Daha önce defalarca beyân ettiğim bir husûsu tekrar hatırlatmak ve önemle vurgulamak istiyorum. 2012 yılından beri Muzaffer Efendi Hazretleri adına açılan web sitesinden ve diğer sosyal medya hesaplarından yapılan yazılı, sesli, görüntülü paylaşımlar, hiçbir kurum, kuruluş, cemaat, tarîkat adına yapılmamakdadır. Bu tamâmen bağımsız bir girişimdir. Hattâ o derece bağımsız bir girişimdir ki bütün mesûliyet sadece ve sadece bu fakîre âiddir.
Bu paylaşımlar aslâ keyfî ve indî değildir. Paylaşımlar özel bir kurguya veya gündeme de bağlı değildir. Bunlar hiç bir şahsı ya da kurumu hedef alıyor da değildir. Bütün paylaşımlar Muzaffer Efendi Hazretlerinden bize mîrâs kalan eserlerinden ve yüzlerce saatlik ses kayıtlarından alınarak yayınlanmakdadır. Bizi tanıyanlar ve eskiden beri takip edenler bu konudaki hassâsiyetimizi gâyet iyi bilirler. Bilmeyenler de bir zahmet Efendi Hazretlerinin herkese açık olan eserlerini ve ses kayıtlarını incelesinler.
Efendi Hazretlerinin hikmet hazînesinden alınarak, ehlinin istifâdesine sunulan her biri paha biçilmez mücevher kıymetindeki bu paylaşımların değerini herkesin bilmesini ve herkesin herşeyi anlamasını zâten beklemiyoruz. Nitekim "Cevherin kıymetini cevâhir-furûşân anlar ancak" demişlerdir. Bu sebeble bazılarının vehmettiği gibi takipçi ve okuyucu sayımızı arttırmak, popüler olmak, günceli takip etmek gibi hedeflerimiz de yok bizim. Efendi Hazretlerinin sık sık söylediği gibi "Biz nasîbimiz kadar söyleriz, siz de nasîbiniz kadar alırsınız".
Herkesi kendi gibi zanneden bazı ham-ervahlar yazılanlarda hep gizli ma'nâlar ve ardniyetler arıyor. Boşuna aramasınlar zîrâ biz kimseye düşman da değiliz, kimseyle şahsî bir hesâbımız da yok, kimseye kîn de beslemiyoruz. İşimiz şahıslarla değil, fikirlerle ve hakîkatlerle. Da'vâmız post da'vâsı değil, Dost da'vâsıdır. Dost da Allah'dır.
Bu işden hiçbir menfaat beklentimiz de yok. Ne maddî ne ma'nevî. Kimseden teşekkür dahi beklemiyoruz. Efendi Hazretlerinden öğrendiğimiz en mühim düstûrlardan biridir bu. Kendi adımıza en korktuğumuz şeyler gösteriş, riyâ ve haksız şöhretdir. Adımızı gizlememizin en önemli sebebi de budur. Kimseden korktuğumuz için veya gizli bir niyetimiz olduğu için filan değildir.
• Eline, diline hâkim olamayanlar, ağzından çıkanı kulağı duymayanlar, bir Allah dostuna bile saygısızlık yapacak kadar alçalabilenler.
• Yeni bir şey öğrenme merâkı olmayanlar, her şeyi bildiğini zannedenler.
• Bildiğini sorgulama ihtiyâcı duymayanlar, ezberini bozmaya cesâreti olmayanlar.
• Acı gerçeklerle yüzleşmeye cesâreti olmayanlar. Yüzündeki karayı gösterdiği için aynayı kırmaya kalkanlar.
• Yarasına neşter vurduğu için doktoru dövmeye kalkanlar, tedavisi için gerekli olan ilaç acı diye eczacıya hakâret edenler.
• Peşin hükümlüler, mutaassıblar, her şeyi dar kalıplara hapsedenler. Bir fikri, körün değneğini bellediği gibi belleyenler.
• Okuduğunu anlamayanlar, anlamadığını sormayanlar, araştırmayanlar.
• İlk okuduğunda her şeyi anladığını zannedenler, tefekkür etmeyenler.
• Her sözün tek bir ma’nâsı olduğunu zannedenler, mecâzdan, istiâreden, teşbîhden anlamayanlar.
• Öküz altında buzağı arayanlar, sû-i zann hastalığına mübtelâ olanlar, her sözde gizli bir niyet arayanlar.
• Başkasının fikrine hürmeti olmayanlar. Tek bir kişinin sözüne kıymet verenler. Kargadan başka kuş tanımayanlar.
• Bütün işi şahıslarla olup fikirlere alâkadar olmayanlar. Söze değil kimin söylediğine bakanlar.
• Aklı fikri hep siyasetde olanlar, fanatikler, militanlar.
• İşi-gücü futbol, magazin, oyun, şaka, mâlâyanî, dedikodu olanlar.