerden meselâ Mehmed Âkif'i ya da Yahyâ Kemâl'i doğru dürüst anlayan kişi gösterebilirsiniz?

Bize göre dil meselesi en büyük meselemizdir zîrâ dil düzgün olmayınca hiç bir iş düzgün olmaz. Dil bilmeyen kimse, dînini de öğrenemez. Dil, insana her iş için lâzımdır. Dil, insanlığın alâmet-i fârikasıdır. Allah, dil nimetini, bunca mahlûkât içinde yalnız insanoğluna bahşetmişdir. İnsanlar, rahatça derdlerini ifâde edebilsinler, konuşarak-yazarak anlaşabilsinler, okuyabilsinler, dinleyebilsinler, öğrenebilsinler diye. Dil bilmeyen Kur`ân'ı nasıl öğrenecek? Allah'ı nasıl tanıyacak? Buna imkân var mıdır?

Peki dilimizi niçin iyi öğrenemiyoruz? Çünkü düşünmüyoruz, tefekkür etmiyoruz, gördüklerimizi, duyduklarımızı, okuduklarımızı akıl süzgecinden geçirmiyoruz, hiç kafa yormuyoruz, fikir yürütmüyoruz. Tek derdimiz var, o da diploma almak. Onu da sırf bir işe girmek, para kazanmak, itibar sâhibi olmak için istiyoruz. 

Hiç dikkat ettiniz mi bilmem, ülkemizde yabancı dil eğitimi çok yaygın olmasına rağmen, biz onları da doğru dürüst öğrenemiyoruz. Neden? Çünkü dil demek, kavram demek, kavram demek, düşünce demekdir, tefekkür demekdir, akıl yürütme demekdir.


Pâdişâhım sen bizi vâr eyledin hikmet budur
Kudretinle kendine yâr eyledin rahmet budur
'İlm ü 'irfânın gülüyle cân dimâğın toyladın
Enbiyâlar evliyâlar erdiği lezzet budur
Listeye geri dön