Ölümden Sonraki Hayat - TV Sohbet - 25 Nisan 1984 ABD

16 Ağustos 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Ruh
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin 18 Nisan 1984 târihli sohbetlerinin devâmı mâhiyetinde olan bu sohbetlerinde sunucunun ölümden sonrası hakkında bilgi istemesi üzerine buyurdular ki :
Dilimizin döndüğü kadar, aklımızın yetdiği kadar, Hakk'ın bize bildirdiği bilgi kadar söyleyebiliriz. Yani bu beyânâtımızla her şey tamâmen ifâde edilmiş demek değildir. Bir bahçeden bir gül gibi yani. Çünkü bu geniş bir mevzu, hayât neyse, bu kâinâtı tarîf, memât da onun gibi yani maneviyyâtı da rûh kısmı da öyle. Âhiret kısmı, bu kâinâtın rûh kısmı. Lavozyer'in bir kânûnu var, "Yokdan bir şey vâr olmaz, vardan yok olmaz" kabîlinden. Bu islâmî bir şeydir ve Hazret-i Ali'nin Kasîde-i Tâiyye'sinden bu kayıt vardır. Bu böyledir. Yani kâinât Hakk ile kâimdir. Hakk'dandır, Hakk yaratmışdır, Allah'la kâimdir yani. Böyle olunca, bir şeyin yok olması, Hakk'ın yok olması demekdir. 
Şimdi, ölüm geldiği vakitde, toprakdan hâsıl olan vücûd, gene toprağa rücû etdiği gibi, rûh da âlem-i berzaha gider. Yani bu âleme gelmeden evvel, âlem-i ervâhda idi, o âlemden bu âleme gelmişdi, bu âlemden sonra rûhun gideceği yer, âlem-i berzahdır. Âlem-i berzah, dünyâ ile âhiret arasındaki bir âlemdir. Dünyâ ile âlem-i âhiret arasındaki berzahdır. Tâ bu kâinâtın yıkımına kadar, buradan giden rûhlar, orada herkes makâmına göre bir mevkî işgâl eder. İnşâallah onları da biraz îzâh edeceğim bugün, konuşacağım. 
Bazı dînlerde bir adam öldü mü, istirahata kavuşduğunu zannediyorlar. Değil! Bu yanlış bir kâidedir. Çünkü neden? Zâlim ile mazlûm her ikisi de öldüğü vakitde istirahata kavuşursa, mazlûmun görmüş olduğu ezâ ve cefâ onun yanın kâr mı kalacak? Ve ona o zülmü yapan zâlimin yanına kâr mı kalacakdır? Ne olacak bu iş? Bu âleme gelen insanlar nereden geldiklerini ve nereye gitdiklerini ve niçin geldiklerini ve niçin gitdiklerini düşündükleri takdirde, Allah'ı bilecekler, Allah'ı bulacaklar ve Hakk'a karşı kulluk vazîfelerini yapacaklar. Bu kulluk vazîfelerini yapmaları Allahu Teâlâ'nın o kulluğa ihtiyâcından değil. İnsanlar arasında bir adâletin temîni ve beşer birbirinin hukûkuna riâyet etmeleri için vaz olunmuşdur. 
Zîrâ bir insanın üç durumu vardır. Bulunduğu cemiyete karşı, bir şahsına karşı ve bir de Allah'a karşı yönü vardır, vazîfesi vardır, mesûliyyeti vardır. Kulun Allah'a karşı olan yönünden, kulun Allah'a ibâdet etmesi şerâitdendir. En büyük vazîfesi kulun, Allah'a karşı ilk vazîfesi, Allah'ı bilmesidir, Allah'ı tanımasıdır ve Allah'a muhabbetdir. Birinci vazîfesi bu. O bedenî ibâdeti, mâlî ibâdeti ayrı. İlk vazîfesi bu. Allah'ı tanıyacak. 
Kulun Hakk'a yapdığı ibâdet ve tâat, Allah ondan berîdir, kul vazîfesini yapmakdadır. Noksanlıkları çokdur kulun, Allah kulunu affedebilir. Bu vazîfelerini niçin yerine getiremedi diye. Çünkü O, Mâlike'l-mülk'dür, Rahmân'dır, Rahîm'dir, Gaffâr'dır, Settâr'dır, affedebilir. Ama kul kula zulmederse, kul kulun hakkına tecâvüz ederse, kul kulu harâb etmeye kalkışırsa, o vakit Hakk Teâlâ  ortadan çıkar. Ancak zulüm gören kul, o kula hakkını helâl etdiği takdirde, Allahu Teâlâ onu affedebilir. Ve illâ kulun affı beklenir evvelâ. 
Şimdi, buraya geldi kul yaşadı, ikinci kapı ki âhiret kapısı ki kabirdir orası, bir köprüye benzer bu, buradan bindi köprünün üzerine, yani ana rahminden çıkdı ve köprüden yürüdü ve köprünün diğer tarafından karşı tarafa geçdi. Köprünün bir tarafından girmek, ana rahminden dışarı çıkmakdır. Köprüden çıkmak, kabirden içeri girmekdir. Birisi ana rahminden dışarı çıkmak, köprünün başı, nihâyeti, kabirdir, köprüden çıkmakdır. Uzun görünse de çok kısa bir andır bu. Yani bir ilkbahar gibidir, geceyle gündüz gibidir, gözü açıp kapayıncaya kadar gelip geçer bu. Böyle uzun görünür halbuki hakîkatde uzun değildir. Onun için şâir demiş ki,
Ana rahminden çıkdık pazara
Bir kefen aldık döndük mezara

