Ölüm herkesin peşinde, hepimizi kovalıyor. Eğer insanın Allah ile arası iyiyse, ölüm onu alıp Allah'a takdîm edecekdir. Yani bu kişi için ölümde vuslat vardır. Allah'ı bilmeyen, Rabbülâlemîn'e ibâdet etmeyen, kulluğunu tanımayan, böyle şeyleri geri kafalılık olarak görenler de ölümün kovalamasından kurtulamayacaklardır. Bu gibi gâfillere ecel erişdiğinde, Allah'ı pek gadûb bulacaklar ve cehenneme yuvarlanacaklardır.
Efendi Hazretleri sık sık "İnsan iki şeyi unutmakla helâk olur : Biri Allah'ı unutmak, ikincisi ölümü unutmakdır" buyururlardı.
Bütün mürşidler, hep ölümü hatırlatmışlar ve ölümü hiç unutmamayı tenbîh etmişlerdir. Bir şeyi hatırlamak demek onu zikretmek demekdir. Zikrin en üst mertebesi de o şeyi hiç unutmamak demekdir. Ölümü unutmamak demek ölümü devamlı zikretmek demekdir. Bu zikirde nice faydalar ve nice hikmetler vardır. Şöyle ki :
Nefs-i emmâresinin peşinde koşarak gaflet içinde yüzen insana çoğu zaman nasîhat kâr etmez. Bu gibi insanların gaflet perdesi o kadar kalındır ki bunlara Kur`ân'dan âyetler de okunsa, hadîs-i şerîflerden nasîhatlar da verilse hiç tınmazlar. Fakat ölüm korkusu böyle değildir, herkesi tir tir titretir. En katı kalbli, en gâfil insanlar bile ölümden korkarlar.
Gaflet, insana fânî olduğunu unutturur. Gâfiller sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi yaşarlar. Bu yaşayış tarzı da maddî-ma'nevî bir çok felâketlere sebeb olur. İnsanı bu gafletden uyandırmak ancak ölüm korkusuyla mümkündür.
Ölüm âhireti, âhiret, bu dünyâda yaptıklarımızın hesâbını vermeyi, hesâb da cehennemi hatırlatır. Bunları hatırlayan daha doğrusu hiç hatırından çıkarmayan insan hiç bir kötülük yapamaz. Müslümanları diğer insanlardan ayıran en önemli husus Allah'a îmân ettikleri gibi âhirete ve hesâba da inanmalarıdır. Dünyâ üstünde Allah'a inanan dünyâ kadar insan vardır ki âhirete ve hesâba inanmadıkları için her türlü fenâlığı yaparlar. Demek ki Allah inancı tek başına kâfî değildir.
Ölüm, burada sâhib olduğumuz ve sevdiğimiz her şeyi geride bırakacağımızı hatırlatır. Ölümü unutmayan insan mala da mülke de makâma da mevkîye de evlâda da kıymet vermez. Bunların gelip geçici olduğunu ve hiç birinin aslında kendisine âit olmadığını, emânet olduğunu bilir ve buna göre hareket eder.
Ölümü hatırlamak, fânî olduğunu hatırlamak demekdir. Kendi fânîliğini hatırlayan Hakk'ın bâkî olduğunu da ister istemez hatırlamış olur yani dolaylı bir yoldan Allah'ı zikretmiş olur. Öyle insanlar vardır ki onlara "Allah'ı zikret" deseniz ya hiç zikretmezler ya da zikretseler bile o zikir dillerinde kalır kalblerine hiç te'sîr etmez. Fakat aynı insan, bir yakınının, bir sevdiğinin ölümüyle şiddetle sarsılır, günlerce kendine gelemez, dünyânın yalan olduğunu, her şeyin fânî olduğunu anlar.
Hâsılı bir mü'min ve muvahhid için ölümü zikretmek demek aslında Allah'ı zikretmek demekdir.