12 Nisan 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin irşâdıyla hak yola giren ve O'na bende olan, bilâhare Efendi Hazretlerinin tensîbleriyle Amerikan halkını İslâm'a davetle vazîfelendirilen Tosun Bey'in başından geçen mühim bir hâdise var, onu anlatacağım.
Bu zât, Amerika'da yaşıyor, orada bir üniversitede hocalık yapıyor, ekseriyâ yazın senelik izninde Türkiye'ye geliyordu. Yine bir yaz iznini geçirmek üzere Türkiye'ye geliyor. Niyeti de tatilini ailesi ve sevdikleriyle beraber Marmaris civârındaki bir köyde deniz kıyısındaki evinde geçirmek. Tarîkat-ı aliyye âdâbına göre, dervîşler mühim bir iş yapacakları vakit yâhud da uzak bir yere gidecekleri zaman şeyhlerinden izin isterler, destûr alırlarsa ne alâ, alamazlarsa o işi yapmazlar, gidecekleri yere gitmezler. O da öyle yapıyor yani Efendi Hazretlerinden destûr istiyor ama bunu âdet yerini bulsun diye yapıyor çünkü daha önceden her türlü ayarlamayı yapmış, işin içinde âilesi var, arkadaşları var, hattâ Amerika'dan bu iş için bir araba bile getirmiş. Efendi Hazretleri, onun hiç beklemediği bir şey yapıyor, "Hayır, gitmeyin" diyor. Hâdisenin devâmını Tosun Bey'den dinleyelim :
Efendi'den Sefer Baba ve Efendi'den el almış birkaç Amerikalı yeni derviş ile Ege sâhilindeki o eve gitmek için destûr istedik. "Hayır, gitmeyin" dedi. Şaşdık, hiç bir sebeb yok. "Aman efendim zaman efendim" ne olursunuz müsaade buyurunuz" diye yalvardık yakardık. Sonunda "Ben istemiyorum ama haydi gidin bakalım. Allah kazâdan belâdan muhâfaza etsin" deyip bizi bırakdı.
O sene Amerika'dan Chevrolet yapımı bir araba getirmişdik, Arabada Sefer Baba yanımda oturuyor, arkada yeni biat etmiş bir Amerikalı derviş ve hanımı arkamızdan gelen arabada da eski dervişlerden tekâüd bir miralay ve hanımı ve Amerikalı bir çift. İzmit'i geçdik, yeni bir yol yapmışlar, kenarları toprakdan 10-15 cm yüksek sağ tarafda da 45 derece meyilli 20-30 metrelik bir uçurum var. Biz 120-130 km hızla gidiyoruz. Birden sağ ön tekerlek yeni yolun kenarından kaydı, araba o hızla uçuruma uçdu. Arkadaki arabada gidenler bizi öyle görünce, "Eyvah gitdiler!" demişler. Halbuki sanki bizi bir el tutmuş gibi, uçurumda 10 metre kadar aşağıda, 45 derece yana yatmış vaziyetde araba oturdu durdu. Bu arada tekerlekler hâlâ dönüyor, ama araba yürümüyor. Motoru kesdim, el frenini çekdim şaşkın oturduk kaldık, kımıldamıyoruz.
İkinci arabadakiler bu işe şaşkın. Bir kamyon durdurdular. Şoför, "Aman yavaş yavaş soldan çıkın" dedi. Ama soldakiler soldan, sağdakiler sağdan çıkdı, bir şey olmadı! Yukarı tırmandık. Daha sonra kamyonun şoförü, adamları inip bizim arabaya bir halat bağladılar, yukarı çekdiler. Kimsenin burnu bile kanamadı, arabada çizik bile yok. Marmaris'e gitdik, geldik, Efendim, "Beni dinlemediniz, Allah muhâfaza etdi" dedi ve biz gitmeden gördüğü şu rüyayı anlatdı, "Fakir ölmüşüm, tabutumda mezarlığa götürüyorlar, Efendi karşı çıkmış, 'Ben râzı değilim, dervîşimi bırakmam, bize lâzım, İslâmiyet'e çok hizmet edecek o" demiş. Fakir de dirilip tabutdan çıkmışım.
Efendi Hazretleri gibi bir veliyullaha bu gibi şeyleri çok görmemeli. O, ömrü boyunca nice ölüleri ihyâ etdi, nice ölü kalblere hayât bahşetdi. Nitekim Tosun Bey de bunlardan biriydi. Zîrâ o da bir zamanlar hak ve hakîkatden bî-haber bir vaziyyetde başka vâdilerde dolaşmakdaydı. Ne zaman ki Efendi Hazretlerinin nazarına uğradı, aklı başına geldi, dirildi, hayât buldu. Dalâlet vâdîsine düşmüş, gaflet deryâsında boğulmuş insanlar ölüden farksızdır. Onları düşdükleri o vâdîden, batdıkları o deryâdan alıp çıkarmak, onlara yeniden hayât bahşetmek, onları ihyâ etmek demekdir. Bu da ancak mürşid-i kâmillere mahsûs bir işdir. Hiç şübhe yok ki, ölü bir kalbi diriltmek, ölü bir cesedi diriltmekden daha büyük bir işdir. Zîrâ cesed fânîdir ama kalb bâkîdir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz İmâm-ı Ali'ye hitâben şöyle buyurmuşlardır : "Allah’a yemin ederim ki, senin irşadınla Allah’ın tek bir kişiye hidâyet vermesi, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha kıymetli ve daha hayırlıdır".
www.muzafferozak.com