Yani hayat bu kadar kısa demiş. Yani dünyâya gelen adam pazarden bir kefen almak için gelip gidiyor, o kadar demiş. 
Türkçe masal anlatırken bizim babalarımız biz bunun manâsını bilmezdik. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, bir de dönmüş bakmış, bir arpa boyu yol gitmiş. Hayat bu kadar kısa. Dere tepe böyle senelerce gidiyor fakat bir dönüyor bakıyor, bir ân yani o. İşte bu. 
Gene buraya gelenlerin hepsine bir vazîfe verilmişdir. Fakat bazı adam bu vazîfeleri idrâk eder, bazısı edemez. Vazîfesi bitdiği gün onu oraya çağırırlar, öteki tarafa, "gel buraya" derler. O yüklendiği vazîfesinin ne olduğunu o kul bilmez. Bitdi mi vazîfesi, "Gel" derler o tarafa doğru. 

Sunucu, "Kişi vazîfesini nasıl öğrenebilir?" diye sorunca Efendi Hazretleri buyurdular ki:

Ecel yastığına başını koydu mu, geriye bakdığı vakitde, vazîfeleri nelermiş, o vakit öğrenebilir, ondan evvel öğrenemez. Kader gibidir, perde kalkmayınca kader görülmediği gibi, bu da öyle. Ölüm yastığına baş koyduğu vakitde, ne gibi vazîfeler kendisine yüklenmiş, manevî vazîfeler, bunun idrâkine o vakit varabilir. İşte apartmanlar yapdıracakmış, harbler yapacakmış filan, hep bundan zâhir olacakmış, o vakit anlar onu o. Ondan evvel anlayamaz. Ama bunu Allah'ın bildirdiği kullar da vardır, onlar has kullar. Çünkü bazı işlerde Cenâb-ı Hakk kula ilhâm eder ve vazîfesinin ne olduğunu ona bildirir ve o vazîfeyi o îfâ eder ve kendisine yardım eder, o işi bitirirler beraberce yani biri kisb eder biri halk eder. Misâllerini verelim şimdi.

Haccetü'l-Vedâ'da Peygamberimize şu âyet nâzil oldu : "وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ vettekû yevmen turca'ûne fîhi ilallah, o günden korkunuz ki siz o gün Allah'a dönersiniz yani hesâba çekilirsiniz". Bu âyet nâzil olunca, dört tâne dînin bayramı bir güne geldi. Hıristiyanların, müslümanların, mûsevîlerin, mecûsilerin bayramı, dördü bir araya geldi. Ve Ebûbekir de ağlıyordu. Dediler ki, "Niye ağlıyorsun? İşte dîn tamâm oldu bugün". "اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي el yevme ekmeltü leküm dîneküm ve etmemtü aleyküm nimetî", size ben nimetimi tamamladım, size gönderdiğim dîni de ikmâl etdim, tamamladım" dedi Allah. Ve dört dînin de bayramı bir güne gelmişdi. Herkes seviniyordu, bayram yapıyorlardı, dîn tamam oldu diye. Ebûbekir ağlıyordu. Dediler, "Niye ağlıyorsun?" . Dedi, "Dîn tamâm olduysa, Peygamber aramızdan gidecek" dedi. "Çünkü vazîfesi bitdi" dedi. Onu anladı o. Netekim de işte, altı ay sonra Efendimiz aralarından ayrıldılar. Îsâ'nın da böyle, Mûsâ'nın da böyle yani. Ahmed'in de böyle, Mehmed'in de. Zeyd'in de böyle, Simon'un da böyle. Ve söyledi kendisi, "Belki bu sene sizlerle son görüşüyorum" dedi, "son buluşmamız" dedi. 

