Ölmeden Kabre Giren Oduncunun Sorguya Çekilmesi

27 Mart 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet
Vaktiyle Kuş Kalesi denilen kasabada, ağniyâ-i şâkirînden yani hayır sâhibi zenginlerden, ilmi ile âmil ve mürşid-i kâmil olan Fârûk Şinâverdî Efendi nâmında bir zât yaşarmış. Bu mübârek zât, bulunduğu kasabanın nûrlu bir kandîli gibiymiş.
Sâhib olduğu malın, kendisine emânet olarak verilmiş olduğunu bilenlerden ve bu emâneti hayra sarfetmeğe memur bulunduğunun idrâkine erenlerdenmiş. İşte bu yüzden malını dâimâ hayra sarfeder ve insanlara maddeten ve ma'nen yardımlarda bulunurmuş. Oturduğu kasabaya câmi, tekke, mekteb, çeşme gibi bir çok hayırlar yaptırmış ve civar köylerde bir çok kuyular açtırmış, sular getirmiş ve buna benzer bir çok hizmetlerde bulunmuş. Bu zât her müslümânın hazırlaması gereken vasiyyetnâmesini de hazırlamış. Bu vasiyyetnâmede acâib bir madde varmış. Hazret, kabre konulduğu gece, kabirde kendisiyle bir gece kalacak bir kişi bulunmasını ve sabaha kadar kabirde bekleyecek olan bu kişiye yüz altın verilmesini vasiyyet etmiş. Yüz altın lira, o zaman için büyük bir servet demekmiş.  

