5 Mayıs 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Sôfîlerin dillerinden düşürmedikleri bir tabir var. "Mûtû kable en temûtû" yani "Ölmeden evvel ölünüz". Bu öyle kolay anlaşılacak bir şey olmadığı için, bu husûsda pek çok şey söylenmiş, pek çok şey yazılmış, türlü türlü tarifler yapılmışdır. Biz burada daha önce yazılanları, söylenenleri tekrar etmeyeceğiz, bunun yerine, hepsinin bir özetini, hulâsâsını vermeye çalışacağız.
Ölmeden evvel ölmek üç türlü olur :
- Birincisi, Allah'ın emirlerine ve yasaklarına tam mânâsıyla riâyet etmekle olur. Nasıl ki ölünün bir irâdesi yoksa, kendisine yapılana hiç mukâvemet edemiyorsa, hattâ itiraz dahi edemiyorsa, insan da Allah'ın emir ve yasaklarına bu şekilde boyun eğerse, yani her emrini baş tâcı eder, her yasağından koşarak kaçar, Allah'ın ahkâmına en ufak bir itirazda bulunmazsa, ölmeden evvel ölmüş olur. Bu, şerîat mertebesidir.
- İkincisi, kişinin Allah'a teslîmiyyetinin, gassal elindeki bir ölünün teslîmiyyeti gibi olmasıdır. Yani başına gelen her türlü belâyı, musîbeti sabr-ı cemîl ile yani hoşnudlukla karşılarsa, taksîmât-ı ilâhîye itiraz etmezse, hâlinden şikâyet etmezse, her hâl ü kârda Hakk'dan râzı olur ve Hakk'ın rızâsını beklerse, ölmeden evvel ölmüş demekdir. Bu, tarîkat mertebesidir.
- Üçüncüsü, beşerî sıfatlardan soyunmakla olur. Nasıl ki ölen kişi, parasını, malını mülkünü yâhud aklını, diplomasını, ilmini kabre götüremezse, ölmeden evvel ölen zât da kendisinde bulunan her türlü beşerî sıfatı terk edip, hakkânî sıfatlara bürünmüşdür. Hadîs-i kudsîdde beyân olunduğu üzere, artık onun gören gözü Hakk', işitren kulağı Hakk, yürüyen ayağı Hakk olmuşdur. Bu da hakîkat mertebesidir.
Terk-i hazz u terk-i râhat terk-i mâl u terk-i cân
Kurb-i Hakk'a çâre istersen işbu çâra bak