Şimdi anlatacağım. Geldi yaşadı bir adam, yaşadı ve Allah'ın isteği ve dileği üzerine yaşadı. Kimseye bir zararı olmadı, insanlara menfaati oldu, ya peygamber, ya sulehâdan birisi filan. Bir adam farz ediyoruz böyle. Vazîfe-i insâniyyesini bildi. Allah'a karşı olan yönünü, cemiyete karşı olan durumunu, kendi şahsına, evindeki bulunan âilesine  karşı olan durumunu, hakkıyla bir efendilik yapdı yani bir kulluk yapdı ve evine olan vazîfesini, cemiyete olan vazîfesini bildi  ve icrâ etdi. Şimdi bu adamın ölümünü anlatacağım ben. Umûmî olarak insan bu işte, bundan hâriç olmayacak. Geldi, yaşadı böyle ve son zamanı geldi, kefeni aldı dönüyor artık gerisi geriye. Yatdığı vakitde, halk onun başına toplanırlar. Doktor gelir, bakar, ümîdini keser doktor. Etibbâ ümîdini kesdi. Şimdi o bir takım âlemleri görür. Gözünden perde kaldırılır onun. Bakarsın eliyle bir iş yapar, onu alır, bunu verir filan. Neyse, durumuna göre yani. Bazısı kaçmak ister, kurtulmak istiyor. Meselâ benim başıma geldi. Bir kimsenin evine gitdik, son nefesinde bizi çağırdılar. Dedi ki bana döndü, "Şeyh Efendi" dedi, "şu kasada yedi milyon nakit para var" dedi, o günün parasıyla, "şu kadar altın var" dedi, "beni bundan kurtar, beni bundan kim kurtarırsa ona vereceğim bu paraları" dedi. "Aman beni bundan kurtarın" diyor, duvarı gösteriyor. Ama ben bakdım, göremedim. O görüyor. Onun için Cenâb-ı Hakk Kur`ân'da, "فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ felevlâ izâ belagati'l-hulkûm ve entüm hîne izin tenzurûn" buyuruyor. Rûh hulkuma geldi mi, bu dünyâ perdesi kaldırılıyor. Kaldırılınca, yok denilen âlem meydana geliyor. Yok denilen, inkâr edilen âlem meydana geliyor. 
Şimdi, bu zât eğer sulehâdan, sâlih, vazîfelerini tamâmen yapmış bir insansa, Allah ona, melek gönderiyor. Kur`ân'ın beyânını ben söylüyorum şimdi, Kur`ân-ı Kerîm'in beyânını. Ve diyor ki ona, "Ey müstakîm olan zât, yani vazîfesini tam, hakkıyla yerine getiren kişi, insanlık şerefine eren kişi, gitdiğin yerden korkma". Çünkü bilmediği bir yere gidiyor, bir âleme gidiyor. "Bırakdıklarına da mahzûn olma, üzülme bırakdıklarına. Bak karşıyı görüyor musun?". Bakıyor o, görüyor karşıdan cennât-ı âliyatı. "İşte senin makâmın budur. Sana bu cennet verildi". Fakat zamanı var bunun. Şimdi buradan bunu seyredeceksin sen. Kıyâmet kopdukdan sonra buranın miftâhı sana verilir, içeri girersin. Ve o zât ne yapıyor, bunu görerek bu şekilde, meleklerin müjdesiyle böyle, rûhunu teslîm ediyor. Rahatlıkla. Cesedi toprağa gidiyor, rûhu âlem-i ervâha yani berzah âlemine gidiyor. 

Kötü adam. O da aynı böyle. Geliyor melek, şiddetle,  "وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ ف۪ي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْد۪يهِمْۚ اَخْرِجُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ velev terâ izi'z-zâlimûne fî gamarâti'l-mevti bâsitû eydîhim ve ahricû enfüseküm", ona büyük sıkıntılar vererek, meşakkat vererek böyle, "İnsanlara fenâlık yapan kötü kişi, zâlim herif! Haydi bakalım, her şeyin elinden alındı senin. Her şey benim diyordun sen. Her şey benim diyordun, halka zulmediyordun. Haydi bakalım gideceğin yeri gör, al bakalım". O da bu şiddetle, o korkunçlukla, rûhunu teslîm ediyor. Onun da bir makâmı var âlem-i berzahda, oraya götürüyorlar, vücûdu toprağa giriyor. 

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön