27 Mart 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Definden sonra cemaat henüz dağılmağa başlamışdı, daha henüz ayak sesleriniz duyuluyordu ki kabrin içinde iki melek göründü. Ben korkudan bir köşeye büzüşdüm. Melekler kendi aralarında konuşarak mevtâyı gösterip dediler ki "Bu nasıl olsa bizim, biz önce şu oduncuyu bir hesâba çekelim". Beni hesâba çekmeye başladılar. Önce "Neyin var?" dediler. "Hiç bir şeyim yok" dedim. "Nasıl yok! Baltan var ya!" dediler. "Evet baltam var ama ben onunla ormadnan odun kesiyorum, helâlin minallah çalışıyorum" dedim. Melekler, "Sen o baltanın sapını ormandan koparmışsın. Ormanda herkesin hakkı var. O kadar insanının hakkını gasbetmişsin. Ver bakalım hesâbını!" dediler. Ne dediysem onları iknâ edemedim. "Üstelik baltanın sapını ormandan aldığına göre onunla kesdiğin ağaçlardan kazandığın para da helal olmaz, kazandığın para helal olmayınca yediğin içtiğin giydiğin her şeye haram karışmış demekdir. Bunların hesâbını bir bir vereceksin!" diye daha da sıkıştırdılar. En sonunda melekler bana dediler ki : "Biz, sana ne yapacağımızı çok iyi biliriz ama sen henüz dünyâ ehli olduğun için sana hemen şimdi azâb edemiyoruz. Yakında, nasıl olsa ölümü sen de tadacak ve bizim elimize düşeceksin, biz sana milletin malını yemenin ne demek olduğunu o zaman gösteririz" İşte korkudan tir tir titrememin sebebi budur.Korkudan zangır zangır titreyen Himmet Ağa'yı tesellî ederek yatıştırmaya çalışmışlar ve vasiyet edilen yüz altını kendisine uzatarak "Al, bu para senin hakkındır" demişler. Oduncu Himmet Ağa, "Ben para mara istemem, ben daha baltanın sapının hesâbını veremedim nerede kaldı bu yüz altının hesâbını vereceğim" diyerek parayı kabûl etmemiş.
Devletin ve milletin malı olan ormandan aldığı bir balta sapının bile hesâbını veremeyen Himmet Ağa'nın bu hikâyesi, umulur ki, haksız yere millet malını çalan, görevini kötüye kullanarak devleti ve milleti dolandıran gâfillere başIarına neler geleceğini hatırlatır. Rüşvet, irtikâb, suistimal yolları ile derleyip biriktirdikleri paraların ve malların günün birinde hesâbının sorulacağını düşünerek bu kötü alışkanlıklarından vazgeçerler, yaptıklarına pişmân olurlar ve bir an önce tövbe edip doğru yola gelirler. Ancak, aldığını yerine koymadıkça, gasbettiğini hak sahibine geri vermedikçe, kendisine hakları geçenlerle helallaşmadıkça ve bütün bunlarla birlikte yaptıklarına pişmân olmadıkça göz yaşı dökerek, tövbe ve istiğfar ederek Hakk'a yalvarıp yakarmadıkça Allah'ın azâbından kurtulmak mümkün değildir.
Haram-helal gözetmeden halkı soyanlar, fakîrleri inletip sızlatanlar, dulları ve yetîmleri ağlatanlar çok yakın bir gelecekde, çırıl çıplak soyularak kabre girecekler, orada çok ağlayıp sızlayacaklar, inim inim inleyeceklerdir ama dünya hayatında olduğu gibi yardımlarına koşan kimse bulamayacaklardır. Orada, derdlerine çok dermân arayacaklardır ama aslâ bulamayacaklardır. Mahşer günü, huzur-i İzzet'de haksız elde ettikleri malların yükü ve haramdan kazandıklarının ağırlığı boyunlarına asılacak, günahları sırtlarına yüklenecek ve her kuruşun hesâbı kendilerinden sorulacakdır. Dünyâ hayâtında pek sevdikleri ve biriktirdikleri paraları, cehennem ateşinde kızdırılarak alınlarına, yüzlerine, sırtlarına ve göğüslerine yapıştınlacak ve kendilerine : "Tadın bu haram paralarınızın tadını!" denilecekdir.
Allah cümlemizi bu gaflet uykusundan uyandırsın, bu dünyâ hırsından kurtarsın, bu dünyâ sarhoşluğundan ayıltsın ve bizlere tevfîkini refîk eylesin. Âmîn.