12 Ekim 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Muzaffer Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki :
Azîz kardeşim! Dostu dostdan, eşi eşden, kardeşi kardeşden, rûhlarımızı vücûd dediğimiz bu leşden, teni cândan, seni yuvandan ve yavrundan ayıran, ma'mûrları harâb ve nâzik bedenleri türâb ve bu dünyâ hayâtını bir serâb hâline getiriveren ölüm bizlere çok yaklaşdı. Karşımıza çıkıverdiği anda aklımızı başımızdan alacak, bizleri kara yerlere çalacak ve yakınlarımıza dehşet salacak olan Melekü'l-mevt'in nefesini ense kökümüzde sezecek çağa geldik. Bir bakışla etrafındakileri teshîr eden o güzel gözleri söndüren, gül yüzlülerin renklerini sarı yaprağa döndüren, servi boyları yerlerde süründüren Azrâil aleyhisselam, rûhlarımızı kabzetmek için kapılarımızda beklemekdedir. Bu gerçeği göre göre, bir gün nasıl olsa öleceğini bile bile, hâlâ tûl-i emel peşinde koşan, mal, mülk, makam, rütbe, koltuk, cübbe ardında dolaşan, malı çoğalıp, makâmı yükseldikçe sarhoş gibi coşan ammâ farz, vâcib, sünnet dedin miydi apışan gâfillere ve şaşkınlara ne demeli? Ölenleri görmüyorlar mı, bir gün kendilerinin de öleceklerini bilmiyorlar mı? Ana, baba, hısım, akraba, kardeş ve yoldaş birer ikişer âhiret yolculuğuna çıkıyorlar. Her gün ölümün pençesine takılmış binlerce kervan kalkıyor. Son bineğimiz olan cansız at ki, tabutumuzdur kapılarımıza dayandı, saç sakal beyaza boyandı, bedenimizin her yanında ağrılar, sızılar uyandı. Azrâil aleyhisselamın öncüleri ve habercileri olan hastalıklar, rahatsızlıklar, ârızalar bile çoğumuzu gaflet uykusundan uyaramıyor. Dünyâya öylesine bağlanmışız ki, bu gerçekleri bile sezemiyoruz.