Bir gün her fânî gibi ecel ona da erişmiş ve o da bu fânî âlemden göçmüş. Cenâzesinin kaldırılacağı gün Kuş Kalesi mâtem içindeymiş. Gözler yaşlı, kalbler mahzûn ve mağmûm idi. Merhûm, kasabaya kendi getirdiği su ile gasledilmiş, kendi yaptırdığı mescidde, kendi yaptırdığı musallâya yatırılmış, kendi ta'yîn ettiği İmâm Efendi cenâze namazını kıldırmış. Definden önce son bir vazîfe olarak vasiyyeti okunmuş ve o acâib madde herkesi şaşırtmış fakat hiç kimse kabre girmeye cesâret edememiş. Ne kadar uğraşıldıysa da işin ucunda yüz altın gibi büyük bir para olmasına rağmen halkın arasından bu işe gönüllü bir kişi bile çıkmamış. Kasaba halkının ileri gelenleri, uzun yıllar hayırlarından istifâde ettiği için herkesin çok sevdiği ve minnettâr olduğu bu zâtın vasiyyetini nasıl yerine getiririz diye kara kara düşünürlerken, tam o sırada elinde baltası ve sırtında ormandan kestiği odunlarla oduncu Himmet Ağa görünmüş. "Hah işte tam bu işin adamı" demişler ve oduncu Himmet Ağa'yı bir kenara çekerek "Himmet Ağa! Gel, sen bu büyük hayır sâhibi zâtın son vasiyyetini yerine getiriver. Burada senden cesur bir adam yok" filan diyerek zavallı oduncuya yüklenmişler. O derece isrâr etmişler ki Himmet Ağa mecbûren bu teklîfi kabûl etmiş ve Hazret'i defnettikleri mezarın bir kenarına ilişmiş. 
Ertesi gün mezarı açtıklarında Himmet Ağa'yı yüzü bembeyaz olmuş ve korkudan tir titrer görmüşler. "Ne oldu?" diye sormuşlar. Himmet Ağa durmadan sayıklar gibi "Ne balta isterim, ne baltanın sapını isterim, ne para isterim, ne pul isterim" diyormuş. Biraz sâkinleşince başına gelenleri şöyle anlatmış :
Definden sonra cemaat henüz dağılmağa başlamışdı, daha henüz  ayak sesleriniz duyuluyordu ki kabrin içinde iki melek göründü. Ben korkudan bir köşeye büzüşdüm. Melekler kendi aralarında konuşarak mevtâyı gösterip dediler ki "Bu nasıl olsa bizim, biz önce şu oduncuyu bir hesâba çekelim". Beni hesâba çekmeye başladılar. Önce "Neyin var?" dediler. "Hiç bir şeyim yok" dedim. "Nasıl yok! Baltan var ya!" dediler. "Evet baltam var ama ben onunla ormadnan odun kesiyorum, helâlin minallah çalışıyorum" dedim. Melekler, "Sen o baltanın sapını ormandan koparmışsın. Ormanda herkesin hakkı var. O kadar insanının hakkını gasbetmişsin. Ver bakalım hesâbını!" dediler. Ne dediysem onları iknâ edemedim. "Üstelik baltanın sapını ormandan aldığına göre onunla kesdiğin ağaçlardan kazandığın para da helal olmaz, kazandığın para helal olmayınca yediğin içtiğin giydiğin her şeye haram karışmış demekdir. Bunların hesâbını bir bir vereceksin!" diye daha da sıkıştırdılar. En sonunda melekler bana dediler ki : "Biz, sana ne yapacağımızı çok iyi biliriz ama sen henüz dünyâ ehli olduğun için sana hemen şimdi azâb edemiyoruz. Yakında, nasıl olsa ölümü sen de tadacak ve bizim elimize düşeceksin, biz sana milletin malını yemenin ne demek olduğunu o zaman gösteririz" İşte korkudan tir tir titrememin sebebi budur.
Korkudan zangır zangır titreyen Himmet Ağa'yı tesellî ederek yatıştırmaya çalışmışlar ve vasiyet edilen yüz altını kendisine uzatarak "Al, bu para senin hakkındır" demişler.  Oduncu Himmet Ağa, "Ben para mara istemem, ben daha baltanın sapının hesâbını veremedim nerede kaldı bu yüz altının hesâbını vereceğim" diyerek parayı kabûl etmemiş.
Efendi Hazretleri bu hikâyeyi anlattıkdan sonra buyururlardı ki :
Devletin ve milletin malı olan ormandan aldığı bir balta sapının bile hesâbını veremeyen Himmet Ağa'nın bu hikâyesi, umulur ki, haksız yere millet malını çalan, görevini kötüye kullanarak devleti ve milleti dolandıran gâfillere başIarına neler geleceğini hatırlatır. Rüşvet, irtikâb, suistimal yolları ile derleyip biriktirdikleri paraların ve malların günün birinde hesâbının sorulacağını düşünerek bu kötü alışkanlıklarından vazgeçerler, yaptıklarına pişmân olurlar ve bir an önce tövbe edip doğru yola gelirler. Ancak, aldığını yerine koymadıkça, gasbettiğini hak sahibine geri vermedikçe, kendisine hakları geçenlerle helallaşmadıkça ve bütün bunlarla birlikte yaptıklarına pişmân olmadıkça göz yaşı dökerek, tövbe ve istiğfar ederek Hakk'a yalvarıp yakarmadıkça Allah'ın azâbından kurtulmak mümkün değildir.
Haram-helal gözetmeden halkı soyanlar, fakîrleri inletip sızlatanlar, dulları ve yetîmleri ağlatanlar çok yakın bir gelecekde, çırıl çıplak soyularak kabre girecekler, orada çok ağlayıp sızlayacaklar, inim inim inleyeceklerdir ama dünya hayatında olduğu gibi yardımlarına koşan kimse bulamayacaklardır. Orada, derdlerine çok dermân arayacaklardır ama aslâ bulamayacaklardır. Mahşer günü, huzur-i İzzet'de haksız elde ettikleri malların yükü ve haramdan kazandıklarının ağırlığı boyunlarına asılacak, günahları sırtlarına yüklenecek ve her kuruşun hesâbı kendilerinden sorulacakdır. Dünyâ hayâtında pek sevdikleri ve biriktirdikleri paraları, cehennem ateşinde kızdırılarak alınlarına, yüzlerine, sırtlarına ve göğüslerine yapıştınlacak ve kendilerine : "Tadın bu haram paralarınızın tadını!" denilecekdir. 
Allah cümlemizi bu gaflet uykusundan uyandırsın, bu dünyâ hırsından kurtarsın, bu dünyâ sarhoşluğundan ayıltsın ve bizlere tevfîkini refîk eylesin. Âmîn.
Bir emânetdir sana bu mülk ü mâl
Sorulacak şübhesiz bir gün su'âl

www.muzafferozak.com





Listeye geri dön